Hüseyin YÜRÜK
EVVEL ZAMANIN ESRARENGİZ HACILARI
Hacc ve Kurban bayramı günlerini idrak ettik elhamdülillah... Dünyanın bir çok yerinden müminler, hacı olmak için kutsal beldelere doğru yola çıktı ve bin bir hikmete gark olarak hacı oldular.
Hacc dönüşü herkes yakınlarına ve dostlarına kendi hacc menkıbesi anlatacak.
Yüzyıllardır hiç eskimeyen ve menkıbe kitaplarında yer alan iki esrarengiz hacının hacc menkıbesini bu vesileyle sizlerle paylaşmak istedim:
………………
Abdullah bin Mübarek hazretleri, hadîs ve fıkıh âlimi idi. Aslen Horasanlıdır. Bağdat'ta vefat etti... Abdullah bin Mübarek hazretleri, Ali bin Muvaffak olayını şöyle anlatıyor:Bir sene hacca gitmiştim. Hacdan sonra rüyada, meleklerin gökten indiklerini gördüm. Meleklerden biri diğerine sordu:
-Bu sene kaç kişi hacca geldi?
-Altı yüz bin kişi.
-Kaç kişinin haccı kabul edildi'?
-Hiçbirinin!..
Bu cevabı işitince, "Demek ki altı yüz bin kul, ihtiyaç ve yalvarma ile dünyanın her tarafından hacca geldiler. Çöller ve diğer zor şartlarda bütün sıkıntılara katlandılar. Ancak bütün yaptıkları boşa gitti. Hiçbirinin haccı kabul edilmedi" diye çok üzüldüm. Sonra melek diğerine şöyle dedi:-Şam'da Ali bin Muvaffak adında birisi vardı. O, hacca gelmedi. Ama, haccı kabul edildi. Altı yüz bin mümini ona bağışladılar. Hepsinin haccı kabul edildi...
Uyanınca, arkadaşlarımdan ayrıldım. Şam kafilesine katıldım. Şam'a gittim, Ali bin Muvaffak'ın evini araştırıp, buldum. Kapıyı çaldım. Bir kimse kapıya çıktı, ismini sordum, Ali bin Muvaffak olduğunu söyleyince gördüğüm rüyayı anlattım... Haccının kabul edildiğini ve kendi ile beraber altı yüz bin kişinin de haclarının kabul edildiğini bildirerek, "Bana, nasıl bir hayırlı amel işlediğini anlat" dedim. Şunları anlattı:-Ben garip bir ayakkabı tamircisiyim. Otuz seneden beri hacca gitme arzusundaydım. Bu işimden otuz senedir üç yüz dirhem (1440 gr) gümüş biriktirdim. Bu sene hacca gidecektim. Hanımım hamileydi. Komşunun evinden et kokusu geldi. Hanımım gidip birazcık et istememi söyledi. Ben de gidip, hanımımın arzusunu söyledim. Komşum ağlayarak: "Bizim yemeğimiz size helal değildir. Çünkü üç gündür çocuklarım bir şey yememişlerdir. Bütün Şam'ı dolaştım kimse bana iş vermedi. Ölü bir hayvan gördüm, zaruret miktarınca ondan bir parça kesip getirdim. Çocuklara onu pişiriyordum" dedi. Bunu duyunca içime bir acı düştü, "Ben zaten zengin değilim, nafile hacca gidecektim" dedim. O üç yüz dirhemi komşuma verdim. "Bunu al ve çoluk çocuğuna nafaka yap. Benim haccım da bu olsun" dedim...
Abdullah bin Mübarek, adamcağızdan bunları dinledikten sonra dedi ki:
-Allahü Teâlâ doğru rüya gösterdi...(Ahmet Demirbaş25.09.2015)
……………
Birinci esrarengiz hacımız Şam’dan idi. İkincisi Bursa’dan.Şimdi de onun menkıbesini dinleyelim:
Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin Bursa kadısı olduğu yıllarda önüne garip bir dâvâ geldi.
Bir kadın, kocasından şikayetçi olarak şunları söylüyordu: “–Kadı Efendi! Kocam her sene hacca gitmeye niyet eder, fakat bir türlü fakirlikten dolayı gidemez. Bu sene de hacca gideceğim diye tutturdu. Daha sonra kurban bayramına yakın ortalıktan kayboluverdi. Beş altı gün sonra da ortaya çıkıp hacca gidip geldiğini söyledi. Hiç böyle bir şey olur mu? Kadı Efendi! Bu yalancı adamdan boşanmak istiyorum!..”
Kadı Mahmûd Efendi, yapılan şikâyetin tahkîki için kadının kocasını çağırttı ve ona hanımının söylediklerinin doğru olup olmadığını sordu.
Adam cevaben:“–Kadı Efendi! Hanımımın söyledikleri de doğrudur, benim söylediklerim de. Bilesiniz ki ben gerçekten hacca gidip gelmiş bulunmaktayım. Hattâ o mübârek beldelerde bazı Bursalı hacılarla da görüştüm ve kendilerine getirmeleri için birtakım hediyeler emânet ettim..” dedi.
Kadı Mahmûd Efendi, şaşırdı: “–Bu nasıl olur efendi?!.” diye sordu.
Adamcağız da anlatmaya başladı:“–Efendim, her sene olduğu gibi bu sene de hacca gidemeyince, büyük bir üzüntüyle Eskici Mehmed Dede’ye gittim. O da, benim elimi tutarak gözümü yummamı istedi. Gözümü açtığımda ise Kâbe’deydim!..” dedi.
Böyle bir mânevî hâdiseye ilk defa şâhid olan Kadı Efendi, bunun mümkün olamayacağını söyleyerek adamın ifâdelerini kabul etmedi.
Bunun üzerine hâlâ mukaddes topraklardaki rûhâniyet ve mâneviyat iklîminin taze hissiyâtı içinde olan adamcağız, saf, fakat mânidar bir cevapla haykırdı:“–Kadı efendi! Allâh Teâlâ’nın düşmanı olan şeytan bir anda bütün dünyâyı dolaşıyor da, Allâh dostu olan has bir kul niçin bir anda Kâbe’ye gidemesin?” dedi.
Kadı Mahmûd Efendi de, bu cevabı gâyet mânidar bularak kararı Bursalı hacıların dönüşüne tehir etti. Bursalı hacılar döndüğünde de yaptığı tahkîkat neticesinde mes’eleyi olduğu gibi öğrendi ve büyük bir hayret ve şaşkınlık içerisinde açılandâvâyı reddetmek zorunda kaldı. (İslam İman İbadet, Erkam Yayınları)
………………..
Menkıbe kitaplarımıza geçmiş işte böylesine esrarengiz hacı vakaları da mevcut…
Bu menkıbelerden çıkan ruhani mesaj şu olsa gerek: Birinci menkıbe; komşusunun derdiyle dertlenen, gerektiğinde onun için fedakarlık yapan müminin makamının yüceliğine işaret eder.
Bu menkıbe; Peygamber Efendimizin, “Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.” (Buhârî, Edeb, 28), “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (İbn Ebi Şeybe,Kitabu'l-iman s.33) “Mü’minlerin derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.” (Hâkim, IV, 352; Heysemî, I, 87) hadisi şeriflerindeki mananın içinden süzülmüş bir vakıadır.
İkinci menkıbe ise Allah’ın evine ziyaret için hasret ve iştiyak duyan ve gönlü o kavuşma berraklığına erişmiş mümininmakamının yüceliğine işaret eder.
En yüce makam bu ruhani makam ve ruh haliyle, Yunus Emre’nin dediği gibi “İyi amellerle yükün tutarak” o kutsal beldelere ulaşmak olsa gerek….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.