Siz herhangi bir ülkede bahar geldi diye kavga çıkarıldığını gördünüz mü? Bizim ülkemizde baharın müjdecisi sayılan ‘Nevruz’ hemen her yıl kavgalara sahne oluyor. Bu yıl da gelenek bozulmadı; İstanbul ve Diyarbakır’da taşlı-sopalı arbedeler yaşandı.
Bugün Nevruz kavgalarının gazete manşetlerini işgal ettiğini görürseniz şaşırmayın; dün bütün gün TV haberleri Nevruz savaşlarını ekranlardan duyurdu. Her iki ilde de ön safları BDP’nin öndegelenlerinin tuttuğu savaşları...
“Pimpirikliğim sizleri asla etkilemesin” uyarısıyla birlikte paylaşmak istediğim bir tezim var: Bugüne kadar hiçbir siyasi eğilimin cesaret edemediği adımları atmayı başarmış bir siyasi kadronun önü, atılan adımlarla sevinmesi gerekenler tarafından kesilmek isteniyor...
‘Kürt sorunu’ diye artık adlı adınca konuşabildiğimiz konu ülkemiz için çok önemli. Gelişmelere önyargısız yaklaşabilecek bilgi ve deneyimde olanlar konunun ne kadar çetrefil olduğunu da biliyorlar. Turgut Özal’ın hayatını kaybetmesinin sebebi, Tansu Çiller’i gözden düşüren, Refahyol’un palas pandıras devrilmesini getiren ‘Kürt sorunu’na çözüm arayışlarıydı.
Turgut Bey’in vefatından hemen önce içlerinde benim de yer aldığım bir ortamda sarf ettiği, “Ne pahasına olursa olsun sorumluluk üstlenecek ve bu sorunu çözeceğim” anlamına gelen sözleri sıcağı sıcağına Kulis’te okurlarla paylaşmıştım. Tanıkları çoktur da birini buraya kaydedeyim: Dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin...
O sözleri sarf eden Turgut Bey bir hafta geçmedi hayatını kaybetti.
DYP’nin başına geldikten kısa süre sonra, ‘başbakan’ sıfatıyla çıktığı ilk dış ziyaretlerden birinden dönüşünde, “Bask formulü üzerinde çalışacağım” demişti Tansu Çiller; o gün kaderi değişti. ‘Leydi’nin topuk sesleri’ manşetlerini atanlar da dahil bütün destekçileri bir süre sonra canı kadar sevdiği iktidarını elinden almak için sıraya girdiler...
Necmettin Erbakan’ın başbakanlıktaki ömrü bir yıl bile sürmedi. Hükümetinin sonu ‘irtica’ kampanyaları eşliğinde geldi. İç ve dış kamuoyları Fadimeler, Kalkancılar gibilerin odağında yer aldığı haberlere kulak veren askerlerin “Müdahale etmezsek ülkeye Şeriat gelecek” korkusuyla hareket ettiğini sansa da, hareketlenenler onun savaşı sona erdirme amaçlı gizli temaslarından rahatsız olmuşlardı.
Fark etmemeleri mümkün değildi; çünkü Erbakan Hoca’nın mesaj gönderdiği muhataplarla birebir görüşüyordu 28 Şubatçı’lar...
Ak Parti’nin girişimi de benzer bir âkıbete uğratılmak, şimdiye kadar olağanüstü cesur adımlar atmış kadrolarının başına çorap örülmek isteniyor. Bulsalar bir kaşık suda boğacaklar da, bu defa tabloda daha öncekilerde olmayan bir unsur var: Toplum desteği...
Habertürk gazetesinin Konsensus şirketine yaptırdığı ankete göre, Ak Parti (yüzde 51.7) ile en yakın rakibi CHP (27.7) arasında 24 puan fark var. Her dönemeçte ara biraz daha açılıyor ve kötü niyetlilerin iştahını kaçırıyor.
İştahları kaçınca niyetlerinden vazgeçiyorlar mı? Hayır. Tam tersine, daha da bileniyor ve gidişi durdurmak için akla hayale gelmedik oldu-bittiler peşinde koşuyorlar. Ak Parti’nin toplumda bulduğu desteği zayıflatmak, bunu sağlamak üzere içini karıştırmak, eğer fırsat bulurlarsa karşısına kafa karıştırıcı bir veya daha fazla rakip çıkartmak için kolları sıvamış görünüyorlar.
Hiç değilse benim baktığım pencereden görünen bu...
Şimdiye kadar birkaç şey denediler, pek başarılı olamadılar. Toplumsal desteği tersine çevirmek, karşısına ciddi rakip çıkarmak o kadar kolay değil. Dahası, her denemeleri safların daha da sıkılaşmasına yol açıyor.
“Kürt sorunu yoluyla aynı sonucu alabilir miyiz?” Şimdilerde üzerinde durdukları soru, sanıyorum bu. Hassas ve nâzik bir konu. Geçmişte siyasi sonuçlar almakta işe yaramıştı. Bir daha denemekte yarar görebilirler gibime geliyor.
Neyse siz bana aldırmayın. Nevruz dün değildi zaten. Baharı müjdeleyen Nevruz çarşamba günü kutlanacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.