Ahmet Müfit KUTLU
BU GEMİYİ TANRI BİLE BATIRAMAZ”
B.
“BU GEMİYİ TANRI BİLE BATIRAMAZ”
Ne kadar iddialı ve inkârcı bir ifade bu ..İnsanlar özgürlüklerini kullanırken bazen sınırları aşarlar .
Ama düşünmezler ki ,Allah , cezayı (hâşâ) asla ihmal etmez , fakat imhal eder ; mehil verir , erteler.
Gerçekten insanlar işledikleri suçun cezasını çok kere hemen görmezler. Bu suçlardan bir kısmı o kişinin hâl ve davranışına göre , “ bağışlaması ve merhameti bol olan” yüce Allah tarafından dünyada affedilir veya cezası büyük mahkemeye bırakılır. Cezası bu dünyada verilen suçların başında ise ibret alarak görmüşümdür ki “Allah’a kafa tutmak “ gelir.
Aşağıda anlatacağım hikaye tam 100 yıl önce yaşanmıştır.
1898 Yılında Morgan Robertson isimli bir İngiliz “Titan Kazası “ isimli bir roman yazar ve yayınlar. Bu kitabın basımından 14 yıl sonra meşhur Titanic faciası olur. İngiliz yazar M.Robertson hayal âleminden esinlenerek kaleme aldığı romanda kazaya uğrattığı geminin adını Titan koymuştur. Gemi romandaki gibi aynı mevsim ve aynı limandan kalkar. Boyu 248 metre (Titanic 252 m.) , ağırlığı 70 bin ton ( Titanic 66 bin ton) yine aynı şekilde 3 pervaneli olup 3 bin yolcu taşımaktadır. Titan’da 24 , Titanic’de 22 filika vardır. Romandaki hayal gemi ile Titanic gemisinin filika sayısı yetersizdir. Gerçek gemi, 14 yıl önce yazılmış romandaki adaşı gibi bir buz dağına çarparak batar. Hayal gemi Titan’da 1500 ölü , Titanic gemisinde ise 1523 ölü vardır. Her iki gemi de batarken orkestra dinsel şarkılar (ilahiler) çalmaktadır.
1912 Yılının 14 Nisan günü , üzerinde güneş batmayan Britanya İmparatorluğunun övünç kaynağı , asrın teknoloji harikası Titanic gemisinin Amerika’ya ilk seferini yapacağı gündür. İngiltere’nin Southampton limanında hareketli bir gün yaşanmaktadır. Avrupanın en zengin aileleri gemide yerlerini alırken rıhtımda yapımcı firma White Star’ın bandosu valsler çalmaktadır.
Gazeteciler şirket yetkilisinden geminin o zamana kadar görülmemiş harika özelliklerini dinlerken gemi kaptanı Edward Smith bir gazetecinin “ Bu gemi için batmaz diyorlar ; doğru mu ? “ sorusu üzerine birden coşarak “ Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz “ cevabını verir.
O zamanın teknolojisinde radar yoktur ve Atlantik okyanusundaki en büyük tehlike olan buz dağlarına karşı gözetlenerek tedbir alınmaktadır.Gerçekten de o zaman kadar en mükemmel bir teknikle yapılan Titanic gemisinde çarpışma anında delinen bölmelere su dolsa dahi bölmeler su almakta fakat batmamaktadır.
Kuzey denizinden kopup gelen buz dağları ile asrın teknoloji harikası Titanic , gecenin bir vaktinde, kaderde plânlanan bölgede buluşurlar. Dürbünler Kaptan Köşkünde dolaplarda ama gözetleyicilerde dürbün yoktur .Gecenin ayazında çanaklıklardaki gözetleyiciler çıplak gözle devasa buz kütlelerini geç de olsa fark edip ,kaptan köşkünü uyarırlar. Kaptan Smith tam yolla giden geminin hızını kesmeye çalışır , kısa mesafede başı kurtarmak isterken , koca gemi sancak tarafından (sağ omuzluktan ) buz kütlesine sürtünmeye başlar. Adeta bir ustura yarası gibi geminin gövdesinde uzun ve derin bir yara açılır.
Yırtılan bölmelerden su almaya başlayan gemi birkaç saat içinde batar.Yakınlardaki bir ticaret gemisine Titanic’in “SOS” sinyalleri ulaşır ama maalesef uyuyan telsizci bu sinyalleri duyamaz. Gemi ikiye bölünmüş olarak soğuk sulara gömülürken orkestra ilahi çalmaya devam etmektedir.Gemi tam bir can pazarına dönmüştür. Filikalar yetersizdir.Sadece zengin yolcular için öncelik verilir. Can yeleklerini takarak suya atlayan diğer yolcuların çoğu donarak ölür , bir kısmı boğulur. 1523 insanın can verdiği Titanic faciası aradan yüz yıla yakın bir süre geçmiş olmasına rağmen batı dünyasını derinden etkilemiştir.
Bu facianın senaryosu tam 14 yıl önce ne ibretliktir ki sıradan bir İngiliz yazar tarafından kaleme alınmıştır. Romandaki geminin adı Titan’dır.
Titanic gemisinin ikinci kaptanı sefer anında , mükemmel bir donanıma rağmen gözcülere dürbün vermemiştir. Kaptan Smith , o zamana kadar yapılmış olan sürat rekorlarını kırarak New York limanına alışılmış saatten önce girerek şirketin koyduğu 2000 sterlin para ödülünü almak için gemisine tam yol yaptırmaktadır. Ve gemiyi yırtacak olan buz kütleleri de Tanrı’nın batıramayacağı iddia olunan (!) Titanic’e doğru yüzmektedirler .
Kaza takdir edilmişse , tedbir işe yaramaz .
Dürbünsüz gözcüler yakın mesafede buz dağlarını fark ederler.
Gemi hızını kesemez ve kaptan yeterli manevra zamanı kazanamaz. Çarpma olsa ,bölmeler delinir, gemi batmaz fakat yırtılma olunca her şey biter.
Geminin imdat sinyalleri yakından geçmekte olan bir gemiye ulaşır ama telsizci uyumaktadır. Denizdeki yüzlerce insan donarak can verir . (*)
Kaza , kader planında ilahi emirle uygulamaya konunca, Allah o insanların aklını bir an alıverir. İkinci kaptan dürbün vermeyi unutur, Kaptan Smith ani manevrayla başı kurtarayım derken omuzluğu kurtaramaz. Allah dilerse en akıllı insanlar dahi, kader plânında haklarında takdir edilmiş olan kazadan kurtulamazlar.
İnançlı ve haddini bilen insanlar önce sebebe sarılıp, sonra Allah’a sığınırlar.
Ne diyordu Allah’a kafa tutan Kaptan Smith ?
“ Bu gemiyi Tanrı bile batıramaz “ ha ! … Allah dilerse, gemini de batırır , seni de batırır.”
Not : (*) Titanic’in battığı gece, buz dağına çarpmadan hemen önce, SS Amerika adlı geminin çevredeki buz dağına karşı gemileri uyarmasına rağmen, bu bilgiler Titanic’in kaptan köşküne ulaşamamıştır. Çarpışmanın hemen ardından Titanic’in gönderdiği imdat mesajları ise çok yakın bir mesafede seyreden SS Kaliforniya adlı geminin telsiz operatörü uyuduğu için Titanic’te bulunan 2223 kişiden 1500Ke yakını, okyanusun soğuk sularında hayatını kaybetmiştir. İşin ilginç yanı ise, yaşanan bu facianın Marconi’nin ilk kıtalar arası radyo sinyallerini gönderdiği bölgede, yani New Foundland’da gerçekleşmesidir.
(**) Titanic kelime anlamı “ muazzam, büyük”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.