Haşim AKIN
DEĞDİ Mİ? DEĞDİ...
Bazen bir yerde beklenirsiniz. Beklendiğinizi, orada görünmeniz ve bulunmanız gerektiğini bilirsiniz. Yol uzun ve engelli de olsa kalkar ve yola ram olursunuz. Siz orada olunca işte orası o zaman tencere kapak misali oluverir. Yani işlem tamamdır.
Ama Beklediğiniz halde orada yoksanız, duvarın bir tuğlası eksik kalmış gibidir...
Arabanın bir tekeri takılmamış gibidir...
Koltuğun bir ayağı kırılmış gibidir...
Burkina Faso’nun balta ve ateş girmiş ormanlarının içinde köyün birinde yeni yapılmış bir mescit var. Bu köyde yaşayan bir avuç Müslüman önceleri gizli saklı bir köşede vakit namazı kılarmış. Ama ezan hiç duyulmamış burada. Buraya yeni yapılan mescide önderlik yapan, bundan 3-4 sene önce Müslüman olmuş İdris isimli bir kardeşle daha önce yolumuz o köye düşünce tanışmıştık. Hatta birisinde bize rehberlik etti ve köyde başka mahalleleri ve başka insanları da evlerinde ziyaret etmiştik.
Sonra da onun evini ziyaret ettik. Kendisi o gün şöyle demişti; “Ben yeni bir Müslümanım. Ziyaret etmenin, ziyaret edilmenin bir Müslümanı bu kadar mutlu edeceğini hiç bilmezdim. Bugüne kadar özel olarak kimseyi de ziyaret etmemiştim. Ama söz veriyorum bundan sonra Müslümanları daha çok ziyaret edeceğim. Çünkü insan gerçekten çok mutlu oluyormuş.” Sonraki bir gittiğimizde tekrar ziyaret etmiştik.
Oğlu Abdullah da o köyde yapılan mescide imam olmak üzere köyden seçilip alınmış, kursumuzda eğitim gören bir delikanlıydı. Geçen hafta bir haber geldi ve İdris kardeş vefat etmiş. Onun vefatı ve defni ile ilgili çok daha ayrıntılı uzun mevzular var. Onları başka bir zamana saklayalım inşallah. Ziyaret tohumu ekilmiş bu aileye taziyeye gitmek lazım. Derken bizim taziye cuma gününe kaldı.
Yol uzun, yaklaşık 4 saat kadar yol gideceğiz. Köye ulaşmak için sabah erkenden yola çıktık. Köye vardığımızda kapının önüne büyükçe bir ağacın altına sandalyeleri - sergileri çıkarmışlar bizi bekliyorlar. Uzun bir oturağın üzerinde onun diğer akrabaları var. Ayıp olmasın diye gelmişler. Merhum İdris de bunlarla beraber yıllardır putlara tapmıştı. Sonra da yollarını ayırdılar. Sadece yolları değil, evlerini ve mahalleleri de ayırdılar. Bu insanlarla rahmetliyi yan yana koysanız bunların aynı köyde yaşayan akrabalar olduğunu anlayamazsınız. Çünkü herkesin kalbindeki inancı yüzüne sirayet ediyor. Bu nedenle kitabı Mübin; “secde izleri onların yüzlerindedir” (Fetih suresi: 29) buyuruyor.
Bize gösterilen yere oturduk. Taziye dileklerimizi ilettik, dua ettik. Sonra içerde kadınların olacağı, içeriye girip onlara da taziyede bulunmanın ve birkaç cümle söylemenin uygun olduğu bilgisi geldi. Ekip halinde tekrar bahçenin içine girdik. Buradaki konuşma ve duaların sonunda aileyi temsilen birisi söz aldı. Burada bunlar çok önemlidir ve kimin konuşacağı bellidir.
“Biz bu vefat haberine gerçekten üzüldük. Onun çocukları kaç gündür neredeyse hiç konuşmadılar. Üzüntülerinden kendilerinde konuşacak cesareti bulamadılar. Onların ilk kez bugün yüzleri güldü. Gözlerine bir aydınlık geldi. Kendilerini de daha rahat hissettiler. Biz İslam'ı yeni seçtik. Ama girdiğimiz bu dinin bu kadar geniş bir kitleyle bizleri kardeş yapacağını, bu acı günümüzde sizleri dört saatlik bir yoldan buraya getireceğini bilmiyorduk. Bunu yeniden gördük. Bunun için çok mutluyuz.”
Biz de şuna kani olduk ki; beklenildiğiniz yeri bilmek lazımmış. Orası sizin olmanız gereken yerdir. Eksikliği daha sonra telafi de edemezsiniz. Sona kalan dona kalır... Yol uzun ve sıkıntılıydı. Ama değdi hamdolsun... Abdullah ile daha sonra görüşüp eksik kalmış bilgileri ve el atılması gereken noktaları görüşeceğiz inşallah. Zira bize emanet kalmış bir demet gül misali yeni imtihan sorusu olan yetimlerimiz var.
O kendi köyünde İslam’ın yeşermesi, ezan-ı Muhammedînin dinmemesi, namazların kılınabilmesi için çok büyük gayretler gösterdi ve çilelere göğüs gerdi. Şu bir gerçek ki; az yaşayıp çok kazandı. Sizler de dünyanın çok farklı köşelerinden böyle bir Müslümana Fatihalar okuyacaksınız değil mi?
El Fatiha...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.