Tahsin AKPINAR
Evet Ne Demek, Hayır Ne Demek?
Evet Ne Demek, Hayır Ne Demek?
“8-9 Haziran'da ilk işimiz bu kirli gazetelerin tamamına el koymak olacaktır. Sadece el mi koyacağız, buna bulaşmış bütün iş adamlarından hesabını soracağız.” Demokrat kılığına girmiş bir zorbanın bu tehdidini hatırlıyor musunuz?
Biz bu kafayı biliyoruz. Gürsel Tekin isimli varlık(!) tarafından 8 Haziran 2015 sabahı kendilerine muhalif bütün basına el koyup bütün işadamlarını soyup soğana çevirmekle tehdit eden bu kafa şimdi de G-Eren Erdem isimli İran milisi şahsında hortlak gibi “Gece Mekiri” gibi etrafımızda dolaşıyor.
Referandumda hayır çıkarsa HDP’li illet vekillerini(!) serbest bırakacaklarmış! Buyurun buradan yakın.
Nasıl olacak o ey İran şeysi?
Bu bir referandum mu yoksa seçim mi? Hem bu işlere yargı mı bakıyor siz mi? Terör örgütü propagandasından suçlu olan sivil teröristleri sen nasıl salıvereceksin referandumdan hayır çıkarsa? Hâlbuki onları dışarı çıkarmak yerine seni de onların yanına göndermek bu milletin geleceği için daha akıllıca bir seçim gibi duruyor. En azından sizi ve yanınıza aldığınız PKK-FETÖ ve haçlı ittifakını sandığın ta en dibine bir daha çıkamamazcasına gömmek bizim ve bu milletin boynuna borç olsun!
Ey halkım! İşte sizi bin bir türlü yalan dolanla etkilemeye çalışan zihniyet bu. Bunları iyi tanımak her birimize ayrı ayrı farzdır. Zira eski Amerika Başkanı Corc Dabılyu Yavru Buş’un dediği gibi “Görebildiğinizi düşündüğünüz şeylerin görünmeyen yanlarını göremezsiniz!”
Tıpkı 7 Haziran 2015 seçimlerinde olduğu gibi “AK Parti’ye bu seçimde oy vermeyelim, ders verelim” diyenlerdenseniz ateşle oynadığınızı bilmeniz gerekiyor. Ümmetin geleceğini yakamazsınız. Sizin hırslarınızdan, gururunuzdan daha önemli şeyler var bu dünyada.
Bunun tarihimizdeki en önemli örneği Sadrazam Merzifonlu Karamustafa Paşa’ya kızıp Viyana’yı / Avrupa’yı muhasara altına almış ümmetin koç yiğitlerini sırtından haçlılara vurdurtan zamanın Kırım Hanı Murat Han’dır.
Murat Han, gâvura geçit vermemesi için kendisine yalvaran Hanlık İmam’ına şöyle demişti o zaman: “Efendi, bu Osmanlı’nın bize ettiği cevri bilmezsin. Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbir şeydir ve bu işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim. Ama isterim ki, onlar kaç paralık adam olduklarını görsünler.”
Tatar süvarisini köprübaşından çeken Murad Han aslında bütün Tatarları tarih sahnesinden çektiğini elbette bilmiyordu. Sonuç tam bir hüsran oldu. Viyana önlerindeki ihanet öyle pahalıya mal oldu ki koca bir ümmet faturasını hala ödemekte. Tam 331 yıl oldu da belimiz hala doğrulmaz. Koca bir kuzey coğrafyasındaki Müslüman milletler ya öldürüldü, ya sürüldü, ya asimile edildi. Merzifonlu Karamustafa Paşa’nın giden kellesi ve Osmanlı’nın aldığı ders ne Kırım Hanı’nın nede İslam dünyasının yarasına merhem olmadı. Ama kangrene sebep oldu! Türk/İslam sancağının düşmesine sebep oldu.
Ey benim sevgili milletim...
Size Mecnun Tayyip’i meydanda mı koyacaksınız? Assınlar, kessinler, bileklerine zincirler vursunlar diye mi? Peki ona düşman olanların aslında kime düşman olduğunu hepimiz çok iyi bilmiyor muyuz?
Ey yar; Leyli yar...
Arabesk mi istiyoruz, macera mı? Yoksa Kırım Hanı Murat Han gibi yaptığımızın aslında ne olduğunu bilerek davayı terk mi ediyoruz?
“Kırım Hanı Sendromu” hepimizi kırmadan, koç yiğitler kırılmadan, ülkemizin tüten bacalarına baykuşlar tünemeden, onca emek heba olmadan lütfen bir düşünün. Lütfen herkes kızgınlıklarını ve hesaplaşma planlarını toprağa gömsün.
Bazı şımarık belediye başkanlarına ve onların ruhsuz bürokratlarına olan kızgınlığınız uçurumdan atlamanıza meşruiyet kazandırmaz. Meşrutiyet rejiminde pireye kızıp yorgan yakılmaz. Parti içi mücadele yolları var. Taban demokrasisi var...
Sultan Abdülhamit Han’ı devirenler, 15 yıl sonra bu ülkenin elindeki en büyük koz olan Hilafetin kaldırılması, ezan ve camiler dâhil bütün dini sembollerin yok edilmesinin hesabıyla yüzleşirken şayet dipsiz kuyuya benzeyen savaşlarda ölmedilerse bile İtithatçı artıkları tarafından idam ediliyorlardı. Doktor Rıza Nur, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Mehmet Akif, Said Nursi ve daha niceleri ise pişmanlıklarıyla “Sultan Abdülhamit’in Ruhaniyetinden İstimdat” diliyorlardı.
Sultan’a sövüp onun diktatör olduğunu haykıranlardan Şair Eşref’in şuracığa yazmaktan hayâ duyduğum dörtlüğünü bizlerde yazmak zorunda kalmayalım derim. Dinle beni ey halkım:
Bütün uluslararası şer odakları Tayyip Erdoğan’a Karşı; Neden..?
Bu pazar yapılacak referandumda değil ülkenin, bütün ümmetin ve insanlığın kaderi oylanacak. Vereceğiniz her oy, yer kürenin en ücra köşelerinde bile fiilen aks-i seda bulacak. Ama bunun ümmetin hayrına mı yoksa zararına mı olacağını özellikle senin tercihin belirleyecek.
Türkiye halkları, Pazar günü sandık başında yapacağı seçimle faşist Kemalizm’in ve onun Kürtlere uyarlanmış formülasyonu olan Kürtçü akımların peşine mi yoksa sağduyusu ile asıl ait olduğu yerin yeniden tespitine mi mührünü vuracak yaşayıp göreceğiz. Özellikle Kürt kardeşlerimiz, kendilerini ezen “Kemalist TeCe Zulmü”(!) gerçeğinin kendilerinden önce Türkleri en acı bir şekilde ezdiğini bilmelidirler. Ve bu TeCe dedikleri şey Türk tarihinin en büyük yanılsamasıdır. Türk ismi kullanılarak Türklük ve Türk coğrafyası Kraliçe adına dizayn edilmiş, ezilmiştir.
Bu zulmün devam edip etmemesine Pazar günü yapacağın tercihle sen karar vereceksin kardeşim.
Evlatlarımızın kanları üzerinden yazılan hesapları ödemek zorunda değiliz. Bu kirli oyunu boşa çıkartabiliriz. Gel oyunu “İslam Birliğinden” yana kullan ki, ne Maholar ölsün nede Mahmut’lar. Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Myanmar’da ve özelliklede katledilmesi yarı meşruiyete bindirilmiş Doğu Türkistan’da, Kızıl Çin Komünizminin merhametsizliğine teslim edilmiş Müslüman kardeşlerinin kurtuluş umutları yarım kalmasın.
Unutma, Somali’den Myanmar’a, Suriye’den Orta Afrika’ya bütün mazlumlar kafilesinin kaderini belirlemek senin elinde.
Kardeşim... Kardeşlerine kıyma. 15 Temmuz’da yazdığın destanı 16 Nisanda yetim bırakma!
Ak Parti’nin kuru bir sistem partisi olmadığını, bütün ümmetin kurtuluş ışığı olduğunu gör ve bu lambanın kırılmasına müsaade etme. Etme ki, bu ışık hiç sönmesin. Etme ki, çocuklarımızın kanlarıyla coğrafyamıza çizilmek istenen bu kanlı harita çizilemesin.
Unutma; karar senin, vebal senin.
Biliyorum, uzun oldu. Ama bizler uzun ince bir yolda bir “Uzun Adamın” yol arkadaşları olarak derin bir mevzunun omuz vericileriyiz. Ve rahmetli Abdürrahim Karakoç’un dediği gibi “Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.