Teslime Gülsen NURDOĞAN
Ramazan Ayı Geldi Hoş Geldi.
Ramazan ayı geldi.
Peygamberimiz aleyhisselam’ın:
“Allahım!
Receb’i ve Şaban’ı bize mübarek eyle ve bizi Ramazan ayına eriştir.” diye dua buyurduğu Ramazan ayı geldi.
“Ayların sayısı Allah indinde on ikidir.” ayet-i Kerimesince zikredilen, ayların dokuzuncusu olan ve biriciği, en kıymetlisi, on bir ayın sultanı diye zikrettiğimiz Ramazan ayı geldi.
Allah’ın, Kur’an-ı Kerim'de:
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara Sûresi 184) buyurduğu Ramazan ayı geldi.
Kur’an’ın indiği kutlu ay, Ramazan ayı geldi.
Ramazan ayını izniniz olursa içimden geldiği gibi anlatmak istiyorum.
Ramazan ayı benim için ne ifade eder, diye elli yaşıma gelmişliğin bereketiyle, onlarca Ramazan aylarını görmüşlüğün bereketiyle bir ‘Ramazan ayı yazısı' kaleme almak istiyorum.
Ta gerilere gittiğimde, mesela bundan 40-45 sene öncelere gittiğimde...
Üstelik elektriğin, televizyonun girmediği bir köye doğru yollandığımda...
Şöyle yol kenarında bir köy, iki kasaba arasında bir köy, doğanın, ormanın göbeğinde bir köy...
Yüksekçe bir tepenin üzerinde, alt tarafında kıvrıla kıvrıla, çağıl çağıl akan bir derenin sesini yüreğine hapsetmiş bir köy...
İçi defne ağacı kokularıyla; kır menekşelerinin, gos goğuk çiçeklerinin, çınar ve çam sakızlarının kokularının birbirine karıştığı bir köy...
Ve bunların arasında karatavuk, çinçik, alağbak kuşlarının çığırtıları ve keçilerin, kuzuların meleyişlerinin eşlik ettiği bir köy...
Göğ goca İsmailoğlu Veli dedem herkes gibi Ramazan öncesi kazaya (ilçe) iner, sahur ve iftarlık alışverişi yapardı.
O gece ilk kez sahura kalkılacak ya, benim gözüme uyku girmezdi. Geceleyin ev halkının toptan uyanıp yemek yeme telaşesi benim çok hoşuma giderdi. Babannem uyanır, annem uyanır, dedem, amcam uyanırdı. Ocaklık denilen şimdiki tabirle şöminedeki ateş tutuşturulur, babannem çok lezzetli bol tereyağlı bulgur pilavı yapardı. Annem köydeki herkes gibi köy pınarının soğuk suyuna ısladıkları yoğurt helkesini almaya gider, gitmişken bir kap da pınar suyundan alıverir gelirdi.
Dedemin kazadan aldığı mevsim meyvelerinden hangisi varsa yıkanır sofraya konulurdu. Tavukların yumurtalarından bolca kaynatılırdı. Bütün bunlar mis gibi kokan taze yapılmış yufka ile yenilirdi. Hele o keçi ve ineklerin sütünden müteşekkil yapılan yoğurt, yufka ekmek ile lokma yapılarak yenirdi ki lezzetine doyum olmazdı.
Ben o sahur sofrasının adeta onur konuğu gibi otururdum. Rahmetli babannem benim sahura kalkışıma sevinir ve mutlu olurdu. Ona göre ben Ramazan’da oruç tutmaya alıştırılıyordum. Bazen oruç tutardım ki -bu çoğu kez kuşluk vaktine kadar olurdu- onu da babannem bir koyun ya da kuzu ya da oğlak karşılığında benden satın alırdı. Kul gördüğünü işlermiş, ben de çocuklarımı henüz küçüklerken böyle sahurlara uyandırır, sahur yemeği yedirirdim.
Ramazan ayı bir Müslüman olarak benim için şunları ifade ediyor. Çocukken, belki de İmam Gazali’nin kitabında okumuşumdur; Oruç iki kısımdır; avamın tuttuğu oruç, havassın tuttuğu oruç diye okumuştum. Avam orucu sadece aç ve susuz kalmakmış. Havas ise kalbine dahi oruç tuttururmuş mesela harama dahi bakmaz imiş.
Ben çocukken bunları okuduğumda amcamın yol kenarında bir ceviz ağacı vardı, biz çocuklar ondan yer içerdik. Bunları okuyunca o ceviz ağacının yanından geçerken yönümü çevirirdim gözümü harama baktırtmayım diye.
Müslüman, oruç tutarken dilini gıybetten, kalbini hasetten korumalıymış. Dilini küfür ve kötü sözden muhafaza etmeli imiş. Dilini kötü ve çirkin sözlerden men etmek hacda, umrede bile yasaklanmış. Hatta ihramlıyken kişi; eşine dahi müstehcen bir cümle, bir söz dahi söylemeyecek diye Es’ad hocamızın Hac kitabında okumuştum. Hatta Peygamberimiz aleyhisselam’ın bir buyruğu vardır; birisi sana gelip sataşırsa dahi “ben oruç tutuyorum, benimle uğraşma” deyip tartışmadan, mücadeleden vazgeçmeliymiş. Hani başka bir hadiste daha geçer ya:
Kim haklı olduğu halde tartışmadan vazgeçerse ona cennetin ortasında bir köşk vaad ediyorum. Kim de haksız olduğu halde tartışmadan, mücadeleden vaz geçerse ona da cennetin kenarında bir köşk vaad ediyorum buyurmuş Peygamber aleyhisselam.
Böyle yapılsa ne güzel olmaz mı? Evde bile ortalık süt liman oluyor; kimse kimseye yüksek sesle konuşmuyor, incitici konuşmuyorsa ve yahut haklı olsa dahi tartışmıyorsa... Aynı şey mahallede, derken şehirde, beldede her yerde uygulanırsa ortam süt liman olur.
Sonra Peygamberimiz aleyhisselam oruçluya iftar ettirmenin çok sevaplı olduğunu söylüyor.
Elinde ne varsa onunla iftar ettirebilirsin. Ha, pandemi var der isen sen de paket yap gönder, komşuya gönder hatta -çok önemsiyorum ben- yurt dışında aç açıkta çok insan var, onlara gönder. Hangi hayır kurumuna güveniyorsan onunla gönder. Hiçbir hayır kurumuna güvenmemek gibi bir duygu kalbine geliyorsa unutma ki verdiğini Allah için veriyorsun. Öyleyse Allah onu yerine ulaştırır. İtimad et Allah’a. Allah’a itimadın yok mu? Hâlbuki Allah-u Teala Kur’an’da, Müminler Allah’a tevekkül etsinler buyuruyor.
Sonra çocukları sevindirmek çok sevap.
Tabi bunlar sadece Ramazan ayına has şeyler de değil her zaman sevaplı şeyler. Fakat Allah’ın ikramıyla Ramazan ayında daha da sevaplı hale geliyor.
Ramazan ayına yapışık ikiz gibi duran bir de teravih namazı var. Yani sadece Ramazan ayına has bir namaz. Onu kılmak lazım. Biliyorsunuz teravih namazı cemaat olmasa dahi tek başına da kılınan bir namaz.
Ramazan ayında tesbihler, tahmidler, salavat-u şerifeler çekilmeli. Her fırsatta Allah’ı anmalıyız. Allah’ın zikri, Allah’ın en sevdiği şey imiş.
Ramazan ayının olmazsa olmazlarından birisi de Mukabele sünnetidir. Mukabele, Ramazan ayı boyunca Kur’an-i Kerim’in baştan sona okunup bitirilmesi işidir.
Peygamberimiz aleyhisselam’ın tavsiye ettiğine göre Ramazan ayında şu dört şeyi de çok yapmalıymışız. Bu dört şeyin ikisiyle Rabbimizi kendimizden razı edermişiz, diğer ikisi ise zaten bize lazım olan şeylermiş.
Rabbimizi kendimizden razı edeceğimiz şeylerin birisi la ilahe illellah demeyi çok yapmakmış.
İkincisi, Allah’tan affu mağfiret edilmeyi istemekmiş. Yani günahlarımızın affını istemeliymişiz.
Üçüncüsü ise Allah’tan cenneti çok isteyecekmişiz.
Dördüncüsü, cehennemden Allah’a sığınmakmış.
Bu dört şeyi Ramazan ayında çok yapın diyor Peygamberimiz aleyhisselam.
Bir de Kadir gecesi var bu ayda. Bu geceyi de kollamak lazım. Çünkü Kadir gecesi gizlenmiştir, tam olarak ne zaman olduğu belli değildir. Kadir gecesinin Ramazan’ın son on gününde ve yahut Ramazan’ın yirmi yedinci gecesi olduğu Peygamberimiz aleyhisselam tarafından tahmin edilmiş. Peygamberimiz bize, Kadir gecesini o günlerde arayın demiş.
Bütün bunlara binaen Rahmetli Es’ad hocamız derdi ki, siz en iyisi Ramazan ayının her gecesini ‘belki Kadir gecesidir' diye güzel geçirin derdi. Bir hoca hanım kardeşimizden duymuştum, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi Kadir gecesine isabet etmese dahi aynı Kadir gecesinin sevabı kadar sevap verilirmiş, o geceyi ihya edene.
Cümle gelmiş geçmiş İslam alimlerinin ittifakı ile de sabittir ki Allah-u Teala ibadetin bir ömür içinde daimiliğini, devamlılığını sever. Yani öyle, bir gecede ibadet et sonra bırak mantığı İslam’da yoktur.
Bir de şunu söyleyivereyim ki bayram geceleri hakkındadır...
Ramazan ayının son gecesi, yani teravih kılınmayan o son gece Allah indinde çok kıymetli imiş. Çünkü çok Müslüman o gecede gaflete düşüyor da Allah’ı anmayı, ibadatü taati bırakabiliyormuş. İşte bu son geceyi ihya etmek de çok kıymetli imiş.
Bir de Ramazan ayının son on günü erkek kardeşlerimizin herhangi bir camide yapacağı, kadınların da evlerinin bir köşesinde yapabileceği itikaf ibadeti var. Çok sevaplıymış. Es’ad hocamız rahmetullahi aleyh'in Ramazan sohbetlerinde en çok bahsettiği konulardan birisi bu itikaf ibadetidir.
Peygamberimiz aleyhisselam Ramazan ayının son on gününde muhakkak itikafa girermiş. Bu ibadetin incelikleri de internet üzerinden aranarak bulunabilir. Kadınlar da eşlerinden müsaade isteyip evlerinin tenha bir yerinde bu ibadeti yapabilirler. Tabi evin işi gücü aksayabileceği için de ona göre bir program yapılır artık. Ama benim aklıma şu geliyor; biz hanımlar yeter ki bu itikafa niyet edelim ev işlerini de aksatmayabiliriz. Çünkü sahabe hayatında bunun örneği var.
Sahabelerden birisi itikafa giriyor. İtikafta kişi dünya işleri ile meşgul olmamalı, sadece ibadet etmeli diye bir kuralı var. Bu sahabe itikafta olduğu halde mescidden çıkıyor, birinin acil yardımına gidiyor. Onu görenler sen itikafta değil miydin diyorlar. O sahabe diyor ki ben Resulullah’tan işittim ki bir Müslüman kardeşiyin yardımına gitmek benim şu mescidimde şu kadar sene itikafa girmekten daha hayırlıdır diye buyurdu diyor.
Yani buradan da bizlerin İslam’ın ana mantığını kavramamız gerekiyor. Din işleri ile dünya işlerini birbirine çakıştırmamamız gerekiyor.
Gelin artık yazıyı tatlıya bağlayalım. Peygamberimiz aleyhisselam orucunu açar iken tatlı bir şey ile açarmış. Mesela hurma bunlardan birisidir. Bir de ta eskiden duyduğum bir bilgidir, ne kadar doğru onu da bilmiyorum. Orucu açar iken Peygamberimiz aleyhisselam ateş değmemiş bir şey ile orucunu açarmış. Hurma ya da su geçer kitaplarda.
Ramazan ayı gün gün eksilir, sevgili bir dost gibi gittikçe uzaklaşır. O bize doyamaz biz ona doyamayız. Bir buruk ayrılık acısı kaplar gönlümüzü. Rabbimizden af ve mağfiret taleplerimizi artırırız. Belki de bu bizim son Ramazan ayımızdır diye.
Bayram namazı kılınmazdan önce de fıtır sadakalarımızı veririz. Bizim evde, “herkes kendi fıtır sadakasını versin” diye bir teklifte bulunurum hep. Küçükken de çocuklarımı kendi fıtır sadakalarını harçlıklarından biriktirmeye teşvik ederdim.
Çünkü...
Fıtır sadakamız kendi orucumuzun deliğini deşiğini kapatmak içindir. Allah cc. Bu sadakayla bizim eksiğimizi kusurumuzu hoş görebilir, bağışlayabilir. Çocukları da küçükken buna alıştırmak güzel olur.
Arafe günü akşamdan bizler, sac altı çöreklerimiz için hamurlarımızı yoğurur, tereyağlarımızı ve çöreklerimizin üzerine süreceğimiz soslarını hazırlarız.
Rahmetli babaanemin bayram çörekleri çok lezzetli olurdu. Tabi biz ilk sacın çöreğinden herkesten önce nasiplenirdik. Çünkü çocuktuk, çünkü bizden başka herkes oruçlu olurdu. Öyle olunca da pişen çöreğin tadına bakmak bize kalırdı.
Arafe sabahı mahallenin üzerini bir top duman bürürdü. Her taraf katmerli çörek kokardı. Şimdi artık fırınlar bu işi görüyor. Fakat her şeye rağmen gelenekçi hanımlar erkenden kalkıp saç çöreklerini evlerinin önünde yapıyorlar. Yani her Ramazan arafesi hala mahalleyi bir top duman bürüyor. Sac çöreklerinin dumanı bürüyor.
Bayram günü eşim erkenden kalkar, sabah namazıyla birlikte bayram namazını kılmak için camiye gider. Biz de evlerimizi hazırlarız bayrama.
Evde, mahallede bayramlaşılır, sonra ana-babalar hayattaysa gidilir elleri öpülür. Herkes, bütün aile, geniş aile bir araya gelinir. Ana evlerinde büyük tencerelerde yemekler yapar gelinler, kaynanalar. Herkes o koca sofraya oturur. Bayram çörekleri de baş köşedeki yerini alır.
İyi ki Allah bize bu güzel bayramları hediye eylemiş.
Ramazan ayı ile ilgili yazımı tamamlarken şairlerimizin bayram şiirlerine bir göz attım. İbrahim Sağır adlı şairin bayram şiirinin buraya az çok uyacağını düşündüm. Allah sizleri sevdiklerinizle birlikte affedilmiş olarak Ramazan bayramına eriştirsin diliyorum.
Bayram Şiiri
“Bayramlar bir nice esrarlı gündür,
Dudak bayram eder, dil bayram eder.
Âlem-i İslâm’a ait düğündür,
İdrak bayram eder, dil bayram eder.
Kuşatır kalpleri neşe rüzgârı,
Kurulur muhabbet, duygu pazarı,
Söner husumetin amansız nârı,
Irmak bayram eder, sel bayram eder.
Dargınlar küskünler barışır bu gün,
Sevgi, sevgi ile yarışır bu gün,
Çıkar gönüllerden dert, keder, hüzün,
Yaprak bayram eder, gül bayram eder.
Güneş her günden bir başka doğar,
Sevgi haleleri dertleri boğar,
Göklerden yerlere selamet yağar,
Toprak bayram eder, yel bayram eder.
Tatlı bir telâşla gezer insanlar,
Coşar yüreklerde tüm heyecanlar,
Dolar, taşar nice kutlu mekanlar,
Sokak bayram eder, yol bayram eder.
Her yanı sırlı bir ahenk kuşatır,
Sorulur yârâna, yâra hâl hatır,
Gözleri sılanın vaslı ıslatır,
Bucak bayram eder, il bayram eder.
Sevgiyle gülümser gözler, bakışlar,
Bahtiyârdır bu gün iniş, yokuşlar,
Neşeyle uçuşur, ötüşür kuşlar,
Budak bayram eder, dal bayram eder.”R
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.