Erhan BAĞ
İslamofobi Sahici Mi?
İslamofobi Sahici Mi?
“Kitleler yalnızca hayalleriyle düşünebildiklerinden ve yalnızca hayalleri vasıtasıyla etki altına alınabildiklerinden dolayı, sadece hayaller onları korkutur veya etkiler.” / Gustave Le Bon
İslamofobi, sözlük anlamı olarak “İslam korkusu” demektir. Müslümanlara ve İslam dinine karşı sürdürüle gelen ön yargı ve ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır. Müslümanlara karşı duyulan irrasyonel nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve kin besleme anlamına gelen İslamofobi, “İslam’a ve Müslümanlara karşı olumsuz ve aşağılayıcı düşünce ve inançlar atfeden nefret ve düşmanlık” olarak tanımlanabilir. (Runnymede, 1997). İslamofobi; Müslümanların dinî kimlikleri sebebiyle dışlanması, bu gruba yönelik ayrımcılık yapılması, İslam’ın Batı’nın ortak değerlerine uymadığı iddiası, İslam’ın Batı’nın kültürel ve dinî yapılarından aşağı olduğu fikri ve İslam’ın bir inanç kaynağı olmaktan ziyade vahşi ve geri kalmış bir siyasi ideoloji olduğu algılarının yayılmasıyla görünürlük kazanmaktadır (Esposito & Kalın, 2015).
Bu kavram ilk kez 11 Eylül saldırıları ile gündeme getirilmiştir. Bugün İslamofobi dendiğinde hem İslam dinini tanımamak ve öğrenmemekten kaynaklanan bir korku, hem de bu korkuya dayanarak Müslümanlara karşı ayrımcılık ve düşmanlık yapılmasının meşru görülmesi anlaşılmaktadır. İslam düşmanlığı ile İslam korkusunu birbirinden ayırt etmek gerek. İslam korkusu İslam’dan nefret edilmesi için bir sebep üretir. Yani İslam korkusu gerçek bir korku olmayıp nefret için araçsallaştırılmış bir korkudur. Medya olanakları ile birtakım mahfiller tarafından kurgulanıp rahatça pazarlanan “İslamofobik söylemler” i besleyen ortamlar gerçekte var mıdır? Bir başka ifade ile bu da tıpkı tanımı gibi gerçekte olmayan ama varmış gibi pazarlanan bir şey midir? Sürekli ve güçlü bir şekilde gündemde tutulan bu korku ile, Müslümanlarda bir aşağılık kompleksi oluşturulması ve bunun sonucunda da islamofobiye hizmet edecek şekilde bir dizi yanlışlar yapmaları beklenir. Yapılan bu hatalar, yanlış yönelişler, radikalleşmeler ise sadece kurgulayanların ekmeğine yağ sürmüş olur o kadar; derinliği ve özgünlüğü olmayan her tepkisel duruş veya reaksiyon, kuklacıları biraz daha sevindirir ve hedefine bir adım daha yaklaştırır.
Tarihî kökleri Endülüs’ün Müslümanlar tarafından fethedilmesine kadar iner. Haçlı seferlerine asker devşirmek isteyen kilise mensuplarının yaptığı propagandalar ile fikir zemini Hristiyanlığa karşı tehditler ve tehlikeler üzerinde oluşturulmuş olan “İslamofobi”, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki ilişkilerin, tanışıklığın yaygınlık kazanması ile yüzyıllar içerisinde azalmış iken günümüzde yeniden hortlatılmış ve popülerlik kazanmıştır. Bu popülaritede, Huntington’un ünlü “Medeniyetler Çatışması” makalesinde İslam’ı Batı için potansiyel bir tehdit odağı olarak lanse etmesi çok etkili olmuştur. İslamofobia politik, psikolojik, sosyal, kültürel ve en önemlisi de ekonomik kaygılar, planlar, stratejiler, beklentiler ve kurgularla yazılan/yazdırılan kitap, makale ve senaryolarla beslenen bir tehdit algısı olmaya devam etmektedir. Hatta bu kârlı pazarın sürdürülebilir olması bakımından bu korkunun yeni nesillerin kodlarına işlenmek suretiyle çizgi film ve animasyonlar ve daha da ilginç ve önemlisi “dijital oyunlar” ile çocuk ve gençlerin hedeflenmiş olması da bahsi diğer bir konudur.
Projenin devamlı gündemde kalması için geliştirilen ve/veya icat edilen kavramlara bir bakalım; bakalım ki bu suni korku nasıl besleniyor iyice tanımış olalım. Aşırı dinci, radikal İslamcı, fundamentalist, cihatçı, cihadist, İslamcı örgüt, şeriatçı yapılanma, radikal tarikatlar, radikal İslamcı terör örgütü vs. vs. İlk zamanlarda taliban ve el kaide sonraları İşid ve daeş gibi kurdurulan ve desteklenen örgütler eliyle hem yönetmeye ve yönlendirmeye yarayan korku besleniyor hem de ekonomik siyasi hedefler kestirme yollardan ulaşılmaya çalışılıyor. Örneğin Suriye’de daeş ’in önce işgal edip sonra çıktığı petrol bölgelerine bir başka terör örgütü pkk’nın diğer markası ypg yerleşmiştir. Tüm dünya radikal İslamcı terör örgütü daeş ile korkutulurken bu bölgede bu yıkıcı örgüt ile mücadele için bir başka terör örgütünün bölgede kök salması bakımından arka planda bir başka mekanizma çalışmaktadır. Perde arkasında korkunç boyutlardaki ekonomik güçleri ile kiliseler ve dünya ekonomik egemenlerinin desteği, bir taraftan islamofobik akımları beslemeye yönelirken diğer taraftan “dinler arası diyalog “çalışmalarını sürdürmeye devam etmektedir. İslam’a ve Müslümanlara karşı tepki ve saldırıların artması için her türden medya etkin bir şekilde kullanılıyorken bu yol ile insanların İslam’dan uzaklaşacağını, İslam ile aralarına mesafe koyacaklarını düşünüyorlar ama başarılı oluyorlar mı derseniz orası biraz tartışmalı ve paradoksal… Benim gördüğüm hem nefret artıyor hem de İslam’a karşı ilgi; yapılan araştırmalar bunu gösteriyor. Ancak nefret boyutuyla baktığımızda Müslümanların bir kısmının kurulan tuzaklara kolayca düştüklerini ve bu sürece çok ciddi katkı sağladıklarını görüyoruz. Bunun da sebebi tıpkı İslam’ın dışındaki insanlarda olduğu gibi “İslam’ı tam anlamıyla bilmemek ve yaşam tarzına yansıyacak kadar içselleştirememek!”
Işin siyasi ve tabii olarak ekonomik yönü en önemli ana gerekçeyi oluşturuyor. “Korku” kitleleri yönetmek için çok önemli bir araçtır. Politik ve ekonomik hedeflerine ulaşmak isteyen insanlar ve gruplar, dünya gidişatını kendi çıkarları için yönlendirmeye çalışanlar sürekli mücadele edilmesi gereken yeni düşmanlara ihtiyaç duyarlar. İşte kendi elleriyle oluşturdukları bu düşmanla korkuttukları kitlelerden elde etmeyi planladıkları ekonomik ve siyasi kazanımlar için çok uzun yıllara yayılan stratejik planları vardır. Dünya halklarının kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirilmesi için yapılacak faaliyet ve çalışmalara engel olarak gördükleri İslam dini ve Müslümanların korkulacak bir düşman olarak algılatılması anlamını verdiğim İslamofobi tıpkı bir pandemik virüs gibi, açlık gibi, nükleer tehdit gibi, doğal afetler gibi, küresel ısınma gibi, doğal kaynakların hızla tükenmesi gibi, toplumsal kaosun artması gibi, terör gibi geliştirilen korkular listesine eklenmiştir.
Anlayacağımız şu ki iş politiktir, ekonomiktir, duygusaldır. Politik yönüyle değerlendirince çok farklı kazanımların hedeflendiğini de görebiliyoruz. Örneğin, İslamofobinin Paravan Kavramı “Avrupa İslamı”dır. İşte “Fransa İslamı”, “Avusturya İslamı” ve “Almanya İslam”ı”, Türkiye İslamı,” Ortadoğuİslam”ı” gibi terkiplerle gündeme getirilen yaklaşımların amacı, iğdiş edilmiş bir İslam anlayışının öncelikli olarak Avrupa’da yaşayan milyonlarca Müslümana benimsetilmesi ve akabinde dünyanın geri kalanında yaşayan Müslüman halklara ihraç edilmesi ile birlikte İslam'ın evrenselliği perdelenerek lokalize edilmesidir. İslam tektir ve evrenseldir; yaşanma biçimi ile ilgili yorum farklılıklarının (mezhepler) bu lokalize edilme çalışmaları ile bir ilgisi yoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.