Sebahattin BİLGİÇ

Sebahattin BİLGİÇ

OY BİZİM ELLER-3

Bugün turumuzun son günü. Gümülcine’deki dostluğu, buradaki arkadaşları, gezdiğimiz sokakları, gönülden sıcak muhabbetleri hep hatırlayacağız. Nesillerini muhafaza etme gayretiyle her türlü baskı ve sıkıntıya göğüs geren bu değerli dostlarımızı unutmamız ne mümkün?

indir.jpeg


Planlama gereği sabah erkenden kalkıyoruz. Hemen kahvaltımızı yapıp yola revan olma niyetindeyiz. Önümüzde İpsala Sınır Kapısına kadar 110 km lik zorlu bir mesafe var. Hazırlıklarımızı yapmak üzere bahçeye çıkıyoruz. Fakat misafirhanenin bahçesinden çok güzel kokular geliyor. Neşesiyle ve hoş sohbetiyle dünden buyana bizimle ilgilenen Ayhan Bey kahvaltıyı hazırlamış, çayı demlemiş. Maşallah kahvaltı sofrası sultan sofrasını andırıyor. Uğurlamaya gelen değerli dostlarımızla beraber neşe içinde kahvaltımızı yapıyoruz. Güzel nimetler eşliğinde candan sohbet uzayıp gidiyor. Eh her güzelliğin bir sonu var elbet. Başta Bihlimder Başkanı Mehmet Emin Bey ve Müftü Yardımcısı Fehim Ahmet Bey olmak üzere, dostlarımızla memnuniyet ve teşekkürlerimizle kucaklaşıp vedalaşıyoruz. Yüreklerimizde tatlı bir hüzün oluşuyor.

Hedefimiz; önümüzde bisikletleriyle bize eşlik eden gençlerle beraber şehir kabristanlığı. Buraya gelip Dr. Sadık Ahmet’i ziyaret etmemek vefasızlık olur. Rahmetli Sadık Ahmet soydaşlarını hak ve özgürlüklerine kavuşturmak için büyük bir mücadele verdi. Bu uğurda hayatını kaza süsü verilmiş bir organizeyle kaybetti. Bu topraklarda kalabilmek için ödenen bedellere o da katıldı. Hiç şüphesiz kadir kıymet bilmeyenlerin kadri kıymeti bilinmez. Bu şuur ve düşüncelerle Merhum Sadık Ahmet başta olmak üzere bu Türk illerinden güzeran etmiş tüm ecdadımıza dualarımızı edip hayırla yâd ediyoruz. Bu mezarlıkta asırların bakiyesi var. Bu toprakların senedi olan kabirlere nice gözyaşları gömüldü sevdikleriyle beraber. Batı Trakyalı şair Asım Haliloğlu ne güzel dizelere dökmüş;

indir-1.jpeg


Soyumuz asildir Oğuzlar soyu,
Başımız eğilmez atalar huyu,
Yâd elde acımız nesiller boyu,
Kader böyleymiş elden ne gelir?

Batı Trakya’da soydaşlarımız son derece tedirgin, bir o kadar da üzgün. Hükümet Lozan Anlaşmasında vermiş olduğu taahhütleri uygulamıyor. Din, dil, ticaret, eğitim ve kültürel asimilasyonu adım adım uygulamaya devam ediyor. Eğitim, dini hayat ve aile hukukunda anlaşmayla özerklik tanınmasına rağmen, küçük adımlarla çağdaşlık ve iyileştirme adıyla, okullarda müfredat düzenlemesi, öğretmen ataması ve yine seçilmiş müftülüğe alternatif olarak müftü ve din görevlileri atayarak, hem asimileyi hem de Türk nüfus arasında ayrışmayı sağlıyor. Kurulan derneklerde Türk kelimesini kabul etmiyor. Gezdiğinizde Türk bölgeleriyle diğer bölgeler arasındaki farklılıklar hemen göze çarpıyor.

Yurt dışına ne zaman çıksam kendimi rahat hissetmem. Ayaklarımın yere sağlam basmadığını düşünürüm. Aidiyet eksikliği vardır hep. Beş yıl boyunca yaşadığım Avrupa ülkesinde de durum hep böyleydi. Vatan duygusu hep eksiktir hayatınızda. Belki kendi toprağınızdan daha rahat yaşarsınız ama özlem buram buramdır yüreğinizde.

Osmanlı Batı Trakya’ya 1360 lı yıllarda gelmiş. O günden buyana yurt yapmışız buraları. 1923 ten buyana bizim eller öksüz eller olmuş. Evlerinin çatılarını aktaramadıkları, yıkılan duvarlarını tamir edemedikleri zamanlar olmuş. Tüm engellemelere rağmen çocuklarını Türkiye’de okutmaya çalışmışlar hep, nesilleri asimile olmasın diye. Soydaşlarımız sorun çıkarmamış, üstelik bulunduğu coğrafyaya hep katma değer katmış. Bu topraklarda var olma mücadelesi veren dostlarımızı canı gönülden tebrik ediyorum.


Artık yola çıkma zamanı geldi. Bize rehberlik eden gençler önümüzde, Türk Mahalleleri içinden geçerek ayrılma noktasında duruyor, vedalaşıyoruz. Geldiğimiz yollardan gerisin geriye pedallamamız başlıyor tek sıra halinde. Geride 13 Türk Mahallesi, 21 cami ve mescidi, saat kulesi, azınlık okulları, yıkılmış, kaybolmuş han, hamam, bedestenleriyle yüz yıllara ev sahipliği yapan Gümülcine’yi, bu güzel Türk Şehrini bırakıyoruz.

İlk durağımız Şapçı. Burada dinlenmemiz lazım. Zira biraz sonra yine uzun bir rampa tırmanacağız. Muhteşem kahvaltının enerjisiyle mi, yoksa geride bıraktığımız dostlarımızın enerjisiyle mi bilmem, bu sefer tırmanış bize kolay geliyor. Zirvede iyi bir dinlenme ve gıda takviyesinin arkasından hızlıca Dedeağaç’a doğru salınıyoruz bayır aşağı. Dedeağaç’ın sınırına ulaşıyor rahatlıyoruz. Bundan sonra yol boyunca ciddi bir rampa kalmadı.

Vakit öğlene ulaştı. Ekipten acıktık sesleri gelmeye başlıyor. Dedeağaç merkezde park alanına girip kamelyalara yerleşiyoruz. Heybelerimiz hala zengin. Yiyecekler çıkıyor, herkes bir birine ikramlarda bulunarak karnını doyuruyor.

Çeşmeden su takviyelerimizi alıp, bisikletlerimizin üzerine kuruluyoruz. “Yolcudur Abbas bağlasan durmaz” misali herkesin gözü yollarda.


Bu turumuzda rüzgâr bize hiç dostluk yapmadı. Gidişte de, dönüşte de rüzgârı hep göğüsten aldık. Üstelik bugün gittikçe de hızını arttırıyor. Dönüş yolunda da Tacettin Hocanın tahminleri yine tutmuyor. Biz de son çare olarak tek sıra halinde grubu bir birine yaklaştırıyor, rüzgâr kesici olarak nöbetleşe birimizi öne sürüyor, sürüşü kolaylaştırmaya çalışıyoruz. Hava ise tüm yakıcılığıyla esen yelle beraber bizi kavuruyor. Geliş yolunda mola verdiğimiz Ferecik’teki çeşme başına ulaşmak bize iyi geliyor. Çeşmenin suyu çok soğuk akmasa da bir güzel serinliyoruz. Gün boyu kavurucu sıcakta bisiklet pedalladıktan sonra suda serinlemek “su hayattır” gerçeğini bize bir kere daha idrak ettiriyor.

Turumuz İpsala’da sona erecek. İpsala’da akşam yemeği için Deniz Akalın beyin misafiri olacağız. Önümüzde 26 km lik bir mesafe kaldı. Fakat gün boyu bisiklet kullanmanın ve rüzgârın da etkisiyle grupta ciddi bir yorgunluk kendini gösteriyor. Bu mesafeyi daha sık durarak kat etmeye çalışıyoruz. Bu esnada gençlerimizden biri “ben artık gidemeyeceğim” diyerek teslim bayrağını çekiyor. Yeşilbis geride adam bırakır mı? Kamp yerinde kullandığımız çamaşır ipine bisikletini bağlayıp 15 km çekerek sınır kapısına ulaştırıyoruz.


Kapılarda bisikletliler yaya önceliği ile geçiş yapar. Fazla araç kuyruğu yok ama sırada bekleyen sürücüler kapıya ulaşmanın sabırsızlığı ile bize öncelik verdirmek istemiyor. Tur ekibimizdeki baş komiserimiz konuyu çözüyor. Kapıdan sorumlu komiser beyin eşliğinde mevcut gişelere dağılıp mağduriyet oluşturmadan geçişimizi gerçekleştiriyoruz. Üç gün sonra hemen yanımızdaki gönlümüzün kaldığı topraklardan ayrılmanın hüznü, memlekete dönmenin sevinciyle çıkış kapısı önünde hatıra fotoğraflarımızı çekiliyoruz.

Deniz Bey hazırlıklarını yapmış işletmesinde misafirlerini bekliyor. Hem soluklanıyor, hem de turu başarıyla bitirmenin neşesiyle yemeğimizi yiyoruz. Özlediğimiz çayı yudumlamak ise yorgunluğumuza iyi geliyor.

Artık Edirne’ye yolculuk zamanı geldi. İpsala’dan tura katılan ekip arkadaşlarımızı uğurluyoruz. Bundan sonraki yolculuğumuza Keşan Belediye Başkanı Sayın Mustafa Helvacıoğlu’nun yönlendirdiği araçla devam edeceğiz. Keyifle araca bisikletlerimizi yerleştiriyoruz. Aracımız Edirne’ye doğru yol alırken genç turcularımız kendi aralarında değerlendirme yapıyor bize memnuniyetlerini iletiyorlar. Hep beraber meşhur sloganımızı bağırıyoruz. “İyi ki Varsın Yeşilay” Akşam güneşi Serhat Şehri Edirne’nin üzerine inerken ekibimiz de evlerinin önüne iniyor.

Yeşilay olarak bağımlılıklardan uzak sağlıklı yaşama dikkat çekmek amacıyla, güneşi, rüzgârı, doğayı özgürce hissede hissede yeni yerlere, yeni dostluklara pedalladığımız turumuz başarıyla tamamlandı hamdolsun.

Sebahattin BİLGİÇ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum