NATO'dan notlar

Bir-iki yılı fazla önemsemezseniz NATO ile yaşdaş sayılırım. Bunun anlamı şu: Benim hayat öykümde NATO da bir biçimde bulunur. Hayatının önemli bir bölümünü Soğuk Savaş yıllarında yaşamış NATO üyesi bir ülkenin vatandaşıyım da ondan...

Her askerî darbede, ilk yapılan açıklama içerisinde mutlaka yer alan “NATO'ya ve CENTO'ya bağlılık” teminatı zihnimde çakılıdır. Darbelerden sonra “Kim bunlar?” merakımı gidermek için verilen 'Brüksel Cuntası' cevabının “Görev yaptığı yerler arasında Brüksel'deki NATO karargâhı da var” anlamına geldiğini sonradan fark eder olmuştum.

Brüksel'deki NATO Karargâhı orada görev yapan üye ülkelerin askerleri ve diplomatları açısından önemli bir test yeridir...

Zihnimdeki bir soruyu buraya taşıyayım da sizin de kafanız karışsın: Son görev yeri 'NATO nezdinde büyükelçilik' olan bir diplomat iki dönemdir CHP Milletvekili; bir askerin, onun için, “Bize sormadan bir şey yapmaz” dediğini MB'nin notlarından öğrendik. Aynı diplomat-milletvekilinin, devlet memurluğuyla ilişkisi 1962 yılında kesilmişken, 27 Mayıs darbesini yapan kadrodan Sami Küçük tarafından korunup eski görevine döndürüldüğünü de burada okumuştunuz.

Önemli değil mi bu ilişkiler?

NATO'da uluslararası memur statüsünde çalışan pek az Türk var; buna karşılık yeni üyelerden memur olarak kapağı buraya atmışlar çok... Yaklaşık dört yıllık bir aradan sonra bir tam günlük program için yeniden Karargâh'a davet edildiğimde, bana en cazip gelen yön, bir çoğu yeni üye olmuş ülkelerin gazetecilerini iş başında müşahede edebilme imkânı oldu.

Daha önceki gelişimde bizbizeydik, şimdiyse 15 kadar ülkeden gazetecilerle birlikte olduk. Çoğu genç meslektaşları konularına vakıf, meraklı ve öğrenmeye açık buldum. Bir radyoda dış politika muhabiri olarak çalışan Romanyalı Carmen, herbirimize ayrı ayrı, “Türkiye'nin izlediği dış politikayı olağanüstü başarılı buluyorum” demeden edemedi.

60. yıl zirvesine ayrı bir önem atfediliyor. Barack Obama katılacağına göre diğer ülkelerden de devlet başkanı düzeyinde katılım bekleniyor. Yemekler, konserler... Almanya ve Fransa'nın evsahipliğinde düzenlenecek zirvede, Fransa, 1960'larda terk ettiği NATO'nun askeri kanadına döndüğünü ilân edecek...

“O kadar mı?” sorumuza verilen cevap şu oldu: “Bu kadar...” Diğer devletlerin katılımcıları Nicolas Sarkozy tarafından kürsüden açıklanacak katılma kararını alkışlayarak yuvaya dönüşü tasdik edeceklermiş... “Ya itiraz eden çıkarsa?” sorusuna, “Kim, neden itiraz edecek ki?” cevabı veriliyor...

Oysa, 12 Eylül (1980) askeri müdahalesi sonrasında 'Rogers Planı' adı verilen bir oldu-bittiyle Yunanistan NATO'ya döndü diye hayli itiraz edilmişti. Yunanlılar sözlerini tutmadıkları için işi garantiye almayan Kenan Evren çok eleştirilmişti. Fransa'nın Avrupa Birliği (AB) üyeliğimiz konusundaki tutumu malum; hiçbir şey almadan neden dönmesine müsaade ediyoruz?

Bilebilecek konumda bir diplomatımız, “Şartlar...” deyip nefesini tuttu. Türkiye'nin itiraz hakkı var, ancak nasıl itiraz edeceksin? İtiraz etmeye kalkılırsa 'mızıkçı' olarak görüleceği için her adımda olumsuz fatura Türkiye'ye çıkartılacak. “Hem Fransa da, Sarkozy'nin ilk başlarda verdiği Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olağanüstü olumsuz tavrını değiştirdi” dedi aynı diplomat...

Dışişleri Bakanı Ali Babacan, yine de, Fransa üyeliğe geri döndüğü için değişen dengelere göre yeniden oluşturulacak kriterler belirlenirken işe karışabileceğimizi diplomatik bir dille ifade etmiş oldu. Sarkozy de başta Türkiye'nin üyeliğine bodozlama karşı çıkıyordu, sonradan müzakerelere başlamayı engellemedi, ama beş dosyayı kilitleyerek işi zora koşuyor...

Türkiye de isterse NATO'da böyle bir engelleme yapabilir.

Gün boyu aldığımız brifinglerde en doyurucu ve zihin çalıştırıcılardan birini isminden Polonyalı olduğu anlaşılabilen bir bilimadamı verdi. Polonya Soğuk Savaş'ta cephenin karşı tarafındaydı; o bilimadamı yaşına göre Varşova Paktı kavramlarıyla yetişmiş olmalı. Ancak NATO adına konuşurken yeni konumunu 60 yıllık NATO'culardan daha sağlam belirlemiş gibi geldi bana.

Daha önce basit bir otelde konuk etmişti bizleri NATO, bu defa Brüksel'in en eski ve en şık otellerinden Metropol'de kaldık. “Metropol'de kalmak” tarihle kucak kucağa gecelemek anlamına da geliyor. 1880'lerde yapılmış burası ve hâlâ o günlerden kalma bir asansör kullanılıyor. Yanı başımdaki odada ünlü şarkıcı Sarah Bernhart'ın 1919 yılında orada kaldığına dair bir plaket var. İlk akşam yemeğini de ünlü orkestra şefi Arthur Rubinstein'ın adını taşıyan salonda yedik.

Bir günlük NATO gezisinden izlenimlerim bunlar...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.