Prof. İhsan IŞIK
Devletin Geri Dönüşü
İnsanlık olarak tarih boyu “mutlak doğru” peşindeyiz. Deneme yanılma ile, düşe kalka ilerliyoruz. Kıt kaynaklarımızı en doğru işlere devlet baba mı (kamu) yoksa devlet babanın çocukları (özel) mı yönlendirsin, bir türlü karar veremiyoruz.
Çocukların tecrübesizliğine ve hatalarına sabredemiyor, hemen gün görmüş babaya sığınıyoruz; çok geçmeden babanın hantallığından ve boyunduruğundan bunalıyor, kendimizi çocuklar arasına zor atıyoruz.
Sonra sabah kalkıp, özgürce kendimiz adam olmaya karar veriyoruz. Fakat, ikindi vakti ufak (veya büyük) bir sendelemeyle özgüvenimizi yitiriyor, akşam olmadan da kendimizi tekrar babamızın kucağına atıyoruz. İnsanlık olarak yüzyıllardır çektiğimiz bu fikir işkencesine “Sisysphus sendromu” denir.
Sisyphus (“sisıfıs” okunur) antik çağda yaşamış, kardeşinin tahtına hileyle oturan zalim bir Yunan kralıdır. Gözünü hırs bürümüş, mal canlısı ve en yakınlarını bile her daim aldatan güvenilmez birisidir. Hatta, eski çağların genel geçer kanunu, “yolculara ve misafirlere dokunulmaz” ilkesini bile hiçe sayan, onların mallarına ve canlarına kastetmekten çekinmeyen bir kişidir.
Yanlız bir gün sert bir kayaya çarpar. Haddini asip, Yunan mitolojisinde “baş tanrı” sayılan Zeus’un sırlarını pervasızca herkese ifşa edince, Zeus derhal onun üzerine “ölüm tanrısı” Thenatos’u gönderir. Ancak mucit olarak da bilinen Sisyphus, Thenatos’a, canını almadan yeni icat ettiği müthiş zincirleri bir denemesini rica eder. O da oyuna gelip deneyince, Sisyphus “ölüme” zincir vurur.
Bundan sonra artık hiç kimse ölmez olur. Zeus’un oğlu Ares, artık yaptığı savaşlardan zevk almamaya başlar, çünkü hasımları ölmek bilmez. Buna çok sinirlenen Ares, nihayet bu taşkınlığa bir son verir. Thenatos’u azat, Sisysphus’u idam eder.
Düzenbazlığından dolayı, Sisyphus öbür dünyada büyük bir cezaya çarptırılır. Cezası kocaman bir kayayı hergün yalçın bir tepeye çıkarmaktır; ancak ne zaman zirveye yanaşsa, kaya aşağı yuvarlanmaktadır ve her defasında o tekrar baştan başlamak zorundadır. Sisyphus’un cezası sonsuza kadar doruğa hiç bir zaman ulaşmayacak o koskoca kayayı sırtlanmaktır. İnsan oğlunun devletle piyasalar arasında mutemadiyen gidip gelişine bu yüzden “Sisysphus sendromu” denir.
1929 Büyük Ekonomik Buhranına kadar serbest piyasalar “melek”, devlet “şeytandı”. Buhran sırasında piyasalar çökünce, piyasalar “şeytan”, devlet “melek” oldu. Ancak, devletin hükümranlığı da fazla sürmedi. Muazzam kaynaklar her şeyi bildiğini farzeden bir avuç azınlığın elinde çarçur olunca, devlet gözden düstü. 1980’lerde Reagan ve Thatcher, özelleştirmeye ağırlık verip, serbest piyasaları yeniden “melekleştirdi”; çünkü “başka alternatif yok” dediler.
Şu anki küresel krizle maskeler yeniden değişme eğiliminde; piyasalar “çirkin”, devlet “cici” gösteriliyor. Aslında, bu devletle halk arasında yüzyıllardır süren entellektüel bir savaşın devamıdır. Kaybeden tekrar toparlanmakta ve krizleri fırsat bilerek “melekleşmektedir”.
Mesela, Merkez Bankaları şu an bir çok ülkede bağımsızdır. Ancak, bu bir çok politikacıyı rahatsız etmektedir. Çünkü Merkez Bankalarının hatalarını kendilerinin ödediklerini ileri sürmektedirler. Ancak, yıllar göstermiştir ki, politikacı güdümündeki merkez bankaları para pompalayan enflasyon makinalarıına dönüşmektedir.
Ayrıca politikacılar şeçim kaygısıyla kısa dönemli düşünmekte, ülkenin uzun dönemli çıkarlarını göz ardı edebilmektedirler. Bu yüzden Türkiye dahil, bir çok modern ülkede merkez bankaları kanunla siyasi başkıdan korunmuştur.
Ancak, gün politikacıların günüdür. Siyasiler, bu krizde serbest piyasaların ve özel teşebbüsün çark ettiğini düşünmekte, halkın temsilcileri olarak, artık direksiyona geçmek istemektedirler. Bu devletin “geri dönüş” çabasıdır.
Prof. Dr. İhsan Işık, Rowan Üniversitesi Öğretim Üyesi
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.