Nurhan Bahçe GENÇ
Hayat devam ediyor...
Pencereden bakıyorum, ikindiden sonra, akşama evrilmiş bir günün son savaşına şahit oluyorum. Hemen karşımdaki eczanenin yeşil ışıkları kuvvetli bir şekilde gözümü alıyır. Bu saatte açık olması ‘nöbetçi’ olduğunu hatırlatıyor. Kaç acil hasta, kaç acı mahkumu, kaç uykusuz , kaç susmayan çocuk için kapısı çalınacak acaba? Ne çok hikaye gizlidir, eczanelerin gece nöbetlerinde.
Hayat devam ediyor ve yaşamak güzel...
Uzayan yola bakıyorum. Arabalar, rengarenk, çeşit çeşit, kamyonu, taksisi, otobüsü... Küçüklü, büyüklü, dolusu, boşu. Ne komik geldi şimdi bana, içinde insanlar oturup bekliyor ve araba onları menzillerine ulaştırıyor. Dört teker ve motor bir de şoför. İnsanlar içinde yanyana karşılıklı öyle hareketsizce oturuyorlar, birbirlerine değmiyor, dokunmuyorlar. Hattaşimdilerde bakmıyor ve ilgilenmiyorlar bile. Ama birbirlerinin bütün özeline, güzeline, çirkininine vakıf oluyorlar. Herkes hipnotize olmuş bir şekilde taparcasına bütün dikkatini ve fikrini elindeki ‘büyük oyuncakları’ na kilitlemiş adeta. Telefonlar yolculuk ediyorlar, en aziz en güzel yerlerde. İnsanların kalbinin üstünde ve ellerinde. Bir aziz kadarkıymetli. Kimse kimseye sormuyor neden üzgünsün, neden kızgınsın , nereye gidiyorsun, nerde ineceksin, yanındaki kim? Görgü kuralları sordurmuyor, ilgilendirmiyor ‘sana ne’ derse.
Hayat devam edyor, bütün hızıyla...
Marketler dizilmiş sırayla, üç harfliler, beş harfliler. Ne kadar çoklar. İnsanlar oldukça sık ziyaret ediyorlar. Marketler, avmler kalabalık, mescitler bir de yaşlılar bir yalnızlık tenhalığında. Sokaklar kalabalık, okullar kalabalık, her şey sokakta olup bitiyor. Aşklar, sevgiler, buluşmalar, ayrılmalar... Evler yalnız, odalar ıssız, komşular sessiz, akrabalar dilsiz...
Hayat devam ediyor bütün haşmetiyle...
Evimin karşısındaki çam ağaçlarını, aralıklarını kapatarak büyüdüğü parktan çocuk sesleri, kuş cıvıltıları, kadın gülüşmeleri geliyor. Ellerini göğe kaldırmış ve dua eden bir insan huzuruyla yeni açmış kozalaklarını göğe uzatan çamlarn altlarında, hareket eden ve günahlarının mahremiyetini aşikar eden gençler görüyorum. Ara sıra başlarını çıkarıp etrafı kolaçan ettiklerine şahit olmak beni üzüyor. Pencerenin önünden akşamın alaca karanlığına eşlik edercesine içeri çekilip perdelerle gözlerimi kapatıyorum. Vicdanımın hıçkıran isyanıyla. “gençlik delilikten bir şubedir” sözü kulaklarımdan gönlüme acı bir şekilde dökülüyor.
Hayat devam ediyor, bütün acımasızlığıyla...
Parkın içinde kaçak yapıldığı belli olan bir gecekonduya takılıyor gözüm. Güneş kızıl bir renkle evin ikinci katının boyasız, eski, tamir göremeyen adeta kırk yama gibi her türlü parçayla kapatılmış çatısından hızla kayıyor. Her bir penceresinde ayrı bir perde, ayrı renkten küçük küçük camlar, balkonundan düzensiz ve renksiz sarkan çamaşırlarından anlıyorum bir gariban oturuyor burada. Ne bir estetik var ne de bir güzellik. Yarı açık perdeler ve tüller içindeki silüetlerin hareketlerini dışarıyaaksettiiriken, saklanacak bir şey yok edasında.
Hayat devam ediyor bütün gürültüsüyle...
Metro çalışmasına gözüm kayıyor. Artık güneşin yerinde yeller eserken metro inşaatının canlı beyaz ışıkları evimin içine doluyor bütün gürültüsüyle. İşçiler sürekli bir devinim halindeler. İnşaat hiç durmuyor gece- gündüz. Arada bir patlatılan dinamit yeraltından evimin altından ürperterek kulaklarımı yalayıp geçiyor. Bir saniyelik korku yaşıyorum, sonra geçiyor, unutuyor yeniden hayatın seyrine dalıyorum. Koca kamyonlar, iş makinaları biri gidip biri geliyor. Bu kadar taş toprak nereye götürülüyor acaba?
Dünyayı karnı hiç doymayan hatta yedikçe acıkan dev analarına benzetiyorum. Küçülüyorum, kendimi karınca gibi hissediyorum.
Zenginler, güçlüler, makam sahipleri, karizması bulutu çizenler, bir giydiğini giymeyenler, lüks yiyenler, doktorlar, mühendisler, öğretmenler, savcılar, pazarcılar, hastalar, sağlar, sağlamcılar kolkola hızla geçiyorlar yollardan. Yetişmek için menzile, nerden alacakalr beratlarını?
Hayat çok kısa...
Akşam geceye devretti nöbetini. Her şey sustu. Kapılar kapandı. Yollar boşaldı, marketler kilitlendi, güneş uykuda, ay bulutta takılı kaldı. Bir ikindi ile akşam aralığı kadar olan yaşam, bütün ağırlığı ile üzerimizden, bir metre bez alan da bu pazardan geçti...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.