A. Semih TORUN
GIDALARIMIZ ve SAĞLIĞIMIZ
"Gıdanız ilacınız olsun. (İbn-i Sina)
Geçtiğimiz hafta, Sarıyer Gülistan Gençlik, Spor ve İzcilik Kulübü, Kağıthane Kardelen ve Emirgan çevre ve kültür derneklerimizin ortaklaşa gerçekleştirdiği "Gıdalarımız ve Sağlığımıza Etkileri" adlı konferansa ailece katıldık.
Konferans öncesi katılımcılara ikram edilen tabiî gıdalar, az, öz ve hoştu.
Kağıthane Belediyesi Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen program; aşını, eşini, evladını ve ahbabını düşünen, sıhhatini korumak isteyen, doğal beslenme uzmanı adaylarının katılımıyla çok canlı geçti.
Konuşmacı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Mahir Atasoy'un, hem sahasında uzman bir hekim, hem de anlattıklarını uygulamaya çalışan bir kişi olması, dinleyicilerin ise sağlıklı ve helal beslenme konusunda istekli bulunmaları güzel bir ortam oluşmasına sebep oldu.
Bizlere gıda diye sunulan zararlı yiyecek ve içeceklerden, kanserli olarak doğan çocuklara, genetiği değiştirilmiş yiyecek ve tohumlardan neler yapmamız gerektiğine kadar geniş bir yelpazede ele alınan gıda konusu, katılımcıların faydalı ve ciddi kararlar almalarına sebep oldu.
Bazı ebeveynler; "Ciğerpâremiz olan çocuklarımızı bilgisizliğimden dolayı kendimiz zehirliyormuşuz." diye itirafta bulundular.
*
Günümüzde dünyamız, büyük şirketler tarafından yönetiliyor. Bu şirketler dünya hakimiyetini ellerinde tutmak ve daha da güçlenmek için bazen savaş çıkartıyor, kimi zaman da barış tellallığı yapıyorlar. İlaç sanayiini de ellerinde tutan bu şirketler, kendi menfaatleri için akla-hayale gelmeyen planlar tasarlıyorlar.
Petrolü ve gıdaları da tekellerinde tutup kontrol etmek isteyen bu güçler, bir yandan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)lu tohum ve ürünleri dünyaya yaymaya, diğer yandan da dünyadaki tohumları Norveç'in kuzeyindeki Svalbard Küresel Tohum Deposu'nda toplamaya çalışıyorlar.
Alman asıllı Amerikalı Gazeteci F. William Engdahl, tarım sektörünü elinde tutan GDO şirketlerinin, insanlık için felaket hazırladığını söylüyor.
Norveç'in kuzeyindeki Spitsbergen Adası'nda Mart 2008 tarihinde faaliyete başlayan "Svalbard Küresel Tohum Deposu"nda, şu anda dünyanın dört bir yanından getirilen yaklaşık üç milyon farklı tohum saklanıyor.
Ölüm Tohumları/ Kalıtımın Değiştirilmesinin Arkasındaki Karanlık Oyunlar adlı kitabın yazarı olan Engdahl; tohum ambarının Global Crop Diversity Trust (GCDT- Küresel Hasat Çeşitliliği Örgütü) aracılığıyla işletildiğini, GDO'lu tohumlarla uğraşan şirketlerin bu tohumları az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere yayarak orijinal tohumların kökünü kazıdıklarını, orijinal tohumları ise Svalbard'da depoladıklarını bildiriyor.
Ebu Garib denince aklımıza; Irak, işkence ve feryatlar gelir. ABD askerlerinin bu hapishanede, işkence yaptıkları insanlarla çektirdikleri fotoğraflar kanımızı dondurmuştu.
Ebu Garib, işgalden önce tohum çeşitlerinin yer aldığı bir tohum bankası idi. Amerikan bombardımanından sonra o tohum mahzeninin yok olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Saddam'ın, Irak'ın işgalinden önce tohumları gizlice Suriye'ye gönderdiğini, Suriye'deki bu son karışıklık esnasında da tohumların Svalbard'a nakledildiğini rivayet edenler de var.
Dünyadaki tüm tohum çeşitleri, NATO destekli Svalbard'da biraraya getirilip kontrol altına alındığında belki de dünyadaki diğer tohum bankaları yok edilmeye çalışılacak. Böylece GDO şirketleri, tohumlarını alternatifsiz olarak tüm dünya çiftçilerine dayatacaklar.
Bazıları dünyayı kendilerine göre şekillendirirken bizler ne yapmalıyız?
İnsanlar, tabiî ortamlarda tabiî gıdalarla beslenirlerse, -Allah'ın izniyle- üçüncü defa diş çıkaracak yaşı, hatta daha ilerisi olan 120 yaşı görebilirler.
Helal yoldan beslenmek, kendimiz, ailemiz ve dostlarımızın sıhhatlerini muhafaza etmek için mutlaka bir şeyler yapmalı, gayret etmeliyiz.
İlaç kullanımında bitkisel olanları tercih etmeli ve alternatif tedavi metotları hakkında malumat edinmeliyiz.
Alışkanlıkları terk etmek zordur ama kararlı olursak çözülmeyecek problem yoktur.
Yapılacaklar konusunda bilgi sahibi olduktan sonra değişikliğe soframızdan başlamalı, bunu yaparken de önce basit ve yapılması kolay olanları uygulamaya koymalıyız.
Katkılı hazır yiyecekler, beyaz un ve şeker, rafine edilmiş tuz, sızma zeytinyağı hariç tüm sıvı ve margarin yağlar, doğal ortamdan uzak olarak beslenmiş tavuk v.b hayvanlar, kullanmamamız gereken gıdalardan.
Yemeklerimizde çeşitleri azaltmalı, mümkünse öğünlerimizi ikiye düşürmeli, farz orucun haricinde de oruç tutmaya vücudumuzu alıştırmalıyız.
Meyveyi; yemeklerden ya yirmi dakika önce veya iki saat sonra yemek, suyu gıda olarak kabul edip yine yemeklerden önce veya sonra kaliteli su içmek ve gece geç saatlerde yiyip-içmemek, yemek konusunda dikkat edeceğimiz önemli prensiplerden.
Çayı kahvaltı ve yemek haricinde şekersiz içebilir, kaya tuzu kullanabilir, yoğurdumuzu kaliteli sütten evde yapabilir, imkânı olanlarımız buğday ve arpayı beraber olarak çekip kepeğini ayırmadan tüketebilir veya İstanbul'da olanlar Halk Ekmek'in organik ekmek ve ununu satın alabilirler.
Ağız temizliğimizde misvak ve diş ipi kullanmalı, diş macunundan vaz geçemiyorsak içinde sodyum flüoride, sorbitol, sodyum saccharin gibi maddeler içermeyen misvak özlü ve sair macunlar tercih edilmeli, bu da bulunamıyorsa piyasadaki macunlardan çok az miktarda tüketilmeli.
Teflon ve alüminyum gibi sağlığa zararlı kaplar mutfağımızda bulunmamalı…
Günümüzde yabancı memleketlerde yaşayan hassas Müslüman kardeşlerimiz, daha zor şartlarda helal ve sıhhî gıdalar bulabilmek için gayret sarf ediyor, çeşitli çözümler üretiyorlar. Halkı Müslüman olan ülkelerdeki Mü’minler ise, bu konuda daha fazla imkanlara sahip oldukları halde; ya Müslüman kimlikli gafillere güvendikleri veya helal ve sağlıklı beslenme konusunda hassas olmadıkları için sonuca ulaşamıyorlar.
Ecdadımız; "Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir. (Hedefe varamayışımız metot bilmeyişimizdendir.)" diye boşuna söylememiş.
Maddî kazanç kaygısıyla bizlere birçok zararlı şeyin gıda diye takdim edildiği günümüzde manevî ve maddî sağlığımızı biz düşünmezsek başkaları hiç düşünmeyecektir.
Bugün, raf ömrü uzun katkı maddeli gıdaların (!) çok tüketilmesinin başlıca sebepleri; hazırlama kolaylığı ve damak zevkidir. Bunların zararlı olduğunu çoğumuz bildiğimiz halde sağlığımız konusunda ciddî kararlar alamıyoruz.
Kanunî Sultan Süleyman ne güzel söylemiş;
"Halk içinde muʻteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi."
Birçok hastahanenin hizmete girmesine vesile olan Mahmud Esʻad Coşan Hocaefendi, 1995 yılında yaptığı bir konuşmasında insanları sağlık konusunda şu sözlerle uyarmaya çalışıyordu:
"Sağlık hizmetlerine büyük önem vermekteyiz. İnsanoğlunun sıhhatine, âfiyetine, huzur ve saâdetine hizmet etmek, acısını dindirmeye, maddî ve manevî sağlığını kazanmasına çalışmak bizim için büyük şereftir.
Has ve temiz gıda yiyin, temiz ve hâlis meşrubat için, temiz hava alın ki; rûhen ve bedenen, maʻnen ve maddeten sıhhatli ve kuvvetli kalasınız."
Muharrem Nureddin Coşan Hocaefendi ise; bu konuda şu tavsiyede bulunmaktadır:
"Yiyecek ve içeceklerinizin içindeki katkı maddelerini araştırın ve doğal beslenme uzmanları olun…"
Başta Gülistan Gençlik, Spor ve İzcilik Kulübü, Kardelen ve Emirgan çevre ve kültür dernekleri olmak üzere sıhhatin korunması konusunda emeği geçen tüm müessese ve şahıslara teşekkür eder, siz kıymetli okurlarıma sağlıklı ve uzun bir ömür dilerim..
"Hoşça bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen.
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen."
(Kendine dikkatlice bak ki; âlemin özü sensin.
Sen varlıkların göz bebeği olan âdemsin/ insansın.)
Şeyh Gâlib
Ahmet Semih Torun -Habername
ahmedsemihtorun@yandex.com
www.twitter.com/ahmetsemihtorun
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.