Haşim AKIN
İslam Kriz Yaşıyor Mu?
İslam diniyle uğraşmayı kendilerine hedef bilmiş bu dinin müzmin düşmanları ona çatacak bir noktayı bulmayı hedeflemiştir hep... Sanki bu ihale, şu aralar Fransa cumhurbaşkanına kaldı. O da boyunu çok aşacak bir dizi laf ve gaflarla görevini yerine getirme çabasında... İslam dininin bir kriz içinde olduğunu söyledi. Muhtemelen içinde yaşadığı İslam korkusu, onu cidden rahatsız ediyor. O da kendisini emin kılacak bir çözüm arayışında. Benim amacım buradan ona cevap vermek de değil. Bu cümle çerçevesinde öz eleştiri yapabilmeye kapı aralamaktır.
Bu açıklamaların bizi ilgilendiren bir yanı olmalı... İslam dışı tüm hayat, şahıs ve yaşam tarzları; İslam dinini kendi gelecekleri için bir tehdit olarak görmüştür. Bunların da yok edemediği İslam’ı kendi amaçlarına uydurma isteklerini çok görmemek lazım.
İslam dini bir kriz yaşamaz. Ancak Müslümanların İslam anlayışı ve yaşama tarzları bazen krizlere sebep olabilir. Aslında bu sorunu dıştan bir müdahale olmaksızın iç dinamiklerle düzeltmek ve hem yaşanabilir, hem de yaşatır hale getirmek elzemdir. Yani kriz olarak görülen şeyleri bu dinin müntesipleri -kastı ne olursa olsun- kendisi işlemiştir.
Bugün bir uçta İslam’ı ve onun temel kaynaklarının ruhunu anlamak yerine sadece cümlenin en yalın anlamına takılan gelenekçilik anlayışı var. Diğer tarafta ise, bu cümleleri tarihselcilik anlayışı içinde eskiye mahkûm etme ve oradaki boşluğu da modern söylemlerle doldurma çabasındaki türedi fikir akımı...
Ciddi bir gözle bakıldığında bu zıt kutupların her ikisi de aynı çeşmeden su almakta ve aynı değirmene su taşımaktadır. “Sirke ne güzel katıktır” hadisi şerifinden “elde var olanla yetinmeyi ve tevazu içinde yaşamayı” anlamayan /anlayamayan gelenekçi yaklaşım; sirkeye kutsiyet atfederken, diğeri de “sizin evde üç öğün sirke mi yeniliyor?” Diyerek topu taca atmaktadır. Deve idrarı ile tedavi üzerine kopartılan fırtınaların altında yatan sebep de çok farklı değildir.
Cihat ayetlerini kamera karşısında kafa kesme olarak algılayıp bununla cennet kazanacağını uman kandırılmış güruh, uzaydan gelmedi. Buna karşılık hiç bir hareket ve devinim göstermeden haline razı olup, Müslüman olarak karşılaştığı sıkıntıları da kaderi ilahi diye niteleyen kutupların hepsi de aynı tarladan çıkmadır.
O günün şartlarında gurur ve kibrin bir göstergesi olarak yer bulmuş uzun ve etekleri yerde sürünen kıyafetlerin yasaklanmasına dair hadisi şerifi duymayan yoktur. İşte bu hadis-i şerif, Burkina Faso ile beraber birçok Afrika ülkesinde Müslüman olmanın tek göstergesi olarak anlaşılmakta ve pantolon paçası ayakkabıya değecek kadar uzun olanlara selam bile verilmemektedir. Neredeyse kapri giymek bir takva göstergesi olarak algılanacak...
Yüzde 65 i Müslüman olan Burkina Faso’da yıllardır kullanılan bir cami, bir papazın “buranın arsası benim mülkümdü” diye yaptığı başvuru neticesinde polis gözetiminde yıkıldı. Bunun karşısında; “ne yapalım devlet öyle karar vermişse ulül-emre itaat gerekir” diye oturmayı tercih edenler, “Rahmetli Şeyh Ebu Bekir Sana, yüz yıl önce böylesi büyük zulüm dönemlerinde oturup zikir çeker ve onlara beddua ederdi, biz de onu yapalım” diye kolayca duaya sarılanlar... Bunların hepsi de Müslüman. Hatta “öyleyse biz de kiliseyi yıkalım, kısasa kısas” diye sınırı zorlayanlar; İncil okuyarak yola çıkmıyor.
Ayeti kerime ve hadisi şerifler değişmeyecek, onlara yenisi de eklenmeyecek. Ancak onların ruhunu anlamak yerine kelime ve cümle oyunlarına takılmak krizdir işte. Bunu İslam âlemi ve onun önünde yürüyenler kendisi temizlemelidir. Kâbe’deki Kur’an tilavetiyle gönülleri fetheden, insanları hayran bırakan hocaların İsrail’e methiyeler düzmesi için aradığı fırsatı çok uzaklardan bulmamış olmalı.
Cennet cehennem ve kabir azabı gibi gaybi iman konuları tartışılırken hemen arkasından “yanmayan kefen” tartışmaları da gündeme düşecekse bunun vebalini gene Fransa cumhurbaşkanından bilmek saf dillilik olur.
“Eğer kral gerçekten çıplaksa” onun bu halini ifade etmesi için başkalarını veya büyük felaketleri beklemeye gerek olmadığını hala anlayamamışsak ne zaman ve hangi olayla bunu başaracağız? Biz ülke olarak, çarpıtılmış dini söylemlere zamanında tepki vermemenin/ verememenin faturasını ağır ödedik.
Başına bir sarık, sırtına cübbe, arkasına bir kaç hat yazılı levha ile ortaya çıkan türedi şeyhlerin herzeleri için ilk tepkiyi ve düzeltmeyi o camia vermezse kriz büyür.
Hâsılı Müslümanların İslam'ın ruhunu ve temellerini anlama ve hayata aktarmadaki sorunu kriz şeklini almadan kendimiz buna eğilmeliyiz. Başkalarına da söz kalmamalı...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.