xxx43
İmana hizmet edecek sohbethâneler
Hazret-i Muhammed'in (Salât ve selam olsun ona) daveti, tebligatı, dini, müjdeleri, uyarıları, iyi haberleri kendisine ulaşmış olan bir kimse sadece Allah birdir demekle kurtulamaz. Allah birdir'in yanında Muhammed Resulullah deyip şüphesiz bir şekilde iman etmesi gerekir.
İnsanlar, Allah'ın varlığını, birliğini, sıfatlarını, emir ve yasaklarını ancak Muhammed aleyhissalatü vesselamın vesatetiyle ve tebligatıyla doğru olarak öğrenebilir.
İslam'a göre bir insan için en kıymetli şey imandır.
Allah'ın kabul ettiği bir imanla imanlı olan (o imanla ölmüş olmak şartıyla) ebedî saadetini kurtarır.
İmanı yoksa yahut imansız ölürse ebedî felakete, zarara, azaba uğrar.
İmdi bir mü'minin üç ana vazifesi şudur:
1. Kendi imanını korumak, imanla ölmek için gerekenleri yapmak.
2. Mü'min kardeşlerinin imanlarını korumak için çalışmak. Bu onlara yapılabilecek en iyi yardım ve hizmettir.
3. İmanı olmayanların imanlı olmaları için nasıl çalışmak gerekiyorsa öyle (doğrudan doğruya veya dolaylı olarak) gayret sarf etmek, çırpınmak.
Bu üç temel vazifeyi, hizmeti bırakıp da gülünç işlerle uğraşanlara acınır. Onlar maalesef beyinsizdir.
Şu dindar geçinen bazılarına bakınız... Havalar ısındı ya, camilere klima cihazı koymak için çırpıyorlar... Hoparlörler 110 desibelden fazla bağıramıyormuş, onları atıp yerlerine 150 desibellik dehşetli ve korkunç mükebbireler koyacaklarmış...Vah vah!.. Halkın ve gençliğin bir kısmı imansız kalmış, onlar klima ve hoparlör derdinde...
Bugün ülkemizde irtidat (dinden çıkma) yangını ve genel felaketi vardır. Biz mü'minlerin, mürted olanların yahut dinle alâkası bulunmayanların derhal yardımına koşmamız gerekir.
Nasıl?.. İşte önemli olan bu nasıl'dır...
Peygamberimiz (Salât ve selam olsun ona) "İnsanlarla akılları (kültür ve anlayışları) derecesinde konuşunuz" buyurmuşlardır.
Dinsiz sosyetik bir gence Mızraklı İlmihal vermek bir çözüm değildir.
Ona, onun anlayacağı dilde hitap edilmelidir.
Onu İslam'a, imana, Kur'an'a çekecek kimselerin kültürleri, ilimleri, irfanları, insanlıkları, vicdanları, ahlâk ve faziletleri, mürüvvetleri, ferasetleri ondan üstün olmalıdır.
Dinimizde sohbetin büyük yeri vardır.
İslam nasihat=öğüt üzerine kuruludur.
En güzel öğütler kal=söz ile olanlar değil hal ile olanlardır.
Kabaca bağırıp çağırarak, tahkir ederek, azarlayarak tebliğ ve davet olmaz.
En güzel davet ve tebliğ, nazar sahibi kimselerin nazarlarıyla yapılandır.
Olgun, sâlih, medenî, âlim, arif Müslümanların İstanbul'da en az yüz adet sohbethâne açmaları gerekir.
Nefis bir dekorasyon... Kültür ve sanat fışkıran bir atmosfer... Kibarlık, zarafet, mürüvvet...
İnsanlar tatlı tatlı sohbet ederler, çaylar içilir, muhabbet edilir...
Siyaset ve gıybet yapılmaz... Edebiyat, tarih, sanat, mimarlık, güzel ve iyi şeyler...
Buralara gelenlerin hepsi hidayet bulmaz ama bulan da olur.
Bir kişinin hidayeti için bin kişinin kahrı çekilir...
Bütün bu çalışmalar ne için yapılır?
Allah için... Sadece Allah için... İhlâsla yapılır.
Bu sohbethanelere cemaat, tarikat, hizip, fırka, klik, grup asabiyeti, militanlığı, fanatizmi, holiganlığı, siyaset karıştırılmaz.
İyi niyetli herkes gelsin... Kendisinde saidlik istidadı olanlar hep gelsin... Hoş gelsin...
Buralara şu militanlar sokulmamalıdır: Gelecek ve buradan kendi cemaatine adam ayartacak... Böyle özürlülerin gelmemesi daha iyidir.
Bir Müslüman için en kârlı, en büyük ticaret nedir?
Allah ile ticaret yapmaktır.
"Bir insanın hidayetine (mü'min olmasına) vesile olmak, üzerine güneşin doğduğu ve battığı her şeye sahip olmaktan hayırlıdır." (Hâdis meali)
İslam'dan uzaklaşmış insanları ve bilhassa gençleri imana çekmek için çok güzel, çok faydalı, çok etkili, çok heyecan verici, çok ilgi çekici broşürler hazırlanmalıdır.
Bunlar maddî ticarete, şahsî prestije, siyasete, hizipçiliğe, cemaatçiliğe alet edilmemelidir.
Bu gibi hizmetler kısır ve yetersiz akıllarla, güdük kültürlerle, bezirgânca zihniyetlerle yapılamaz.
Futbol kulübü tutar gibi cemaatçilik yapacak ve sonra dine hizmet edecek... Bu iki şey bir arada olmaz.
Böyle hizmetler Mevlana Celalüddin Rumî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufâî ve benzeri büyüklerin izinde, onların ruhaniyetlerinin gölgesinde yapılabilir.
Bir Müslüman'ın Nakşî, ötekinin Kadirî, bir üçüncüsünün Rufaî, diğerlerinin şu veya bu tarikat veya meşrebe mensup olmaları önemli değildir. Bütün gerçek tarikatlar Tarikat-ı Muhammediye'dir. Önemli olan sahih bir iman sahibi olmak, feraizi ve sünneti yetine getirip nevahiden ve bid'atlerden uzak durmaktır.
İstanbul'da sadece iman ve İslam için meşrep ve cemaatler üstü bir sohbethâne açan olursa, bendeniz (Suriçinde olmak şartıyla) sık sık gelir çay hazırlar ve gücümün yettiği kadar temizlik yaparım. Karşılığında bir bardak çay bile istemem. Böyle bir mekânda bulunmanın zevki bana ücret olarak yetmez mi?
Sohbet mi? Bendeniz ehl-i sohbet değilim. Sohbet için icazet lazımdır. Çay içerken konuşmalara katılabilirim ama kendimi mürşid gibi göstermekten hayâ ederim, inşallah böyle bir küstahlığa ve densizliğe düşmem.
"İkinci yazı"
Altı bin lira yatırıp serbest kalmışlar
Haberin teferruatına (ayrıntılarına) girmeyeceğim, tek cümlede özetleyeceğim: "Halka at eti yedirenler altı bin lira yatırarak serbest kaldı..."
Altı bin lira nedir ki... Dana eti diye at eti yedirenler bu kadar küçük bir meblağı elbette bulurlar ve serbest kalırlar.
Doğrusu, yeni yapılan Ceza Kanunu'nun birçok maddesi ve uygulanma şekli adalete uygun değil... Türkiye'nin sosyal ve kültürel yapısına uygun değil... Bilgeliğe uygun değil.
Halka at, evcil domuz, yaban domuzu ve eşek eti yedirenlerin çok ağır cezalara çarptırılması gerekir.
Ağır cezaların iki faydası vardır:
Birincisi: Suçlular lâyık oldukları cezayı çekmiş olur ve aynı suçu bir daha işle(ye)mez.
İkincisi: Verilen ağır cezalar başkalarının gözünü korkutur, suç işlemekten korkarlar. Suçlular gereği gibi cezalandırılmazsa ülkede suç patlaması olur.
Her devirde adam katl edilmiştir ama bugün adam öldürme anormal şekilde çoğalmıştır.
Bunun sebebi, Ceza Kanunu'ndan idam cezasının kaldırılmış olmasıdır.
Birileri idam cezası vahşettir diyor. Peki, kasıtlı olarak (müteammiden) adam öldürmek vahşet değil midir?
Kur'an'da "Kısasta sizin için hayat vardır" buyrulmaktadır. Bu hükmü inkâr eden dinden çıkar, mürted olur.
Zina hem günahtır, hem ahlâksızlıktır, hem suçtur. Zinanın günah olduğunu inkâr eden dinden çıkar, kâfir/mürted olur.
Avrupa Birliği zinanın suç olduğunu kabul etmiyormuş, bu, biz Müslümanları bağlamaz.
Bursa Emniyet Müdürü feryat etti, şehir parkları geceleri açık hava fuhuşhanesine döndü, her çalının altı bir sevişme yeri oldu, biz polisler bir şey yapamıyoruz, çünkü kanunlar ve nizamlar elimizi kolumuzu bağlıyor dedi.
İslam dini fuhşu yasak kılmıştır. Fuhuş azgınlık demektir. Fuhşun açıkta, utanmadan, arlanmadan, küstahça işlendiği Müslüman bir şehrin ve bir ülkenin azaba uğramasından korkulur.
Ülkemizde birtakım bedbaht Müslüman kadınlarına üzerinde TC başlığı bulunan resmî fuhuş vesikaları verilmekte, yasal fuhuş evlerinin önünde devletin polisi nöbet tutmakta, yapılan fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınmaktadır. Bu hal evrensel insan haklarına, kadın haklarına, ahlâka, fazilete, hikmete ve Din-i Mübin-i İslam'a aykırıdır.
Ülkemizde çok yaygın, yoğun ve genel bir kokuşma vardır. Rüşvet, suiistimal, irtikap almış yürümüştür. Riba ve haram yeme korkunç boyutlara ulaşmıştır. Kesin rakam bilinmiyor, belki de 500 milyar dolarlık bir kara, kirli, necis, haram, uğursuz, lanetli para, mal ve servet birikimi olmuştur. Bugünkü hukuk sistemimiz ve yargımız bunları önleyememektedir.
Müslümanlar yaygın kokuşmayı gereği gibi protesto etmemektedir.
Ben de lafı uzattım... Yazıya nasıl başlamıştım?.. Halka at eti yedirenler altı bin lira vererek serbest kalmışlar...
Sonra ne demiştim: Zina artık suç değil... Bursa Emniyet Müdürü feryat ediyor...
Bir şeyi tekrarlamayı unuttum, onu da yazayım: Bundan birkaç yıl önce az bir miktarda baklava çalan fakir çocuklar tutuklanmıştı...
Adalet madalet... Bizdeki hangisi?..