Haşim AKIN
NELER KALDI, NELER...
En zor yazı, veda üzerine yazılanmış. Sözlerin boğazınıza düğümlendiği gibi kelimeler de düğümlenirmiş.
Her doğan ölür. Açan her çiçek, bir vakit sonra solar. Her vuslatın bir de firak zamanı vardır. Bayılarak yediğiniz yemek de bir gün nihayete erer. Acılar gibi huzur veren her şey de sona erer.
Sevgili arkadaşım ve eski ortağım “abi seninki delilik” dese de bu bir aşktı. İki yıl kalıp geriye döndüğümüz Burkina Faso bizi meğer bizi geri ye çekecekmiş. Çekmekle kalmadı, alıp geriye getirdi. Hem de gözü yaşlı ailemi geride bırakarak. Hep beraber sabır etmeye karar verdik ve sabrettik.
Her vuslatın firakı olduğu gibi her firakında vuslatı olurmuş. Aslında bir yerden ayrılmak firak olurken, diğer yere ulaşmak vuslat olurmuş.
Ben, bu günlerde çok değişik ve zıt duyguları iç içe yaşıyorum. Bir yandan aileme, anne babama, çocuk ve torunlarıma kavuşacak olmanın huzuru ve heyecanı var. Ancak öbür taraftan tarifi zor, karışık duygular ve hüzünler de yok değil.
Bugün daha yoğun vedaların olduğu bir günü yaşadım. “Haydi, konuş!” diye sizden bir şeyler söylemenizin istenmesi kolay olsa da benim gibi hayatını çenesiyle kazanan birisi için bile çok zor.
Burkina Faso’yu tanımayanlar bilemez. “Orada ne var da özleyeceksin? Elin memleketinin neyine hasret duyulur?” diyebilirler.
- Bazen nefes almayı zorlaştıracak toz bulutları olur. Bu tozu her yerde rahatça hissedersiniz. Ama sizi buraya bağlayan bir muhabbet varsa o toz sizi pas geçer ve size sıkıntı vermez.
- Sıcağı da sıcaktır ha... En ağırını de geçen yıl ramazan ayında yaptığım yolculuklarda hissetmiştim. Bazen bir binadan çıkıp diğerine gitmek bile size zor gelir. Hemen bir klima veya vantilatörün altına kaçırır sizi. Tabi elektrikler varsa... Buraya geliş sebebinizi düşününce de içiniz serineler. Yol kenarında bir paket bisküvi ve mango ile yapılan iftarın tadına doyum olmaz.
- Özellikle yağmur mevsiminde her yerde varlıklarını hissettiren sivrisinekleri sever misiniz? Cevabınızı duyamadım. Gerçi biriniz kalkıp “sivrisinek sevilir mi?” diyecek. Ancak ben Yunusça bir ifadeyle “yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” diyecek olanları da bekliyorum. Sağ olsunlar ülkenin sivrileri bana pozitif ayrımcılık yaptı da çok dokunmadılar. Belki de benim kanımı beğenmediler. Dokunsalar ne diyecektik? Onda da denilecek bir şey yoktu... Sivrisineği özlemek zor olsa da onların sıklıkla malaryadan yere serdiği dostlarımı unutmayacağım.
- Üstat Nuh’un vakarını, tevazuunu, ihlas – samimiyet, sekinet ve teennisini hep hayırla hatırlayacağım. Kimin ne zaman geldiğinin ve ne zaman gideceğinin de çetelesinin tutulmadığı evindeki misafirlerini sayısını o da bilmezdi. Allah cömertleri sever. Biz de onu seviyoruz.
- Abdülaziz’in o davudi sesiyle KALUN kıraatinde okuduğu Kur’an ayetlerini unutmak zor. Onun tadını özleyeceğimi biliyorum. Hatta butik Kur’an okulunu ve hafızlığa çalışan delikanlıları da inşallah bizi hatırlayacaktır.
- Yol arkadaşım İsa’nın her gün yenilenen projelerini, sürekli çözüm bulan ve “halleden” yapısını unutamam. Yorulurdu, yarına evde kalmaya niyet ederdi. Ama gene bir sefer olacaksa onu harekete geçirmek ve gönlünün bam teline dokunmak hiç de zor olmazdı. Bana birçok hayrın kapısını işaret ettiğini de itiraf etmeliyim.
- Hasan’ın tebessümünü, gülen yüzünü, bazen de uzun bulduğum düşünme süresini hep sevdim. Bir süre görüşmesek hemen de özledik. Kafasına yatırabilmişsek hiç de ayak sürümedi işlerde.
- Şoför Davud’un tavuk muhabbetlerini, İdris’in bitmek bilmeyen konuşma enerjisini nasıl unutabilirim ki... Onunla en tatlı yolculuk da ramazanda yapılıyordu. Zira “ağzım kurumasın” diye işaretle anlaşmıştık da hiç konuşmamıştı.
- Derslerimdeki kıdemli tercümanım Müzemmil’in “Ya hocam!” deyişini, uzun süre düşünüp “haklısın ama vallahi burada bunları konuşmak çok zor. Bunları vallahi ben söyleyemem” diye yemin edişini ve endişesini hafızama not aldım. Ama onun bazı hayırlı işler konusundaki hızını burada bulmakta zorlandığımı da belirteyim.
- Onunla yaptığımız ve bana Burkina Faso’yu tanıtan derslerim ayrı bir zevkti. Benim için yorgunluğun atılacağı yerdi. Gariplerim not alamayınca tüm telefonlar kayıt cihazı olurdu da ayrı bir zevk gelirdi derslere. Dersin sonundaki şeker ikramını beklemek de onların işiydi.
- Hadis derslerimizde başka güzellikleri beraber yaşadık. Buradaki “bireysel olma ve kendi nefsi için yaşama” alışkanlığını kırabilmek için evdeki hanım ve çocukları sayısınca şeker verirdik. Artık eşinin hangi gün hangi dersi dinleyeceğini kadınlar da bilir olmuştu. Şeker yemenini ötesinde aile ilişkileri açısından bir alışkanlık kalmış mıdır? Bunu bilmek zor... Ama biz gayret ettik. Hem anlattık hem de gösterdik.
- Yolculuklara çıkamayacağımız için ben akşam doğru çantamda var olan bisküvi, kuru yemiş, üzüm gibi yiyecekleri ikram edemeyeceğim. Ben bunu ikram edemediğim için de Kıymetli kardeşim Muhammed KEMDİ “bedee ameluhu / işine başladı” diye espri yapamayacak, Muhammed Dilmi ise gülerek ona destek veremeyecek. Ben de paylaşmanın ve ikram etmenin zevkinden mahrum kalacağım.
- Gene bu uzun yolculuklar bittiğine göre derin ve çoğu zamanda ayrı tepelerde kaldığımız tartışmalar olmayacak.
- Yunus’a yemeklerden sona “çok güzle olmuş” diye övgüler dizip onun gönlünü uçurtmak için imkân yok. O bunun üzerine öğle sonu da kahve getirmeyecek artık. Beraber kahve içmeyince de ülke ve siyaset üzerine sohbetler de yapamayacağız.
- Sükûnet timsali Abdüsselam, her sabah acı kahvesini ikram eden Banasaga... Daha niceleri burada kalacak ve bizler için dimağımızda birer tat olacak...
- En önemlisi de iki ayrı merkezde bulunan ve benin kalbimi alıp yanlarında muhafaza eden yetimlerim vardı. Hele İbrahim’in uzaktan gülüşü bende hep tarifsiz bir tat olarak kalacak.
Elbette çok zor şartlarda Türkiye’deki aile ve işlerini bırakıp o diyara yol adını zikretmediğim çok güzel kardeşlerimi de unutamayacağım.
Hâsılı şimdi de yeni bir okulda kaldığımız yerden bismillah diyeceğiz. Dua bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.