Fatma Ç. KABADAYI
Otoparkçı (2)
Hilmi burnundan soluyordu. O sinirle Mustafa’ya attığı tokadın ardından onu kendi evine kıyma için göndermişti. Bu çocuk daha fazla gözünün önünde dursa, elinden bir kaza çıkacağından korkuyordu. Her şey üst üste gelmiş en sonunda da sabrı taşmıştı nihayet.
“Ahmet, şu logarı açın bir de oraya bakın belki ordadır.”
“Baktık usta yok!”
Hilmi ve elemanlarının aramadığı yer kalmamıştı. Anahtar uçup gitmişti adeta. Birazdan arabanın sahipleri gelecekti ve onlara ne diyeceğini kendisi de bilmiyordu.
Zaten dar olan otoparkı en az elli kez adımlamıştı. Bu stres ve koşuşturmaca içinde eğer bugün bedeninde kilo eksilmesi olmazsa bir daha olmazdı zaten.
Uzaktan şoförleri görür görmez darmadağın olmuş seyrek saçlarını düzelterek onlara doğru ilerledi.
Kendilerine sonsuz güvendikleri yürüyüşlerinden belli olan bu beş adamın beşincisi hangisiydi acaba?
“Hoş geldiniz,” dedi. Sesi gür çıkmamıştı, nerdeyse titreyecekti.
Adamlar Hilmi’yi başlarıyla selamlarken kendi aralarında da ücreti ödeme hususunda yarışa girmişlerdi. Hepsi elini cebine sokmuş para çıkarmıştı.
“Nedir abi bizim borç?” diye soran gürbüz adam bir an önce ödeyip gitmek ister gibiydi. Hilmi daha fazla beklemeye gerek duymadan korkarak konuşmaya başladı:
“Abi bu bizim çocuklar var ya… Bir arabanın anahtarını bulamadılar, aradık taradık, yok, siz biraz daha dolaşsanız hem…”
Sözü bitmemişti ki adam elini kaldırarak konuşmaya başladı, sesi gitgide yükselen gürbüz adam kaybolan anahtarın sahibiydi.
“Şaka mı bu? Ne demek anahtar yok kardeşim? Çocuk oyuncağı mı bu iş? Alt tarafı park halindeki arabaya sahip olacaksınız, onu da beceremiyorsan ne diye heykellik yapıyorsun burada?”
Diğeri onun omzuna elini koyup sakin olmasını söylüyor bir diğeri devam ediyordu;
“Adam gibi elemanlar alın yanınıza! Kaybetmişmiş! Biz bekleriz birkaç saat de ya turistler? Ne diyeceğiz onlara. En beceriksiz emanetçilere mi koyduk milyar dolarlık arabaları diyeceğiz?”
Hilmi söylenenlere karşılık bile vermeye kalkışamıyordu. Kendini savunacak bir yanı yoktu. Haklıydı adamlar, bir anahtara sahip olamayan elamanla otopark işletilir miydi?
“Şimdi gidip emniyete suç duyurusunda bulunacağım! Anahtarı nasıl kaybettiğinizi onlara anlatırsınız artık! Nerden bilelim bunun ilk vukuatınız olduğunu?”
Hilmi yere yığılacak gibi duruyordu. Ses tonu ağlamaklı bir halde yalvarır gibi konuşmaya başladı:
“Yapmayın abi, benim de bir itibarım var, taksicilikten geldim ben buraya. Bakın yazıhanemde tabelalarıma… Hâlâ taksi durağı başkanıyım, ne derler, ne düşünürler hakkımda? Buluruz abi, hele bize biraz zaman daha verin. Olmazsa fabrikasından getirtiriz.”
Hilmi nerdeyse dizlerine çökecekti, utancından yerin dibine girmişti. O stres halinde gözünün biri istemsizce açılıp kapanıyor, bunun da farkında olamıyordu. Arkasında sıralanan Ahmet ve Selim de ellerini göbekleri üzerine bağlamış onları dinliyordu. Kabak yine onların başına patlamıştı.
“Olur, biz sizin dikkatsizliğiniz yüzünden günlerce burada mı bekleyelim, acelemiz yok nasılsa, alt tarafı bir tura çıkarttık turistleri. Onlarda geç gidiversinler değil mi?”
Hilmi sustu. Bir dayak kalmıştı yemediği. Konuşursa o da yakındı belki de. Başını öne eğerek tekrar rica etti;
“Müsaade edin biraz daha bakalım, belki bu kez buluruz.”
Adamlar birbirlerine bakıyorlar Hilmi de onlardan gelecek cevabı titreyerek bekliyordu. Kısa boylu tıknaz olan, Gürbüz olana eğilerek fısıldadı;
“Do we have an extra key?”
“Yes, but let them find it. Never mind!” ardından Hilmi’nin kendisini dinleyip dinlemediğini kontrol ederek devam etti arkadaşına konuşmaya;
“If we leave a key in every park, it wont be good for us…”
Sonra Hilmi’ye dikti yeniden gözlerini, artık hem kendisi hem salladığı işaret parmağı konuşuyordu;
“Sana iki saat müsaade, biz dönene kadar hallet bu meseleyi koçum, senin için iyi olmaz yoksa. Bu otoparkı kafana geçiririm. Anlaştık mı?”
Hilmi olur anlamında başını sallarken ellerini ovarak bedenini eğiyordu. Nasıl bulacaktı bu anahtarı?
Devam edecek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.