xxxx1
"İki şair, Goethe ve Schiller: Anavatan"
Weimar / Almanya. Avrupa'yı Avrupa yapan ruh ne; ve nerede gizli bu ruh acabaıAlmanya'nın şehirlerinde dolaşırken; şehirlerinin sokaklarında gezinirken; düşünürlerin, sanatçıların, öndegelen devlet adamlarının yaşadıkları mekânlarda, yattıkları mezarlarda, yaptıkları işlerde, bıraktıkları eserlerde zihnen, rûhen ve bedenen yolculuk yaparken ve nihayet verdiğim seminerlerde keşif yolculuklarına çıkarken ve nefesim yettiğince, dilim döndüğünce, ruhumdan, gönlümden, zihnimden kopup gelen sesle ve nefesle ete-kemiğe bürünen fikirler elverdiği ölçüde muhataplarımı da hasbe'l-kader türlü keşif yolculuklarına çıkarırken peşimi bırakmayan ve peşini bırakmadan izini sürdüğüm soru bu/ydu.
İslâm dünyasını da, Batı dünyasını da yeterince tanıyabilecek kadar "gezdim". İslâm dünyasında Halep'ten Şam'a, Beyrut'tan Amman'a, Mekke'ye ve Medine'ye, Trablus'tan Afrika'nın içlerine, Timbukta'ya ve Kırım'a kadar yaptığım yolculuklarda bu şehirlere ruh veren şeyleri de, bu şehirleri yaşadığımız çağda derin bir hüzne boğan şeyleri de sizlerle çokça paylaştım burada.
Avrupa'da İspanya'da, İtalya'da, Hollanda'da, İngiltere'de ya da Fransa'da, zikrettiğim bu ülkelerin şehirlerinde dolaşırken değil de, yalnızca Almanya'da, Almanya'nın şehirlerinde dolaşırken zihnimi meşgul eden bir soru bu.
Elbette ki, boşuna değil böyle olması: Avrupa, Almanya demek çünkü. Almanya'nın dışındaki Avrupa, esas itibariyle, yalnızca teferruattan ibaret. Tarihi boyunca Avrupa'yı kuranlar ve yıkanlar, tarihe girdirenler ve tarihin dışına itenler hep Almanlar olmuş çünkü. O yüzden Avrupa ruhu diye bir şeyden sözedeceksek, bu ruhu, başka bir yerde değil, Almanya'da ve Almanlarda aramak gerekiyor.
Peki, Alman ruhu, nerede gizli, öyleyseı Hiç kuşkunuz olmasın ki, Weimar'da ve hinterlandında.
***
Turist rehberi kitaplarla gittiğiniz herhangi bir yerin ruhunu yakalamaya kalkışmamanızı öneririm: Turist rehberi kitapların kendileri ruhsuz çünkü: Kupkuru. Abartı dolu, fazlasıyla plastik, dolayısıyla ayartıcı. O yüzden bir şehre giderken, eğer o şehirle gerçekten iletişime geçmek, konuşmak, dolayısıyla o şehrin size konuşmasını istiyorsanız, turist rehberi kitapları derhal çöpe atın, derim.
Bu yüzden, bilgisayarımda, üç-dört turist rehberi kitap vardı; önce biraz gözden geçirdim otelde; sonra bir daha açıp bakmadım bile yüzlerine. Weimar'a girdiğimizde, en azından yol, sokak, anıt, isim, cisim konusunda "yol göstersin" diye bulabildiğim en iyi turist rehberi kitabını almak zorunda kaldım; ama berbattı gerçekten.
Kitaba değil, şehre bakın, şehrin görünmeyen ruhunun izini sürün, eğer şehrin sizinle konuşmasını, şehri ve kendinizi keşfetmek istiyorsanız!
***
Weimar'a girdiğimizde arkadaşlara, "Almanya, burası!" dedim, "siz, Berlin'de, Almanya'da yaşadığınızı zannediyorsunuz! Oysa Almanya, burası!" Arkadaşlar da, "Hocam, biz de sizi bunun için getirdik ya buraya!" diye karşılık verdiler, elbette.
Weimar, şiir-şehir gerçekten de. "Avrupa kültürünün merkezi" diye tarif ediyor bir turist rehberi kitap! Tabiî ki, zırvalıyor. Şöyle demesi gerekiyordu: Avrupa'nın ruhu, dolayısıyla Almanya'nın ruhu burada gizli: Hegel'den Schopenhauer'a, Goethe'den Schiller'e ve Nietzsche'ye kadar Almanya'nın ruhunu kuran adamlar hep burada soluk alıp vermiş. Şehri dolaşmaya başladığımızda Weimar'a klasik ruhunu kazandıranlardan birinin, klasik müziğin öncülerinden Liszt'in ve ruhunun her yerde gezindiğini gördük.
Alman ruhu, Liszt'in müziğinde mi gizliydiı Elbette ki, hayır! Wagner'in, Bach'ın, Beethoven'ın, Mozart'ın yanında Liszt'in sözü edilebilir miydi?
Şehrin sokaklarında dolaşırken, Alman ruhunun asıl kurucularını, şehrin tam merkezinde bir heykelde gördük: Goethe'yle Schiller'in heykeliydi bu.
Bir müzik festivali dolayısıyla şehrin bütün sokaklarından klasik müzik sesleri yankılanıyordu: Weimar halkı, Weimar'ın sokaklarındaki korolara, gruplara, solo'lara eşlik ediyordu büyük iştiyakla ve şevkle. Goethe ile Schiller'in gözleri, Weimar halkının üzerindeydi. "En yüksek sanat, müzik değil, şiirdir" diyen Goethe, Weimar halkına ne söylüyordu, bunu kestirmek pek kolay değil; ama heykeli yakından incelediğimizde, Alman ruhunun nerede gizli olduğunu yakînen gördük. Heykel'in kaidesine alt alta aynen şunu kazmışlardı Almanlar: "İki Şair, Goethe ve Schiller: Anavatan".
Bizim "anavatanımız" Yunus ile Mevlânâ'nın ellerine su dökebilir miydi Goethe de, Schiller de, bunu tartışmak bile saçma. Ama tam bu noktada, hepinizi tedirgin edecek o soruyu sormadan edemeyeceğim: İyi de, biz, Yunus'un ve Mevlânâ'nın bizim anavatanımız olduğunun ne kadar farkındayız, ne kadar şuurundayız acaba?