xxx78
Gerçekler mutlaka ortaya çıkar
“Başbuğ’un samimiyetine Büyükanıt’ın tanıklık etmesini bekliyorsun, nasıl olacak bu?” sorusuna cevapla geçti günüm. Hiç yüksünmeden her sorana dün burada girişini yaptığım düşüncelerimi anlattım.
Ülkemiz 28 Şubat’ın (1997) sarsıntısından uzaklaşmayı, askeri vesayetten kurtulmayı hiç kuşkusuz sivil kadroların akılcı stratejilerine borçlu. Ak Parti geçmişte yaşananları doğru okumuş özde demokrat kadrolardan oluşuyor; fazla acul da olmayan kadrolardan... Asker bugün görev alanına çekilmiş görünüyor ise, bu noktaya, büyük çapta siyasiler sayesinde gelindi.
Sürece askerlerin -daha doğrusu Genelkurmay başkanlarının- katkısını da unutmamak gerekiyor. Org. Hilmi Özkök ile başlayan 28 Şubat’tan uzaklaşma, Org. Necdet Özel ile kışlaya çekilmeyi getirdi. Arada en önemli askeri koltukta oturan diğerlerinin de bu süreçte değişik oranlarda katkısı bulunuyor.
Org. Yaşar Büyükanıt’ın “Ben yazdım” dediği ‘e-muhtıra’ ortada ve Org. İlker Başbuğ’un ‘boru’ ile ‘kâğıt parçası’ sözcüklerini kullandığı basın toplantıları belleklerde tazeyken, bu tespitim çoğunuza ters gelebilir. Ben yine de sonuca bakmayı yeğliyorum: Org. Özkök ve ardılları, kendilerinden öncekilerin “Bin yıl sürecek” iddiasıyla gerçekleştirdikleri post-modern darbenin etkisinden ülkenin uzaklaşmasını seyirle yetindiler.
En son olarak, Org. Işık Koşaner’in de, zamanından önce istifasını sunup Org. Özel’in yolunu açarak, sürece katkıda bulunduğu söylenebilir.
Yakın tarihe olağanüstü iyimser gözle bakış saysanız da esas tespitimi yazacağım: Yerine Org. Büyükanıt’ı bırakırken, Org. Özkök, bugünleri de planlamış olmalı...
Silâhlı Kuvvetler tepeden aşağıya emir-komuta zinciri yoluyla bağlanılan hiyerarşik bir yapı. Resmi durum bu olduğu halde ‘gerçek’ her dönemde farklı yaşanabiliyor. 27 Mayıs (1960) küçük bir cuntanın eseriydi; 12 Mart (1971) küçük bir cuntayı devre dışı bırakan hiyerarşik bir müdahale... 1960 darbesinden üç ay sonra bile Silâhlı Kuvvetler içerisinde yeni cunta oluşumları faaliyete geçmişti.
Hilmi Özkök’ün cuntasal örgütlenmelerin zehirleme ihtimaline karşı aylarca evden karargâha sefertası taşıdığını biliyoruz. Acaba Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un durumu ondan farklı mıydı? Karargâhlarına hâkim miydiler? Görev sürelerinde yaptıkları çıkışlar kendi fikirleri miydi?
Yoksa...
‘Samimiyete tanıklık’ işte bu noktada devreye giriyor ve kilit isim de Org. Büyükanıt...
İsmail Hakkı Karadayı 28 Şubat döneminin Genelkurmay başkanıydı; Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ise “Bin yıl sürecek” diyen ardılıydı onun... Org. Büyükanıt o dönemlerin büyük bölümünü Ankara’da karargâhta geçirdi. Hem Org. Karadayı, Org. Kıvrıkoğlu dönemlerinde, hem de Org. Özkök döneminde neler yaşandığının en yakın tanığıdır.
Görevden ayrılırken geride nasıl bir Genelkurmay ve Silâhlı Kuvvetler tablosu bıraktığını bileceği için, Org. Başbuğ’un “Ben görevim boyunca anayasa ve yasalara sadık kaldım” savunmasına da tanıklık edebilir Org. Büyükanıt...
Nasıl mı? Konuşarak... Henüz suçlanmamış, sorgulanmamış, mahkeme önüne çıkarılmamış, iddia ve ithamlara muhatap edilmemişken bunu yapabilecek durumda.
İster güvendiği bir veya birkaç gazeteciye, ister bir TV programına çıkarak yapabilir bunu. Şahsen ben kendisine yardıma hazırım.
Askerler devlete hizmet için yetiştirilir; Org. Büyükanıt’ın devletine yapacağı en büyük hizmet bildiği ‘gerçekleri’ kamuoyuyla paylaşmak olabilir.
Gerçekler nasıl olsa ortaya çıkar zaten...