Sebahattin BİLGİÇ
HOCA EFENDİ 1
İmam Hatip lisesi son sınıfta okurken Hasan Gümüş Hocamın rehberliğinde üç kişi Edirne otobüsüyle İstanbul’a hareket etmiştik. Heyecanlıydım çünkü o ana kadar görmediğim Rahmetli Hocamızın sohbetine gidiyorduk. İskender Paşa camiine vardığımızda müthiş bir kalabalıkla karşılaştık. Biz erken varmanın avantajıyla caminin içinde yerimizi aldık.
Namazın akabinde Hoca Efendi vaaz vermek üzere kürsüye çıktığında cami daha da doldu. Cemaat bulabildiği iki karış yere oturabilmek için yarış edip, diz üstü vaziyette, başlar gönüllerinin üzerine düşmüş, huşu içinde ağlayarak vaazı dinleyip hatmeye katıldı. O hatme müthiş bir hazdı. Sonrasında defaatle aynı ortamları paylaştık Hocamızla ve ihvan kardeşlerimizle. Allah vesile olanlardan razı olsun. Ben hayatımın en önemli nasibi olarak görmüşümdür Hocamızı tanımayı ve kabul ettilerse müridi olmayı.
İmam Hatip Lisesini bitirip Ankara ilahiyatı kazanınca üzülmüştüm. Arzum İstanbul’da okumaktı. Üzüntümü Hasan Hocamla paylaştığımda beni rahatlatan ve neşelendiren şu cümleyi söyledi: ‘Orada hocamız var bu büyük bir nimettir’.
Evet Allah Teala öyle güzel tevafuklar halk etmiş ki Hoca Efendiyi fakültede devamlı gördüğümüz gibi kaldığım yurt da evine çok yakındı. Bazen evine giderdim. Bahçesindeki kirazları toplamaya yardım ettiğimi hatırlıyorum. Öz elif sitesindeki vaazına gitmek üzere ilk defa arabasına bindiğimde de seri fakat dikkatli araba kullandığına da o zaman şahit olmuştum. Akşam namazına müteakip yolculuğumuz esnasında Vakıa suresini okumamızı istemişler ezbere bilmediğimizi söyleyince de ezberlememizi tavsiye etmişlerdi. Ben Rahmetli hocamızın zamanını hiç boşa geçirdiğine şahit olmadım. Hep anımızı faideli bir şeylerle geçirmemizi tavsiye etmiş kendiside örnek olmuştur.
Halil Çevik kardeşimle beraber kendisini Bayramiç- Ayazmaya pikniğe davet etmek üzere Ahmetçe altına yazlığına gittiğimizde bu arzumuzu ilettim. 'Pikniğe gidip de ne olacak hayırlı bir şey yapalım hem makbule geçsin hem arzunuz yerine gelsin’ dediler. Bunun üzerine; ‘Efendim ailenizin Çırpılarlı Ali Efendi * ile ilgisini okudum. Onu anma programı yapmayı düşünebilir miyiz’ dedim. Çok sevindiler ve hayatını da araştırın diye tavsiyede bulundular. Biz hemen sonrasında Hoca Efendinin de katılımlarıyla çok güzel bir yerde çınar ağaçlarının altında geniş bir katılımla Çırpılarlı Ali Efendiyi yad toplantısı yaptık. Ali Efendinin ise hayatını ve hatıralarını araştırmak ve ortaya çıkarmak nasip oldu.
İlim Kültür ve Sanat Vakfının temsilciliğini köyümde (Ayvacık- Sapanca Köyü) açmıştık. Hazırlıklar yaptık, keşkekler, pilavlar vs. pişirttik, açılış için Rahmetli Hocamızı davet ettik. Köye getirmek üzere yazlığına gittim. Kendisine iletilen yanlış saati düzeltmek için nasıl söyleyeceğim telaşında iken; ‘Sebahattin ne istiyorsun çabuk söyle ne gerekiyorsa yapalım’ dediler. ‘Efendim ikindiye müteakip değil öğlene müteakip açılış ve mevlid olacak’ dediğimde; öğle ezanına yarım saat vardı ‘düşündüğün şeye bak hemen gideriz’ diyerek hareket emrini verdiler ve öğlen namazına köye yetişmiş olduk. Köylülerle sohbetler oldu, temsilcilik hayır dualarıyla açıldı ve Hocamız hamdolsun köyümüzü şereflendirdi.
Hoca Efendi kendisine rahat ulaşılan, rahat konuşulan samimi, her davet edenin davetine katılan mübarek bir babanın mübarek bir oğluydu. Rahmetli Babaları Necati Amca’nın kibarlığı, nezaketi, sevecenliği ve edebine şahit olanlar Hoca Efendiyi daha iyi anlayabilirler diye düşünüyorum. Bir kaç cümleyle Necati amcadan da bahsetmekte yarar var sanırım.
Rahmetli Hocamızın taziyesinde misafirlerini büyük bir metanetle teselli ettiğini hayranlıkla izlemiştim. Uzun Yıllar sonra bir bayram günü Necati amcayı İstanbul’daki evine Edirne’den arkadaşlarla beraber gittiğimizde vedalaşma esnasında içimden ‘herhalde beni unutmuş, ihtiyarlık, hatırlayamıyor’ diye geçirmiştim. Fakat önüne gelip de elini öperken yanağımı okşadı ve ‘seni hatırladım’ dedi. Hani ne denir; ‘Alimin yanında dilini, Evliyanın yanında gönlünü sıkı tut’. Allah Teala her ikisine ve tüm geçmişlerimize gani gani rahmet etsin.
Rahmetli Hocamız iki çok değerli ocakta yetişmiş, ilim ve feyiz almış bir Şeyh Efendidir. Uzun süre Mehmet Zahid Koktu Hazretlerinin gözetim ve terbiyesinde kalmış hem de Mehmet Efendiye damat olma bahtiyarlığına ermişlerdir. Kökleri sağlam olanın gövdesi de sağlam olsa gerektir.
Şimdi bu satırları yazarken Rahmetli Hocamızın üniversite koridorlarında simsiyah sakalları, kravatı takmamak için giydiği boyunlu kazağı ve koyu renk takım elbisesiyle vakur bir şekilde mescide veya dersine gidişi ve bütün öğrencilerin Hocamız geçerken hürmeten ayağa kalkışı gözlerimin önünde canlanıyor. Zaman akıyor ama gidenlerin yeri dolmuyor. Şairin dediği gibi ‘Gök kubbede baki kalan hoş bir sada imiş’.
Namazın akabinde Hoca Efendi vaaz vermek üzere kürsüye çıktığında cami daha da doldu. Cemaat bulabildiği iki karış yere oturabilmek için yarış edip, diz üstü vaziyette, başlar gönüllerinin üzerine düşmüş, huşu içinde ağlayarak vaazı dinleyip hatmeye katıldı. O hatme müthiş bir hazdı. Sonrasında defaatle aynı ortamları paylaştık Hocamızla ve ihvan kardeşlerimizle. Allah vesile olanlardan razı olsun. Ben hayatımın en önemli nasibi olarak görmüşümdür Hocamızı tanımayı ve kabul ettilerse müridi olmayı.
İmam Hatip Lisesini bitirip Ankara ilahiyatı kazanınca üzülmüştüm. Arzum İstanbul’da okumaktı. Üzüntümü Hasan Hocamla paylaştığımda beni rahatlatan ve neşelendiren şu cümleyi söyledi: ‘Orada hocamız var bu büyük bir nimettir’.
Evet Allah Teala öyle güzel tevafuklar halk etmiş ki Hoca Efendiyi fakültede devamlı gördüğümüz gibi kaldığım yurt da evine çok yakındı. Bazen evine giderdim. Bahçesindeki kirazları toplamaya yardım ettiğimi hatırlıyorum. Öz elif sitesindeki vaazına gitmek üzere ilk defa arabasına bindiğimde de seri fakat dikkatli araba kullandığına da o zaman şahit olmuştum. Akşam namazına müteakip yolculuğumuz esnasında Vakıa suresini okumamızı istemişler ezbere bilmediğimizi söyleyince de ezberlememizi tavsiye etmişlerdi. Ben Rahmetli hocamızın zamanını hiç boşa geçirdiğine şahit olmadım. Hep anımızı faideli bir şeylerle geçirmemizi tavsiye etmiş kendiside örnek olmuştur.
Halil Çevik kardeşimle beraber kendisini Bayramiç- Ayazmaya pikniğe davet etmek üzere Ahmetçe altına yazlığına gittiğimizde bu arzumuzu ilettim. 'Pikniğe gidip de ne olacak hayırlı bir şey yapalım hem makbule geçsin hem arzunuz yerine gelsin’ dediler. Bunun üzerine; ‘Efendim ailenizin Çırpılarlı Ali Efendi * ile ilgisini okudum. Onu anma programı yapmayı düşünebilir miyiz’ dedim. Çok sevindiler ve hayatını da araştırın diye tavsiyede bulundular. Biz hemen sonrasında Hoca Efendinin de katılımlarıyla çok güzel bir yerde çınar ağaçlarının altında geniş bir katılımla Çırpılarlı Ali Efendiyi yad toplantısı yaptık. Ali Efendinin ise hayatını ve hatıralarını araştırmak ve ortaya çıkarmak nasip oldu.
İlim Kültür ve Sanat Vakfının temsilciliğini köyümde (Ayvacık- Sapanca Köyü) açmıştık. Hazırlıklar yaptık, keşkekler, pilavlar vs. pişirttik, açılış için Rahmetli Hocamızı davet ettik. Köye getirmek üzere yazlığına gittim. Kendisine iletilen yanlış saati düzeltmek için nasıl söyleyeceğim telaşında iken; ‘Sebahattin ne istiyorsun çabuk söyle ne gerekiyorsa yapalım’ dediler. ‘Efendim ikindiye müteakip değil öğlene müteakip açılış ve mevlid olacak’ dediğimde; öğle ezanına yarım saat vardı ‘düşündüğün şeye bak hemen gideriz’ diyerek hareket emrini verdiler ve öğlen namazına köye yetişmiş olduk. Köylülerle sohbetler oldu, temsilcilik hayır dualarıyla açıldı ve Hocamız hamdolsun köyümüzü şereflendirdi.
Hoca Efendi kendisine rahat ulaşılan, rahat konuşulan samimi, her davet edenin davetine katılan mübarek bir babanın mübarek bir oğluydu. Rahmetli Babaları Necati Amca’nın kibarlığı, nezaketi, sevecenliği ve edebine şahit olanlar Hoca Efendiyi daha iyi anlayabilirler diye düşünüyorum. Bir kaç cümleyle Necati amcadan da bahsetmekte yarar var sanırım.
Rahmetli Hocamızın taziyesinde misafirlerini büyük bir metanetle teselli ettiğini hayranlıkla izlemiştim. Uzun Yıllar sonra bir bayram günü Necati amcayı İstanbul’daki evine Edirne’den arkadaşlarla beraber gittiğimizde vedalaşma esnasında içimden ‘herhalde beni unutmuş, ihtiyarlık, hatırlayamıyor’ diye geçirmiştim. Fakat önüne gelip de elini öperken yanağımı okşadı ve ‘seni hatırladım’ dedi. Hani ne denir; ‘Alimin yanında dilini, Evliyanın yanında gönlünü sıkı tut’. Allah Teala her ikisine ve tüm geçmişlerimize gani gani rahmet etsin.
Rahmetli Hocamız iki çok değerli ocakta yetişmiş, ilim ve feyiz almış bir Şeyh Efendidir. Uzun süre Mehmet Zahid Koktu Hazretlerinin gözetim ve terbiyesinde kalmış hem de Mehmet Efendiye damat olma bahtiyarlığına ermişlerdir. Kökleri sağlam olanın gövdesi de sağlam olsa gerektir.
Şimdi bu satırları yazarken Rahmetli Hocamızın üniversite koridorlarında simsiyah sakalları, kravatı takmamak için giydiği boyunlu kazağı ve koyu renk takım elbisesiyle vakur bir şekilde mescide veya dersine gidişi ve bütün öğrencilerin Hocamız geçerken hürmeten ayağa kalkışı gözlerimin önünde canlanıyor. Zaman akıyor ama gidenlerin yeri dolmuyor. Şairin dediği gibi ‘Gök kubbede baki kalan hoş bir sada imiş’.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.