Nurhan Bahçe GENÇ

Nurhan Bahçe GENÇ

Eylül geldi

Hemen göğün rengi değişir mi?

Değişti. Güneş nasılda yandan yandan kayıyor batıya doğru. Yaz, çıldırtan, düşman gibi saldıran oklarını biraz çekti. Pencerelere daha yakın olabildik, balkon kapılarının yanından daha kolay geçiyoruz. Saçlarımızın dibinden çağıldamıyor terimiz. Vakit uzadı akşama evrildi. Gün teslim etti sakin ve birarada tutan Eylül akşamlarına kendini.

Üstümüze almadığımız örtüleri biraz çeker olduk uykumuzun üstüne.

Eylül geldi.

Neden bilinmez ama genelde herkes aynı duyguları paylaşır, o yüzden bilinebilir. Eylül kemal ayıdır. Kemalat ayıdır.

Kem aletle kemalat olmaz, demiş atalar ne kadar da doğru.

Eylül kamil olma aletidir, her var olanın kemalidir.

İşte içinden geçtiğimiz ay yüce Yaratanın yeryüzünde sanatının temaşa edildiği, adeta hayatın bütün safhalarının ve renklerinin içinden geçtiği, tamamlandığı, olgunlaştığı ve kullanılablir hale de geldiği günleri taşır bize.

İnsan hayatının üçüncü evresini de temsil eder Eylül.

Çocukluk ilkbahardır, ne yaptığını bilmez yaramaz bir edayla, her bulduğu yerden başını çıkaran bir çiçek gibidir. Ezilir, kırılır, çiğnenirim korkusu yoktur. Bir taşı da deler, bir denizin dibinden de seslenir. Bir yamacın tepesinden de çıkar, bir duvarın dibinden de bakar. Kocaman bir tarlanın münbit toprağına tutunmuş olabilir, bir ağacın zirvesinden de gülümseyebilir. Yazın bütün kavrukluğuna, yozlaşmasına, susuz ve kuraklığına göğüs gerecektir daha. Nasıl dirensin ki yoksa, öğrenme devresindedir.

Yaz gelince insanın ömrüne, kök salmıştır artık yüzeyde değildir, toprağını tanır, dalına yaprağına söz geçirir. Gün nerden yüzünü yalar, rüzgar nerden belini kırar öğrenmiştir. Yaz gelmiştir gelmesine amma beraberinde sayısız gelecek güzün habercisidir. İşte bahşedilmiş bir çok meyveyi, semereyi hasat et. Sabret ki, koruk üzüm olsun, üzüm de helvaya dönüşsün. Yazın geceleri kısadır, gündüzleri bereketlidir. Mevla der ki; işte sana görecek göz, gösterecek aydınlık, istediğin şekilde kullan. Aman israf etme, geceler gelmeden gündüzün kıymetini bil.

Yaz gibidir aslında ağacın, çiçeğin, karıncanın, buğdayın, insanın ömrü. Sıcaktır biraz, dinlenmek, serinlemek isterken şikayetler de çoğalır birden. Şurası gölgeydi, burada oyalanalım biraz, az da gezip tozsak derken, hayat içine alıverir bütün hülyalarını.

Sanki bitmez sanırız güzeldir yaz. Ama her güzelin ömrü azdır. Ne kadar çok sevdalanırız aldanarak, gönlümüzü hoşeden aydınlık günlere. Bir tatil kısalığıyla, yaşanmamış gibi arkasına bakmadan terkeder bizi yaz.

Ve işte sonbaharıdır renkten renge giren yaprağın toprağın insanın Eylül’ü.

Eylüle ne çok anlamlar ne çok ümitler, ne çok ayrılıklar, ne çok kavuşmalar yüklemiştik halbuki. Her mektubun hikayesinin kahramanı, her gözyaşının ve hüznün yol arakadaşı, ayrılık taşının gönül kıranı olmuştu çok zaman. Güz girmiş ömrümüze sen kışı getirirsin diyen şair ne kadar haklı. Her eylül bize kışı getirmiştir.

Başka alternatif sunamaz, literatüründe yeşil, pembe, sıcak ve tazelik yoktur artık. Her şey kahverengiden sarıya dönmüş, ardından gelecek soğuyu karşılamak üzere, ciddiyetle dikilmekten yorulmuş nöbet değiştirmek için yol gözleyen bir asker gibidir artık.

Görevini yapmış olmanın rehavetiyle birleşmiş bir yorgunlık aman vermez cümle varlığın bedenine. Sararmış solmuş, dövüle, sövüle yumuşamış, güneşin sadmeleryle olgunlaşmıştır artık

İster ki yere düşsün, dal taşımaz, ağaç su vermez, can firaktadır. Vuslat nasıl olur başka türlü, sarılmazsa toprağa beden?

İlla da her kavuşmanın zamanı vardır, her ayrılığın olduğu gibi. Ben Eylül diyince Alpay’ın ‘Eylülde gel’ şarkısını hatırlarım.

Ümit ve yeni başlangıçlara da kapı aralar Eylü,l hep te suçlamayalım onu. Takvimden çıkarsak Eylül’ü ne sanat kalır ne renk. Ne elimizde bir semere olur ne de ahenk. Beklemenin en güzel buluşmasıdır çünkü.

Kolay gelinmez Eylüle bir savaş vermiştir her varlık, doğurgan ve bereketlidir. Çırçır böceği için bir şey ifade etmese de karıncanın hasılatıdır Eylül. Her ne kadar gönlümüzün yeşilliklerine, sararıp, bozarmayı öğretse de, içinden ne kırmızılıklar da geçer.

Ben Eylülü severim, bilirim ki o da beni sever. Beklerim yarini bekleyen aşık gibi, gelse de mahkumluğum bitse yazın sıkletinin mahmurluğunun.

Gelse de ben Üsküdar’a insem gönlümce. Bir deniz kokusuna, bir karga sekişine, bir dost bakışına, bir çay içimine vurulsam.

Hoş geldin Eylül, hoşluklar getir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum