24 Kasım'da "Öğretmen" Olmak

24 Kasım'da "Öğretmen" Olmak

23 Kasım günü "Uğraş Dur Türkiye" adlı yazımı girdikten sonra bir öğretmen dostumdan bana “Niye Öğretmenler Günü ile ilgili veya öğretmenlerle ilgili niye bir yazı yazmadınız?” diye ince bir sitem geldi. Dostum haklıydı.

Öğretmenlik çok kutsal bir meslektir. Hatta meslek değil bir sanattır. Çünkü adam yetiştirmek herkesin harcı değil. Bir şeyler öğretmek ve toplumu biçimlendirmek hep öğretmenlerin eseridir.

Boşuna da dememiştir Hz. Ali Efendimiz "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi" olurum diye.

Herkes öğretmen olamaz ama öğretmen olmak isteyenlere de nedense ülkemizde türlü türlü engeller çıkartırlar.

Kendisini bu güzel mesleğe adamış olan nice okuyanlarımız öğretmen olamamanın sancısını çekiyorlar.

İsmini vermek istemeyen değerli okuyucumun birisi bu sancıyı çok güzel kaleme almış. Beni çok etkiledi.

Hiç çekinmeden içinden geldiği gibi tüm derdini kâğıda dökmüş. Böyle bir mektubu köşemde yayınlamamak da olmaz diye düşündüm.

Umarım bu mektup ses getirir de haksızlığa uğrayan kardeşlerimize bir an önce emeklerinin karşılığ verilir.

Sevgili Okurlarım, en iyisi lafı fazla uzatmadan bu mektubu sizlerle paylaşayım.

….

“Anneler gününde anne olmak, babalar gününde baba olmak, sevgililer gününde sevgili olmak, 23 Nisan’da çocuk olmak, 24 Kasım’da ÖĞRETMEN olmak……

Hiç düşündünüz mü çocuğu olmayan bir annenin anneler gününde neler yaşayabileceğini? Ya da bir babanın babalar gününde baba olup da evladının yokluğunda yaşadığı duyguları? Peki ya öğretmen olmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan, bu uğurda önüne çıkan engelleri bir bir aşan, adeta kitaplarla hayatı paylaşan ve nihayetinde “öğretmen” olan birinin öğretmenliğinin ilk 24 Kasım’ında öğretmenler gününü kutlayacak bir öğrencisinin yokluğunda yaşadığı buruk sevinci….

Hayır!!!! Dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, ben ne anneyim, ne de bir babayım. Ben ilk öğretmenler gününde öğrencisiz olan bu gününü kutlayacak öğrencilerden mahrum bırakılan, muzdarip binlerce öğretmenden sadece biriyim.

Ben sadece öğretmen olmak için çıkmadım bu yola. Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olabilmek için çıktım. Oldum da. Elimde bu mesleği yapabilecek yeterlilikte olduğumu gösteren diplomam da var. Ama bu diplomaya sahip olmak da yetmiyormuş. Daha KPSS ‘ye girecekmişim. Girdim ve bir yıl da bu sınav için emek verdim. Karşılığında 78 aldım ya da onlar verdi! Ve ATANAMADIM!!! 80 alan meslektaşım atandı! Demek ki ben az çalışmışım, o çok çalışmış. Ben öğretmenlik yapamazmışım, o yaparmış. O benden 2 soru fazla yaptığı için atanmayı hak ediyor, bense 2 soru eksik yaptığım için hak etmiyorum.

Öte yandan KPSS’den 46 alan bir ana sınıf öğretmeni de atanmayı hak ederken 99 alarak bu sınavda birincilik elde eden bir fizik öğretmeni hak etmiyor! Eeeee nerde kaldı puan üstünlüğü, KPSS’nin seçiciliği, adaleti! MEB böyle bir sistemle herhalde manavdan karpuz seçtiğini zannediyor. Bizim öğretmen olduğumuzun, eğitimci olduğumuzun farkında değil! MEB gibi bu kadar önemli bir kurumun tutarsız ve yanlış bir politika izlemesi maalesef çok acı bir durum.

Her yıl KPSS’nin ardından MEB branş bazında sıralamaları verirken bu yıl vermedi. Bu yüzden ben atanabilmek için önümde kaç kişinin olduğunu bilmiyorum. Belirsizlik yüzünden ne tam olarak atanmanın hayalini kurabiliyorum ne de ümidimi kesip kendime çıkış yolu arayabiliyorum. Acaba neden bu sıralamalar yayınlanmadı? Birçok kişin kafasında “yoksa el altından atama mı yapılıyor, burada da mı dayılar konuşuyor?” gibi sorular oluştu.

2009 Kasım aynıda öğretmen ataması yapacağız diye basın açıklamasında bulunan Milli Eğitim Bakanımız Nimet ÇUBUKÇU Kasım ayının son haftasında olduğumuzu unuttu sanırım! TV kanallarında çıkıp “Kasım ayı içerisinde 10 bin yeni kadrolu öğretmenimizin atamasını yapacağız” diyerek bizi neden ümitlendirdi? Ayrıca şu kelimeye dikkatinizi çekmek istiyorum “yeni”. Nedir yeni atama? Yani ne sözleşmeli ne de kadrolu olmayan işsiz bir öğretmenin atamasının yapılmasıdır. Ama MEB kelime oyunu yaparak yapmış olduğu kadrolu atama sonucunda kadroya alınan sözleşmeli öğretmenlerin 2. kez atanmasını da yeni atama olarak gösteriyor. Bu oyunun farkında olan sadece biz atama mağdurlarıyız maalesef. Çevremizdeki insanlar televizyonlarda yapılan açıklamalardan yola çıkarak “ bak yeni öğretmen ataması varmış, sen de atanıyor musun?” dediklerinde bizler onlara açıklama yapmaktan aciz bir duruma geldik. Ne biz anlatabiliyoruz gerçekleri, ne de onlar anlayabiliyor. Sonuçta ise kurulan cümleler “sen yine atanamadın mı?” oluyor.

Evet, Ağustos geçti, Kasım geçti. Ben yine atanamadım! Hayaller Şubat’ı bekliyor. Eylül’de Kasım’a 2 ay var, bu yaştan sonra baba parası yemek de bir hayli zor diyerek bari bir süre “ücretli öğretmenlik” yapayım dedim. Evet öğretmenliğin ücretlisi!!! Yani mevsimlik, gündelik işçi gibi bir şey. Girdiğin ders saati kadar para alıyorsun. Üstelik sigortan da yarım gün üzerinden yatıyor. Okulda kadrolu öğretmenlerin sahip olduğu haklardan hiçbirine sahip de değilsin. Deyim yerindeyse ücretli kölesin! Bu kölelik için diplomanın da bir anlamı, değeri yok. Ben bu işi yüksek lisans diplomasına sahip eğitim fakültesi mezunu bir öğretmen olarak yaparken 2 yıllık tapu kadastro mezunu biri de bu mesleği yapıyor. Üstelik matematik gibi temel bir derse girerek!!!! Maalesef ülkemizin acı gerçeği bu. Eserinin altında imzası olmayan tek sanatçı olan öğretmenin ve öğretmenlik mesleğinin ayaklar altına alınmış hali. Bu öğretmenler ayağa kalkmak için mücadele veriyorlar. Kimi atanarak dizlerinin üstünde duruyor, kimi benim gibi ücretli kölelik yaparak yerlerde sürünüyor, kimi de büyük bir aşkla yoluna baş koyduğu öğretmenlik mesleğinden yönünü çevirmek zorunda kalıyor. (Arkadaşlarımdan biri çok başarılı bir öğretmen iken gelecek kaygısı yüzünden polis olmak zorunda kaldı. Ama o öğretmen olmak için yaratılmış bir insan, bu mesleği en iyi şekilde icra edebilen biriydi.)

Öğretmenlik gibi bir mesleğin ücretlisi varken ve önüne gelen herkes bu mesleği yapabilirken neden diğer mesleklerin de ücretlisi olmuyor acaba? Mesela ücretli doktor, ücretli hemşire, ücretli polis, ücretli avukat………….. Öğretmenlik bu mesleklerden daha aşağı bir meslek mi?

Ben atanamamış binlerce öğretmenden sadece biri olarak az-çok duygularımıza tercüman olmaya çalıştım. Kimse görmese de biz bu ülkenin kanayan bir yarasıyız, görmezden gelindiğimiz sürece de kanamaya devam edeceğiz. Tek isteğimiz bize yapılan haksızlıkların giderilmesi. Hak hukuk konusunda çok hassasmış gibi bir tavır sergileyen yöneticilerimiz ve ilgili kurumlar artık bu haksızlığa son versinler. Bu konuda sesimizi duyurabilmek için ve “biz de varız, bizi de görün” diyebilmek için basın ve yayın organlarının desteğine ihtiyacımız var. Lütfen duyarlılığınızı gösterin ve desteğinizi bizden esirgemeyin. Bizler bu ülkenin aydınlık yarınlarını yetiştirmek için çabalayan el fenerleriyiz. Işığım boşa yansın, karanlıkta kaybolsun istemiyoruz.

Son olarak bir edebiyatçı sıfatıyla büyük şair Fuzuli’nin bir beyitini kullanarak MEB’e ve sayın bakanımız Nimet ÇUBUKÇU’ya halet-i ruhiyemizi anlatan bir beyit yazmak istiyorum.

Bizi candan usandırdı, cefadan MEB usanmaz mı?

Felekler yandı ahımızdan, muradımızın şem’i yanmaz mı? “

 

Not : Başta okurlarım olmak üzere tüm İslam aleminin Kurban Bayramı’nı en kalbi duygularımla tebrik eder, sağlık ve afiyet dilerim. (Cezmi KOÇ)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
15 Yorum