Sezai ÇİÇEK
Müvekkilemin ölümü!..
Müvekkilemin ölümü!..
Müvekkilem yakalandığını 2 hafta önce öğrendiği kanser hastalığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede 77 yaşında iken dün akşam vefat etmiş. Kendisini hastalığını öğrendiğimden bir gün sonra hastanede ziyaret ettiğimde dalgın bir vaziyette yatıyordu. Bir ara "davalar ne zaman neticelenecek" diye yarım bir soru sordu ama yorulmaması için sonra konuşuruz dedim.
Ziyaretimin ertesi günü akşamleyin vefat etmiş. Torunu ölüm hadisesini mesajla haber verdiğinde, ikindi namazını müteakip kılınacak cenaze namazına ben de yetiştim. Cenazeye iştirak etmem yakınlarını sevindirdi.
Cenaze için camiye geldiğimde avluda; torunu (tek çocuğu daha önce vefat etmiş) gelini, ablası, yeğenleri ve bir kısım akrabaları ikindi vaktini bekliyorlardı. Ben de onlarla bir müddet tabutun yanında bende hazır bulundum.
Akrabanın çoğunluğu uzun zamandır birbirlerini görmedikleri her hallerinden özellikle de konuşmalarında belliydi. Zira karşılıklı olarak rahmetliyle ilgili kısa bir üzüntü beyanı ve yaşadıkları bir iki cümlelik hatırayı takiben sohbete başlıyorlardı.
Bizim müvekkilin hali de adeta Yunus Emre'nin:
“Bir garip ölmüş diyeler,
Soğuk su ile yuyalar,
Üç günden sonra duyalar
Şöyle garip bencileyin…” mısralarında olduğu gibi bir cenaze haliydi.
Çünkü müvekkilem hayattayken yakınlarının tümüne bir sebeple darılmış olduğundan ve torunu dışında pek kimseyle görüşmüyordu.
Yazılacak çok şey var ölüm ve cenaze üzerine elbette. Lakin bizi ilgilendiren kısmına kısaca temas edeceğim. Haksız kazanç peşinde koşan kendisi de müvekkille aynı yaşlarda olan bir şahsın müvekkilemin saflığından faydalanarak aldığı bir imza ve noterden onaylanan bir alacak devri nedenine bağlı olarak açılan davaları 2011 yılından beri devam ediyordu.
Tarafların birbirlerine karşı açtıkları (müvekkil açısından açılması mecburi olan) davaların bir kısmı çabuk neticelendiyse de bazıları niteliği gereği uzadı da uzadı. Hakimin birisi Allah’tan emekli oldu da yerine gelen daha fazla bekletmeden karar verdi. Bir başka grup dosyada bu gidişle hakimini emekli etmeden bize karar çıkması zor görülüyor.
Tabi kazanılan davalardaki kararlara karşı davalı tarafça yapılan İstinaf itirazı ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları sonrasında da temyiz derken, rahmetlinin davalarının kesin neticesini göremeden hayata veda etti.
Tıpkı Abdurrahim Karakoç üstadımızın:
“Gene tehir etme üç ay öteye
Bu dava dedemden kaldı hakim bey,
Otuz yılda babam düştü ardına,
Siz sağ olun O da öldü hakim bey” mısralarında olduğu gibi...
Tabi tüm suç hakim ve mahkemelerde değil. Haksızlığı şiar edinmiş, geçim yolu bellemiş haramzadeler nedeniyle de davalar bir türlü bitmiyor… Mesela bu dava dosyalarından birisi bir basit hesap için mali müşavir bilirkişiye gitti. Bilirkişiden biran önce raporun tanzim ederek teslim etmesi için dosyayı kalem çalışanları aracılığıyla rica minnet istediysek de raporu hazırlamadı. Tabi bu arada iki ayrı duruşma yapıldı ve altı ay geçti aradan. Hakim mecburen ikinci duruşmada bilirkişiye muhtıra çıkarttı ve hazret böylece raporunu iki hafta önce mahkemeye teslim etti.
Zannedersiniz sayın bilirkişimiz babasının hayırına ya da mecburi hizmet olarak bilirkişilik görevi üstlenmiş. Davacı yada davalının parasıyla rapor hazırlamasına rağmen bin naza geçen, aldığı parayı beğenmeyen üstelik aylarca mahkemeyi ve tarafları oyalayan bu bilirkişilerin hali tam bir bilirkişiler. Bunları son çıkan bilirkişi kanunu da hizaya getiremedi. Varın gerisini siz düşünün.
Rahmetliyle bu davaları sebebiyle yedi yıldır tanışırdık. “Avukat bey, hele şu davalar bir bitsin ben sizin ücretinizi fazlasıyla vereceğim” derdi rahmetli. Tabi biz için ücret kısmında olmadığımız için, hele bir dosyaların kararları kesinleşsin, bakarız diye geçiştirirdim bu kabil cümlelerini….
Neyse, müvekkilin cenaze namazında imam, haklarınızı helal ediyor musunuz diye cemaate sorduğunda, cemaatten üç eş kişinin cılız bir sesle “halel olsun” dediği duyuldu. Öyle ya bu koca İstanbul’da cenazeye gelip de kim kime hak helal eder ki. Gelenlerin çoğunun zaten merhumla fazla teşriki mesaisi yoktu demek ki. Hoş cenazelerde dünyevi ve uhrevi, maddi ve manevi haklarınızı helal ediyor musunuz” şeklindeki soruya verilen cevaplar ne kadar sahici tabi o da başka bir konu…
Neyse ey aziz okuyucu yazıyı, sizden helallik istemeyi gerektirir şekilde uzatmamak için müsaadenizle sona erdiriyorum. Şayet biz bu yazıdan bir şey anlamadık derseniz, el hak haklısınız. Ayrıntısını yazıyorum, tamamlandığında roman hüviyetinde olacak…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.