Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

Eğitimci-yazar Birkan Akyüz ile Kalemi Üzerine…

 

 

Tarihin kalbini açtım dün akşam
Eşine rastlamak pek azdır Bursa
Göz izi kalır mı yüzüne baksam
Yeşiller içinde beyazdır Bursa
 
Bilirim hazinen neleri saklar
Koştular ardından hep koşacaklar
Sahilinde yeşil, mavi kucaklar
Dört mevsim içinde bir yazdır Bursa
 
Kestane Şekeri, Gemlik zeytini
İskender Kebabı, bil kıymetini
İnkaya Çınarı gör hürmetini
Havlu üzerinde bir közdür Bursa

Bursa’ya yazdığı şiirinin ilk kıtalarını paylaştığımız şairimiz Birkan Akyüz, Bursa’da Edebiyat öğretmenliği yapan bir eğitimcimiz…  1980 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Birkan Hocamız İlkokulu Erzurum Oltu’da, orta ve liseyi ise Rize’nin Çayeli ilçesinde tamamlamış. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Bölümü mezunu… Eh şair olmasın da ne yapsın? Karşınızdaki şair bir de edebiyatçı olunca insan soru sormaya da çekiniyor. Birkan Hocamız 2002 yılından beri öğretmen olarak görev yapmakta. Çok kısa bir süre önce ilk kitabı “İçime Gül Damladı” ile okurlarıyla buluşan Akyüz ile şiirleri ve kalemi üzerine söyleşi yapmak istedik. Bakalım neler konuşmuşuz kendisiyle?

“Hocam öncelikle teşekkür ediyorum. Ve tebrik ederek kitabınızın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. İçime Gül Damladı isimli eseriniz hem isim olarak hem de kapak olarak çok güzel olmuş. İnsanın gerçekten içine gül damlıyor. Bu kitabın hazırlık aşamasında neler yaşadınız? Neden İçime Gül Damladı?”

Ben teşekkür ederim Fatma Hanım; bana dostlarla buluşturma imkanı tanıdığınız için… Şiir geleneğimizde mazmun haline gelmiştir; “Gül- Bülbül ilişkisi…” Gül sevgiliyi temsil eder. Buradan esinlenerek neoklasik bir isim koymayı uygun gördük. Büyük denize daldık; hayırlısı diyorum.

 

“Genellikle biz eğitimciler daha çok yazıyor, karalıyor, paylaşıyoruz. Genimizde var herhalde. Diğer meslek gruplarında bu kadar edebiyata yönelen yok. Eğitimciler hem okulda hem dışarda hem yazılarında, şiirlerinde topluma bir şeyler verme çabasında mı yoksa ‘Zaten bu işin içindeyim, okuyorum bari yazayım da’ mı diye düşünüyoruz?”

 

Kimseyi küçük görmüyorum ama klasik bir söz vardır: ‘’Eğitim şart.’’ Her yaşta eğitilmeye ihtiyacımız var. Eğitimcilerimiz mutlaka eğitme ve öğretme çabasındalar fakat okuyan bir toplum olmadığımız için eğitimimiz de sınırlı; yeterince başarılı olamıyoruz. Eğitimciye yeterli değer verilirse hem okumaya hem de eğitmeye daha fazla zaman ayırabileceğiz.

 

“Kitabınıza öğretmen arkadaşlarınızın, öğrencilerinizin mahalle sakinlerinin tepkisi nasıl oldu?”

Gerçek dost başarınızı tebrik edebilendir. Acını herkes paylaşır. Biz gerçek dostlarımızı görme imkânı bulduk. Şükür fazlasıyla dostumuz varmış, kendilerine teşekkür ederim.

“Yazan insan illaki bir şeyler fedakârlık yapmak zorundadır. Mesela sizin kahvehanelere takıldığınız sanmıyorum. Ve eminim fotoğrafa, resme, müziğe ya da herhangi bir dala daha uzaktan da olsa ilginiz vardır. Sizi biyografiniz dışında da tanımak isteriz, neler söylersiniz?”

Kahvelere takılacak zamanım yok. Sürekli eğitim- öğretimle uğraşıyorum. Fotoğraf çekmeyi çok severim, saz çalmayı çok arzu etmeme rağmen nasip olmadı. Müzik kulağım oldukça iyidir. Kitap okumayı ve deniz kenarında çekirdek yemeği çok severim. Türküleri dinlerim. Bedri Rahmi’nin dediği gibi:’’ Şiiri gece karanlığında ayak seslerinden tanırım, ne zaman bir halk türküsü duysam şairliğimden utanırım.’’

“Zor bir soru olacak ama insanlara ne derece güvenirsiniz?”

Şimdi bir dokunduk bin ah işittik diyeceksiniz ama… Valla ben hayvanları daha çok seviyorum, desem inşallah kimseye dokunmaz. Çünkü onlar etini yemediği bir şeyi öldürmezler, onlar inadına iş yapmazlar. Çünkü onlar “Neden benim gibi düşünmüyorsun? ‘’ diyerek birbirlerine kin gütmezler. Güvendiğim insanlar var ama ateşe ihtiyaç duyacağım kadar: Fazla yaklaşmam yanarım, fazla uzak durmam; üşürüm. Şunu da söyleyeyim; insanlara güvenim yüzünden gittikçe insanlığımı da kaybedeceğim; buna üzülüyorum.

 

“Şiir yazarken eminim ilk mısrası gece tam uyumak üzereyken sizi dürtüyordur. Kalkamayıp sabah yazarım diyerek kaybettiğiniz ya da yazdıktan sonra beğenmeyip yırttığınız oluyor mu?”

Dediğiniz şekilde olmuyor değil ama ben nefsimi bu konuda hep yenmişimdir. Yani kaybetmemek için kaydetmek gerektiğini öğrencilerimize anlattığımız için kaybettiğim dize ya da şiir pek olmamıştır. Yırtıp attığım çok dize ya da şiirim oldu.

 

“Edebiyatçı olduğunuz için bu bağlamda çok avantajlısınız tahmin edebiliyorum. Bir yazarın en çok da editöre ihtiyacı var. Elbirliği ile baltalayıp kırpıp kuşa çevirdiğimiz Türkçemizi yazılarımızla kurtarmaya çalışmamız sizce boşa bir çaba mı? Öğrencilerinize bu hususta ne gibi önerilerde bulunuyorsunuz?”

 

“Dilimiz varsa biz varız, bunun unutulmaması lazım ve dile sahip çıkmalıyız. Bu konuda makale yazdım,  Türkçenin doğru kullanımı ve çözüm önerileri diye. Milli eğitime gönderdim ama dikkate alınacak kadar büyümedik galiba.”

 

“Yazarlar bazen kendilerinden beklenilen mükemmellikte konuşamaz diye düşünenlerdenim çünkü söyleyecek çok şeyi olduğu için işin içinden çıkamaz ve hayal kırıklığı yaşar. Yazarın kalemi kadar kendi de iyi konuşmalıdır elbet. Bunun için ne yapmalıyız?”

Hitabetimizin daha etkili ve akıcı olmasını isteriz; “Sen ne biçim edebiyatçısın’’ demesinler diye en azından ama benim böyle bir endişem yok, eksiğim ise çok. Bunun için okumalıyız. Ünlü yazarımız Katip Çelebi şöyle der: Kitaptan daha iyi bir arkadaş yoktur, zaman zaman insana dert ortaklığı eder, insanın gönlünü açar, yüreğine su serper. Gönlünün her muradına onunla erişirsin, böylesine güzel bir dost görülmemiştir; ne incitir; ne incinir. Batılı ünlü bir yazarımız da: Kitaplar, hiç solmayacak bitkilerdir, der. Yani kitap okuyarak kelime çiçeklerini soldurmamalıyız ki daha güzel kokulu cümleler kurabilelim.

 

“Size beş kelime söylesem ilk aklınıza gelen ilk kelimeler neler olur acaba? Mutluluk, hayat, okul, aşk, hüzün”

 

Mutluluk: Eşim, Hayat: Zorlu bir sınav, Okul: Cehaletin belinin kırıldığı yer, Aşk: Allah, Hüzün : Şiir

 

 

“Şiir yazmaya yeni başlayanlar eminim sizden öğrenmeye çalışıyorlardır. Onlara tavsiyeleriniz neler oluyor?”

“Şiir öğretilmez, doğuştan biraz ilginiz varsa şiirlerle içli dışlı olunarak vaktiyle kazanılır bir kabiliyet; Allah vergisi… Teknik olarak bir şeyler anlatılır ama ince bir ruhunuz yoksa faydası olmayacaktır.

 

“Şiir yazanların çok şiir okuması gerektiğine katılıyor musunuz? Tabi bunu çalıntı yapmak, benzetmek amaçlı değil nerede olduğunun farkına varması amacıyla, kendini eleştirmesi amacıyla yapmalı diye düşünüyorum. Zaten kopya çekmek yasaktır değil mi öğretmenim? Sizce şiir, okuyarak yazılabilen bir edebiyat dalı mıdır?

 

Doğuştan gelen sadece erkeklik ya da kadınlığımızdır. Doğuştan birtakım kabiliyetler de olsa hiç yardım almadan, o alanla ilgili hiçbir şey görmeden sanatkâr olunamaz ve ilerleme gösterilemez. Doğuştan doktor, ressam ya da şair yoktur, sanırım. Hangi şair için “Ömrü boyunca hiçbir şey okumadan şair oldu.” diyebiliriz? Şiir okumalı, daha farklı bakabilmek için ama kesinlikle özgün bir üslup sahibi olmalı. Şiir ayrı bir dünya; anlatılmaz yaşanır. Sözün bittiği yerde şiir başlar.

 

“Eminim zor kabul etsek de ölümü düşünenlerdensiniz. Peki, geride kalanlar tarafından nasıl anılmak istenirdiniz?”

Şairin ifadesiyle “Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.”

 

“Mutlaka okunmalı dediğiniz birkaç kitap ismi alabilir miyiz?”

Sefiller ; Victor Hugo, Bana Allah Yeter; Uğur Koşar, Yitik Hazinenin Kâşifi; Fuat Sezgin

 

“Mundoch’un bir sözü vardır; ‘Söze iyi başlayın iyi bitirin arasını neyle doldurursanız doldurun’ der, katılıyor musunuz?”

 İnsanları kandırmak ve etkilemek için taktiktir bu fakat bence eserin her bir satırı kalite kokmalı; her cümle lirik ve etkileyici olmalı. Yani baştan sona etkili olmalı.

 

 

“Hocam yeni projeler var mı?”

“Bir Tebessüm Bağışla’’ adlı yeni kitabım için iyi bir yayınevi arıyorum. Üniversite hazırlık için edebiyat kitabı hazırlığım var. İki farklı projem daha var, ilerleyen zamanlarda açıklayacağım.

 

 

Okurlarımıza iletmek istediğiniz bir husus var mı?”

Vatanınızı, milletinizi ve dilinizi seviniz. Sevginin resmini çizen bir ressam olun, fırçanız hiçbir zaman kederi yansıtmasın. Rüzgârın kemanını çaldığı ve damlaların pencerenize vurduğu bir gecede, yatağınıza uzanıp hayallerini kurduğunuz ve keşke dediğiniz tüm güzellikler sizin olsun. Bu hayat sayfasını silgiye ihtiyaç duymadan yaşamanız ve mutluluk yağmurları altında şemsiyesiz kalmanız dileğiyle…

“Kitabınızı okumak isteyenler nereden temin edebilirler?”

Kitabımızı kitapçılara özellikle sipariş verirlerse alabilirler. Ya da kitapyurdu.com vb. sitelerle satışı var.

 

“Çok teşekkür ederim vakit ayırdığınız için, yazım hayatınızda başarılar diliyorum.

“Ben teşekkür ederim, tüm dünyaya huzur diliyorum.”

“Son olarak bir şiirinizi paylaşalım dilerseniz…”

 

“Elbette, Aşk isimli şiirimizi paylaşabiliriz.”

 

AŞK

Uzun hikâye benimki

Bir dokunsan bin ah işitirsin

Alevlenen bir aşkın hikâyesi…

Nasıl anlatayım bilmem ki

Kelimeler boğazıma düğümlendi

 

Can kulağı ile dinlemeli

Bir nebze olsun anlayabilmek için

Arif olanın da anlayamayacağı türden…

 

Bir bakışın neler anlatabileceğinden mi başlasam

Tomurcuğa duran bir sevdanın açılışından mı?

Her neyse…

 

Gözlerim gözlerine ermişti bir an

Gözlerim gözlerinde vermişti bir can

 

Aklım durmuştu; bakışlarında erimiştim

Kanım kaynamış, içim içime sığmaz olmuştu

Belki de akıntıya kürek çekmenin besmelesiydi bu

Oturduğu dalı kesip hayattan düşüşün başlangıcıydı

Belki de alnımın kara yazısını kendim yazıyordum

 

Adı neydi bunun?

Eskiden ‘Aşk’ derlerdi

İlahi, beşeri, platonik aşk; rezil eden, vezir eden aşk...

Benimki böyle bir şey miydi?

Bilmiyorum; belki de çıkmaz sokak

 

Gözlerim buğuluydu

Beni unutup senleri ezberlediğim tarifsiz bir muammaydı

 

 

Gözleri nergis,

Gözleri Hacerü’l Esved

Her mevsim bir başkaydı gözleri

 

Elleri zambak

Elleri kardelenler gibiydi

Elleri, denizi öper gibiydi

 

Gülünce yüzünde güller açardı

İçim ürperirdi, bakışlarım donup kalırdı

 

Gülerdi

Gönül sızım dinerdi

Ahular ırmaklara inerdi

 

Gülerdi

Bakışında serçeler kanat çırpar

Cellâtlar merhamete gelirdi

 

Gülerdi

Aklımı alırdı

Bağbozumu yaşardım

 

Gülerdi; Belkıs tahtından olurdu

Gülerdi; Mecnun Leyla’sını bulurdu

Gülerdi; göller kurur, saraylar yıkılırdı

Gülerdi; Aşk ve güzellik tanrıçası ölürdü

 

Bir kerecik olsun bakmazdı

Her seferinde hayallerim suya düşerdi

Acısı içime çökerdi

Ama yine de onu seyretmek güzeldi

 

 

Bahtım, ışıklar saçan gözlerinden karaydı

Aşkı kalbimde açan onulmaz bir yaraydı

 

Aşk yaydan çıkmıştı bir kere

Can evini bulmuştum can pazarında

Can evimden vurmuştu can pazarında

Can çekişiyordum

 

Ne bıçak kemiğe dayanıyordu

Ne de fazla naz âşık usandırıyordu

Çok uzaktım; aklıma bile gelmiyordu

Çünkü

Seviyordum; seviyordum

 

Ve nihayet

Gözleri gözlerime doğmuştu

Canımın içi

Can simidim

Cankuşum

 

El emeği göz nuru heybeme hayat doldu

Benliğim eriyip de ona seyahat oldu

 

Bu aşk yorgunu soldu

Defterlerden silindi

Ayrıldı et tırnaktan

Kaderlerden bilindi

 

Bu meşk yorgunu öldü

Aşkın kalbine gömüldü

 

Çünkü o benim gülümdü

Çünkü bakışları benim için ölümdü

***

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.