Lütfi AYHAN
“Durdurun Dünyayı Başım Dönüyor”
“Durdurun Dünyayı Başım Dönüyor”
Gençliğimizin popüler parçalarından biriydi Ferdi Tayfur’un bu şarkısı. Gençlik yıllarımızda arabeskin kralları (Orhan Gencebay Ferdi Tayfur…) acılı ve hüzünlü nağmelerle dolu parçalarını plaklara, kasetlere yüklerlerken onları dinleyen bizlerin, pare pare olmuş gönülleri adeta şerha şerha olurdu. O devirde Türkiye nüfusunun yüzde seksene yakını kırsalda idi. Fakirlik, yoksulluk, yoksunluk, dışlanma o derece de idi ki, gönül yakan arabesk parçalar zirve yapıyordu ülkemizde.
Bu sosyal durumu en iyi özetleyen şarkılardan biri idi Ferdi Tayfur’un, “durdurun dünyayı başım dönüyor” şarkısı. Duyguları ve günlük hayatı adeta Cennetle cehennem arasında gelip giden, hasret ve özlem zirvelerine otağ kuran, bütün yanlışları ve kötülükleri “Feleğe” bağlayan, kendi yaralı gönlünde kıyametler koparan şarkıcı, sanki bu eylemi tüm masumlar ve dışlanmışlar için yapıyordu. Böyle olduğu içindir ki gadre uğrayanların haykırışı olmuştu bu şarkı gençlik yıllarımızda. Orhan Baba, “Batsın bu dünya” derken o dönemin diğer sanatçıları da hüzün bulutlarından gamlı şarkılar devşirip, bunları aradığını bulamayan, yaşam sevincini kaybetmiş, merkezden dışlanmış, taşraya mahkûm olmuş gençlerin üzerine boca ediyorlardı bolca.
Delikanlılık çağlarımda, ömrümün baharında o gün içinde yaşadığım sosyal ortam, ekonomik şartlar, toplumsal çelişkiler başımı döndürürken, yaşlılık diyarına adım attığım bu güz günlerinde başımı başka şeyler döndürüyor. Bu günlerde gördüklerim, yaşadıklarım, şahit olduklarım yine benim feleğimi şaşırtıyor ve ben yine haykırıyorum, “durdurun dünyayı” diye. Bu günlerde şakülümü kayıran ise ne dışlanmışlık, ne yoksulluk, ne yoksunluk, ne gam bulutlarının üzerime yağdırdığı hüzün damlacıkları. Ya ne ? Dünyada ve ülkemizin siyasi arenasında yaşanan çelişkiler döndürüyor başımı. On yıllardır oluşan siyasi düşüncelerim ve sosyal kalıplarım bir bir yıkılıyor bu günlerde. Duyduklarım, gördüklerim ve şahit olduklarımdan ötürü günde birkaç kez çimdikliyorum kendimi rüyada mıyım acaba diye.
Gülistan Diyarım Hazana Vardı
Biraz açayım mücerret bu düşüncelerimi. Bizim kuşak için Türkiye siyasetinde şöyle bir gruplaşma vardı;
a- Sağcılar
b- Solcular
c- Milliyetçiler,
d- Dindarlar(Milli Görüşçüler)
Sağcılar, Bizden önce DP parti ve Menderes tarafından temsil edilen bu grup Türkiye'nin çoğunluğunu oluşturuyordu. Bu siyasi grup hep iktidarda idi. Lakin bu grup ne askeriyeye hâkimdi ne bürokrasiye ne sanata ne medyaya. Bu yüzden halk tarafından seçilen bu liderlerden ilki olan Menderes asılmış Demirel darbelerle gitmiş gelmiş, gitmiş gelmiş, başbakan olmuş, hükümet kurmuş lakin bir türlü hükümran olamamıştı. Davul bu sağcı liderlerin boynunda iken tokmak ise sivil ve askeri bürokrasi, medya, STK lar ve Batının elinde idi. Demirel bazen tek başına bazen MC hükümetleri ile yıllarca iktidar oldu. Ama bir türlü muktedir olamadı. (siyasi hayatının son döneminde yıllarca mücadele ettiği siyasi görüşe teslim oldu) Rahmetli Özal ondan daha cesur olduğu için bu karanlık tablonun birazını kırabildi. Rahmetli Erbakan ise 41 yıllık muhalefet yapıp 11 ay ancak iktidarda kaldı. Merhum öyle bir başbakanlık yaptı ki bırakın icraatı kendisine yapılan hakaretlere bile bir şey yapamadı.
Solcular: Bizim kuşak ve hala birçok insan CHP'yi sol zannediyorduk /zannediyoruz.( Sağ ve Sol kelimeleri Batının mihengine göre şekillendiği için bizim siyasi yapımızı izah etmekte çok zorlanıyor.) Anadolu insanın büyük bölümü CHP nin bagajını iyi bildiğinden ve sol kelimesini pek benimsemediğinden mesafeli durmuştur bu partiye ve kelimeye.
Milliyetçiler: Alparslan Türkeş’in önderliğindeki bu siyası grup, Türklük, İslamlık, Türk Tarihi, Türk kültürü üzerine bina etmişti düşüncelerini. Komünizme karşı en büyük mücadeleyi bunlar veriyorlardı.
Dindarlar/Muhafazakârlar: Erbakan Hocanın önderliğinde siyasi arenaya giren bu grup 163. Maddeden dolayı düşüncelerini Milli Görüş kelimeleri ile müşahhaslaştırmışlardı. Birkaç kez sağcılarla yani Demirel ve Türkeş ile MC hükümetlerinde temsil edilen bu görüş 1974’ lerde sol! CHP ile koalisyon kurdu…
Bilinenin aksine Türkiye'deki birçok dini cemaat o yıllarda Erbakan’ı değil Demirel’i desteklerdi. Bu görüşün tüm partileri kapatıldı. Günümüzde SP ve YRP bu siyasi görüşün mirasını paylaşmaya çalışıyorlar.
Ak Parti Ve Erdoğan Sahne Aldı
Gün soldu devran döndü Ak parti ve Erdoğan İktidar oldu. 20 yıla yakındır bir numara olan bu iktidar ve Erdoğan şimdi yeni bir seçime hazırlanıyor. Çok şey değişti bu 20 yılda: Türkiye’nin alt yapısı (Yollar hastaneler, okullar, havaalanları, devlet binaları, spor tesisleri, geçitler, köprüler…) tamamlandı. Artık hiç kimse generallerin ve gazete sahiplerinin adını bilmiyor bu ülkede. Son darbeciler perişan oldular. 12 Eylülcüler, 28 Şubatçılar hepsi yargılandı ve ceza aldılar… Erdoğan bir dünya markası olarak merkeze oturdu. Türkiye'nin iç kamplaşması O’na göre oluştu, “ Onunla olanlar ve O’na karşı olanlar” diye. Bu dönemde çok, güzel, büyük ve önemli işler yapıldı, lakin son birkaç yıldır ekonomi çok sarsıldı.
Böyle bir ortamda bizim kuşağın pek kolay anlayamayacağı siyasi bir gidişat var Türkiye'de. İşte o gidişattan ötürü benim başım dönüyor. Yukarıda söylediğim 80 yıllık kalıplar bir bir yıkıldı son yıllarda.
Dün başkalarını Amerikancılık ile emperyalistlerle işbirliği yapmakla suçlayanlar, bugün Erdoğan'ı devirmek için ABD ile kol kola olmaktan adeta sevinç duyuyorlar. Marksist stalinist PKK, kapitalist ABD ile aynı yatakta yatmakta bir mahzur görmüyor. Dün pkk’nın siyasi kolu olan parti ile rüyada bile bir araya gelmeye korkanlar bugün İktidarı /Erdoğan’ı devirmek için aynı siyasi safta buluşabiliyorlar.
Öbür taraftan dün “Komünistler Moskova’ya” diye bağıranlar, “Komünizmin başı nerede görülürse ezilmeli” diyenler şimdi Türkiye'de komünizmi açıktan savunan bir parti ile aynı tarafta bulunuyorlar. Bu günlerde Sayın Erdoğan'ın en büyük müttefiki Putin gibi görünüyor ve kendisi sık sık Moskova'ya gidiyor.
Yani kısaca Türkiye'de siyasi gruplaşma Karpuz gibi ikiye bölünmüş falan değil. Tam tersi iktidar ve onu destekleyenlerin ( MHP, BBP, Vatan partisi, birçok dini grup, bazı batıcı kurum ve kuruluşlar) rengine, siyasi düşüncesine bakınca; buna karşılık muhalefetin de birbirinden çok farklı, dün birbirleri ile görüşmeleri bile hayal olan grupları ( CHP, İP. HDP, SP, DEVA, bazı dini gruplar…) bir arada görünce aklım şaşıyor.
Dünyanın Sonu CHP Başörtüsünü Savunuyor.
Şu manzaraya bakın CHP, “ Başörtüsü kanuni güvenceye kavuşmalı” deyip kanun teklifi veriyor. Ak Parti CHP yi “Atatürkçülükten uzaklaşıyorsun bu ne hal” diye köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Birçok dini grup CHP den yana tavır koyuyor. CHP lideri ABD de geziler yapıyor. Komünizme düşman ABD, komünist PKK ya devlet kurması için biteviye yardım yapıyor…
Ve yaşanan bu gariplikler ve çelişkiler benim başımı fena döndürüyor. O sebepten durdurun dünyayı başım dönmesin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.