xxx43
Onların Zaferi, Bizim Hezimetimiz
Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı imparatorluğunun çok kötü şekilde tasfiyesi bugünkü fitne ve fesatların, nifak ve şikakların, anlaşmazlıkların, savaşların, çekişmelerin sebebi olmuştur.
Emperyalist ve sömürgeci devletler Müslümanları böldüler ve üçüncü dünya savaşına zemin hazırladılar.
Osmanlı devleti bir federasyon şeklinde devam etmiş olsaydı bugünkü kopukluklar, kötülükler, kıtaller olmayacaktı.
Filistin'de bir Yahudi devleti olmayacaktı.
Sınırları rasgele çizilmiş, bağımsız Irak, Suriye, Lübnan vs. devletler olmayacaktı. Avrupa Birliği gibi Müslüman Ülkeler Birliği (MÜB) olacaktı.
Müslümanların müşterek parası olacaktı.
Müslümanlar büyük İslam vatanında pasaportla seyahat etmeyecekti.
İslam dünyasının başında bir halife olacaktı.
Osmanlı devletinin yıkılması, en fazla Filistin halkı için zararlı ve kötü olmuştur.
"El-isti'mar el-Osmaniyye..." (Osmanlı sömürgeciliği) diye söylenip duran Arap milliyetçisine soruyorum:
Osmanlı isti'marı mı daha kötüdür, İsrail isti'marı mı?
Kaldı ki, Osmanlı sistemi bir sömürgecilik değil, bir Milletler Birliği'ydi.
Osmanlının yıkılması sadece Müslümanlar için değil, Ortadoğu Hıristiyanları için de felaket olmuştur.
Sultan Abdülhamit zamanında Anadolu'da milyonlarca Rum ve Ermeni yaşıyordu. Ne oldu onlar? Silindiler...
Osmanlı, Müslümanlar için en iyisiydi, gayr-i Müslimler için (onlara göre) ehven-i şerreyndi ve mutlaka tercih edilmesi gerekirdi.
İttihatçılar kötüydü ama Osmanlı kötü değildi.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yapılan barış anlaşmaları barışı katl etmiştir.
Şu anda üçüncü dünya savaşının ayak sesleri duyuluyor.
Kadir Mısıroğlu beyin dediği gibi Lozan Müslümanlar için bir zafer değil, bir hezimet olmuştur.
Lozan Sebataycıların, Kriptoların, İslam ve Müslüman düşmanlarının zaferi, Ehl-i İslam'ın hezimetidir.
Lozan'ın gizli protokollerinde şu maddelerin bulunduğu rivayet edilmektedir:
1. Hilafet kaldırılacak ve Türkiye İslam dünyası ile ilgilenmeyecektir... 2. Şeriat kanunları kaldırılacaktır... 3. Türkiye İslam ile bağlarını tamamen kopartacak, bunu yapamazsa İslam'ı emperyalist devletlerin istediği şekilde tahrif ve tağyir edecek, yani dinde reform yapacaktır... 4. Türkiye halkı, bin yıllık İslamî kimlik ve kültüründen uzaklaştırılacaktır... 5. Müslüman kadınlar açılarak uygar hale getirilecektir...
1920'li, 30'lu, 40'lı yıllarda Sovyetler Birliği'ndeki İslam ve Müslüman düşmanı faaliyetlere paralel olarak Türkiye'de de yoğun ve genel dinsizlik faaliyetleri ve icraatı sergilenmiştir.
İslam medreseleri, tasavvuf tekkeleri kapatılmış, nice ulema ve fukaha idam edilmiştir. Yüz yıllar boyunca birlikte yaşamış İslam ülkeleri, birbirilerinden Moğolistan ile Venezuela kadar uzaklaştırılmıştır.
Uzun yıllar boyunca Türklerin hacca gitmesi yasaklanmıştır.
Türkiye'de güç Sebataycılara, Kriptolara, egemen azınlıklara verilmiştir.
Suriye'de güç, halkın yüzde 10'nunu oluşturan Nuseyrîlere verilmiştir.
Osmanlı devleti zamanında Müslümanlar Bağdat'a, Şam'a, Kudüs'e, Mekke ve Medine'ye, Basra'ya, Beyrut'a, Amman'a, Cidde'ye, Sana'ya, Trablusgarp'a ve diğer bilad-ı İslamiyeye pasaportsuz gidiyorlardı.
İstanbul'daki Meclis-i Meb'usan'da şu anda birbirinden kopuk olan, ondan fazla İslam ülkesinin meb'usları (milletvekilleri) bulunuyordu.
Osmanlının hataları yok muydu? Olmaz olur mu? Lakin bilgelik ve feraset Osmanlı sisteminin ve birliğinin desteklenmesini tavsiye ediyordu.
Çünkü: Def'-i mefsedet celbi-i menafi'den evladır... Yani fesatlı ve kötü şeylerin uzaklaştırılması, bazı menfaatlerin elde edilmesinden önce gelir.
Son devir Osmanlı sadrazamlarından (başbakanlarından) Mısırlı Said Halim Paşa "Benim vatanım şeriat ahkâmının icra edildiği yerdir" mealinde bir söz etmişti. Parçalanan Müslümanlar sûrî, şeytanî ve yalancı bir hürriyet elde etmişlerdi ama şer'i hürriyeti yitirmişlerdi.
Artık kader yayları gerilmiş ve kaza-i mübrem okları, atılmaya müheyya halde beklemektedir.
Lozan zafer mi, hezimet mi, pek yakında apaçık bir şekilde anlaşılacaktır.
Onlar için zafer, biz Müslümanlar için hezimet...
"İkinci yazı"
Şekerli Sular ve Şekerli Ekmekler
Su piyasasında hemen herkes biliyor: Bazı memba suyu firmaları, sattıkları suların içine, lezzet versin diye çok az miktarda şeker katmaktaymış. Böyle bir şey yasalara ve nizamlara aykırıdır. İlgili bakanlık ve belediyeler suları tahlil ettirerek, içinde katma şeker bulunanları halka teşhir etmelidir. Suya şeker katmak halkı aldatmak ve sağlığı ile oynamaktır. Hükümet ve belediyeler böyle bir aldatmaya seyirci kalamaz.
Yine, bazı ekmeklere de az miktarda şeker karıştırıldığına dair yaygın rivayetler vardır.
Bu yaz çok sıcak ve kavurucu geçiyor. Memba suyu satışında patlama var. Bir kısım firmaların halka memba suyu diye kalitesiz sular içirdiği de çok söylenip konuşuluyor. Bakanlığın ve belediyelerin vazifesi halkı korumaktır. Şekerli sular ve şekerli ekmekler ve diğer konularda çok etkili, devamlı, çok ciddî, kimsenin gözünün yaşına, hatır ve gönle bakmayarak kontroller, analizler yapılmalıdır.
Aksi takdirde halkın bedduası, ilgili ve sorumlu bakanlık ile belediyeler üzerinde olacaktır.
Saygılarımla...
(Not: Bizde piyasada satılan gıda maddeleri, içecekler, dondurmalar, tatlılar vs. Almanya'da, Fransa'da, İsviçre'de ve diğer medenî ülkelerde olduğu gibi ciddî, devamlı, etkili şekilde kontrol edilmemektedir. Bir şikâyet yapılacak, belediye veya bakanlık uygun görürse tahlil yaptıracak, nizamlara aykırı bir şey varsa küçük bir ceza verilecek... Medya biraz bağırıp çağıracak, sonra eski hamam eski tas... Bu metotla, gıda ve meşrubat sahtekârlıklarının, halkın sağılığıyla oynanmasının önüne geçilemez. Şu anda İstanbul'da kilosu 5,5 liradan baklava satılmaktadır. Bu kadar ucuza baklava olur mu? Belediyelerin dikkatini çekmiyor mu bu ucuzluk? Tahlil ettirilmeli, gerçek baklava ise üretene madalya verilmeli, değilse cezalandırılmalıdır. Böyle bir şey yapılıyor mu? Bir cihaz yapmışlar, içine konulan kırmızı et ve tavuk eti parçalarına yüzde 25'e kadar su ilave ediyormuş... Belediyelerin ve devletin bundan haberi var mı? Böyle bir şey korkunç bir dolandırıcılık ve sahtekârlık değil midir? Velhasıl bakanlık ve belediyeler vazifelerini hakkıyla yapmıyor. Ben de onlara hakkımı helal etmiyorum...)