İnsan olma ve bunu engelleme mücadelesi bitmez!

İnsanlık tarihi özgürleşerek insan olma bilincine varmak isteyenlerle, insanın özgürleşmesini yani insan olma vasfını elinden almak isteyenler arasında süregelen kıyasıya bir mücadeledir. Ülkemizde de yıllardır bu iki kitlenin mücadelesi vardır. Türkiye’de hukukun, adaletin, demokrasinin ve özgürleşmenin mücadelesini verenlerle, militarizmin, baskıcılığın, zorbalığın, Tanrı devlet anlayışının ve yasakçılığın kısaca bireylerin insanlaşmasını engelleyenlerin mücadelesi hala devam etmektedir. Öyle görülüyor ki bu iki kitle arasındaki “insan olma” ve “bunu engelleme” mücadelesi kıyamete kadar sürecek gibi…

Halklar içte ve dışta totaliter, yasakçı ve anti özgürlükçü kapitalist, emperyalist, sömürgeci aktörlerin ve ırgatlarının baskıları ve şuursuzlaştırma projeleriyle gerçekten insanlık dışı bir hayata mahkûm edilmişlerdir. Peki, bu sömürü düzeninde yasaklar, baskılar ve çeşitli yöntemlerle özgürleşmemizin engellenmesi gerçekte biz halkların bir kaderi midir? Elbette hayır! Başta bu “kaderci” anlayışı reddetmek gerekir. Öncelikle özgürleşerek insan olma bilincine varmak niyetinde olanların duru bir zihinle safını belirlemesi gerekiyor. Öncelikli mesele insanın tarafını belirlemesidir. Safını hukuktan, adaletten, demokrasiden, özgürlükten yana belirleyenler kuşkusuz öz’e, ahlaka, erdeme ve yaratıcısına uygun bir davranış içersindedirler. Neticede özgürleşmek ve insan kalmak için bu çok önemlidir.

Özgürlük, insanlık ve adalet yolunda gayret sarf eden kitlelerin( Türk, Kürt, Alevi, Ermeni, Müslüman vs fark etmez) özellikle bu aralar saflarını sıklaştırmaları gerekiyor. Bundan kastımız, herkesin bir diğerinin hak, özgürlük, demokratik ve insanlık taleplerini sahiplenmesidir. Adaletsiz, anti özgürlükçü, anti demokratik ve yasakçı kitlelerin( parti, STK, kurum ve kuruluşlar, örgütler, ideoloji vs fark etmez) engelleme operasyonları için bu birliktelik çok önemlidir. Buradaki sorun farklı inanç, görüş, ideoloji, parti, mezhep, sivil toplum, kurum vs. değildir. Tüm mesele; özgürleşerek, öz’üne, yaratılışına uygun bir biçimde insanlaşma ideali güdenlerin engellenmesidir. Onun için kimse kendi inancının, ideolojisinin, mezhebinin ve dünya görüşünün içerisine hapsolmamalıdır. Daha açık bir ifadeyle her türlü inancın, mezhebin, ideolojinin öncelikle kendi ürettiği bağnazlarında kurtulması gerekmektedir.



Hala siyasi partilere angaje olan/sivil olamamış STK’ların varlığıyla, kendi peygamberinin zihin yapısını çözememiş ve kutsal kitabını okumamış Müslümanlarıyla, içinden geldiği kültüre, ahlaka ve inanca yabancı gençliğiyle, herkesimin bir diğerinin varlığını reddettiği, çıkarını gözetmediği kör bir anlayışla daha fazla dışlanacağımız daha fazla yasak ve baskılara maruz kalacağımız akıldan çıkarılmamalıdır. Kısacası, “kafaların işleyiş şeklini değiştirmek” zorundayız. Yani öncelikle kendimizi değiştirmek zorundayız. Kutsal kitabımızda “Gerçekten bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah’ta o kavmi değiştirmez”(Ra’d; 11) denilmektedir. O yüzden şimdiye kadar sömürgeciliğin gönüllü acentesi gibi çalışan işbirlikçi aydınların, bürokratların, gazetecilerin, sinemacıların, profösörlerin içimize yerleştirdikleri hastalıklı, dışlayıcı, ötekileştirici fikir ve duygulardan arınarak, adaleti, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını ve ahlakı içselleştirebilmeliyiz. Hakkı, hukuku, özgürlüğü ve insanlığı baskılarla, zorluklarla ve çeşitli yollarla elinden alınmak isteyen her kim olursa olsun duru bir akıl ve sağlam bir inançla sahiplenebilmelidir. Ve bunu cesurca yapmalıyız.

Tarih boyunca insanlaşma yolunda gayret sarf edenleri engellemekle mamur kitlenin genlerini taşıyanları kızmakla bir yere varamayız. Filistin örneğinde olduğu gibi; yılardır slogan attık, bağırdık, çağırdık, lanetledik, ağladık, dua ettik, gözyaşı döktük “Her Müslüman bir kova su dökse İsrail’i sel götürür” sözünü süsleyip duvarlarımıza, yurtlarımıza astık, bir yere varabildik mi? Sorun çözüldü mü?

Bu topraklarda “Türklüğün” bile ne ifade ettiğini, ne anlama geldiğini çözemeyen, kadınların saçıyla başıyla, erkeklerin kıllarıyla uğraşan,”kamusal alan” gibi trajik komik tabirleriyle kalitesiz yaşam süren bir ülkenin insanlarıyız. Bizler öncelikli olarak kendi bakış açımızı, zihniyetimizi değiştirmediğimiz ve sorunlarımıza özgürlük ve adalet penceresinden bakarak herkes için arzu etmediğimiz sürece yani kardeşleşmediğimiz sürece anti, özgürlükçü, baskıcı ve yasakçı ırgatların engelleme operasyonları bitmeyecektir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.