Ahmet SERT
BOSNA TRAJEDİSİ: İnsan Kim ve İnsanlık Nerede? (2)
Değerli Okuyucular!
Yazımızın ikinci bölümüne, Bosna’da yaşanan trajedi ile devam edeceğiz…
Bosna Hersek sıradan bir devlet değildir, Bosna bir fikirdir, Bosna bir düşüncedir, Bosna farklı kimliklerin farklı kültürlerin bir arada yaşama idealidir.
Bosna Hersek’te 20. yy yaşanan yaşatılan trajedi, işte bu idealin üzerini çiğnemiş ve yok etmiştir. Bunu meclis konuşmalarında Sırp lider, Karadziç in söylediklerinden kolayca anlayabiliyoruz.
Karadziç, Meclisteki konuşmasında: “Bosna’yı cehenneme çevireceğinizin ve bekli de Müslümanları tamamen yok edileceğinin farkında değil misiniz? Müslümanlar burada savaş patladığında kendilerini savunamayacaklar. Tıpkı Slovenya ve Hırvatlarda olduğu gibi” dedi.
Aliya İzzetbegoviç aynı salonda Karadziç ‘e cevaben yaptığı konuşmada bakın neler söylemişti: “Karadziç’in istediği Yugoslavya, Sırpların dışında kimsenin bulunmadığı bir Yugoslavya’dır. Herkes Slovenler, Hırvatlar, Macarlar, Makedonlar, Müslümanlar Avrupa ülkeleri ve dünyanın geri kalan ülkeleri bu Yugoslavya’dan nefret etmeye başladılar. Çünkü Karadziç’in metodu bütünüyle yanlış tek ve takıntılı bir bakış açısına sahip, umarız Sırplar kendi demokrasi geleneklerine dönmeyi başarırlar… Kendileri için bu durum, bir Prestij kaybıdır.
BİZİ YOK ETMEKLE TEHDİT EDİYORLAR, AMA BİLSİNLER Kİ MÜSLÜMANLAR YOK OLMAYACAKLARDIR. Bu Karadziç’e mesajımdır.”
İşte bu tarihi konuşma kayıtları bize Bosna’nın Bilge Lideri ve Müslümanca düşüncelerini açıkça ortaya koymakta, Bosna fikrinin idealinin çok kültürlü birlikte yaşama örneğinin nasıl da Sırplar ve destekçileri tarafından yok edildiğini açığa çıkarmış.
Müslümanlara yönelik soykırım zulüm her türlü baskıyı yapacaklarını savaş öncesi konuşmalarda açıkça ortaya koymuş olduklarını görmekte anlamakta hiç de zorlanmaya gerek duyulmamaktadır.
Aliya’nın temel ilkeleri içinde, şüphesiz önce müzakere et, mecbur kalırsan savaş, ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü ve köle olmaması için direnmeye mecbur bırakılmış, direnmek ve savaşmak dışında, başka çıkar yol kalmamıştı, Müslümanlar için…
Yazımın başlığın da belirttiğim gibi İNSAN kim? Ve insan nerede sorusu aslında, Aliya’nın ifadelerinde de karşılığını görebildiğimiz, bizler savaş boyunca o trajedi içinde de insan olmaya insan kalmaya çalıştık ve bunu da başardık elhamdülillah.
İnsan olmayı insan kalmayı Sırpların baskılarından dolayı değil sadece Allah’a ve kendimize karşı sorumluluklarımızın gereği bunu yaptık. Ve başardık.
Bilge lider Aliya: “Ben Batıya giderken başım öne eğik gitmiyorum, çünkü biz Müslümanlar, onların kadınlarını, çocukları yaşlılarını öldürmedik ibadethanelerine saldırmadık fakat onlar bütün bunları yaptılar Batı medeniyeti adına batının gözü önünde…” demişti.
Bosna trajedisi döneminde zaman zaman Bosnalı askerler Aliya’ya gelerek, “Komutan Aliya! Biz de Sırpların yaptığı gibi onların köylerine baskınlar düzenleyelim, korku salalım caydırıcı olur gibi bir takım savaş stratejisi içinde isteklerde bulunurlar.” dediler.
Aliya: “Bizim düşmanımıza adaletten başka borcumuz yoktur. Biz onlardan ne yapacağımızı değil, ne yapmayacağımızı öğreniriz. Onlar bizim öğretmenlerimiz değil. Kitaba uymak dışında bir davranışımız olamaz.” diyerek sürekli insani olanı telkin eder ve yapılmasını öngörürdü.
Savaş sırasında bir caminin topçu ateşi ile Sırplar tarafından yıkılması sonucu, Boşnak subaylar, buna ani bir tepki neticesinde bir klişeyi vurdular, tek bir olaydır bir refleks ile bir tepki ile gelişmiş bir olaydır, münferit bir olaydır. Aliya bu subayları cezalandırmıştı. İşte bu sözleri o dönem söylemiştir.
Aliya, “Görüyorsunuz insanlarımız boğazlanıyor, kadınlarımız çocuklarımız öldürülüyor, camilerimiz yıkılıyor ve biz ne onların çocuklarına kadınlarına kiliselerine dokunmuyoruz dokunmayacağız. Bunu yapmak istemiyoruz kitaba uyacağız ve kazanacağız!..” diyordu.
Savaş döneminde Bosna’da 900 kadar camini yıkılması Sırpların İslam nişanelerine saldırarak İslam’a, Müslümanlara kin ve nefretlerini eylem hareket zulüm ve baskıları ile zaten çoktan ortaya koyuyorlardı. Bu biliniyor.
İnsan olmak insan kalmak, aslında fıtrata uygun olandır. Belki bilincin şuurun yaradılış amacının farkında olmakla ilgili bir durum… İnsan olmak iyilik lehine ve kötülük aleyhine özgür ve bilinçli bir seçim gerektirir.
Sadece hayvanlar böyle bir seçim yapamazlar ve hür değildirler. Onlar tamamen masumdurlar. Ahlak sadece insana aittir, tabiatıyla ahlaksızlıkta. Daha farklı bir örnek ile şöylede açıklayabilirim.
Karanlığa alışmış olan köstebekler ışığa müsamaha gösteremezler. Onlara göre karanlık normal durumdur. Işık ise gayritabii ve tahammül edilemez bir şeydir. Bazı insanlar onlara benzer karanlığa alışmışlardır, ışıktan hoşlanmazlar.
İşte bize Bilge Aliya’dan tevarüs eden entelektüel bir bilginin varlığı bir bakış açısı ortaya konulmuş olur, aslında bizim İslam geleneğimizde var olan ortak aklın öngördüğü değer düşünce ve bakış açısına sahip olmak, diğer bir ifade ile aslında bütün doğru bir bakış açısı insani olan her şey aslında İslamidir…
Tam tersi de söylenebilir. İslami olan her şey aynı zamanda insanidir.
Nitekim Aliya Mahkemede yaptığı bir konuşmada İslam hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade ediyordu:
“Ben bir Müslümanın İslam davasının bir neferiyim, son nefesime kadarda böyle kalacağım İslam benim için iyi asil güzel her ne varsa uğrunda yaşamaya değer olanın diğer adıdır.”
Bosna’da yaşanan trajedi aslında hayatta bireysel ailevi ve toplumsal geçirilen her müspet ve menfi olaylara İslam perspektifinden bakıldığında sonuca bu yönüyle gidildiğinde asla kaybeden siz olmuyorsunuz, tıpkı Aliya Izzetbegoviç’in dediği gibi savaş ölünce değil düşmana benzeyince kaybedilir. Yani şuur, bilinç, eylem ve hareketlerimiz her daim insani ve İslami öğretiler ile örtüşmek durumundadır.
Juan Goytisolo isimli Fransız yazar: “Bosna trajedisi insanın en iyiyi ve kötüyü öğrenebileceği eşsiz bir bilgi kaynağıdır.” der..
Bu ifade buraya kadar anlattıklarımı iki kutba ayırarak, insani olan ile insafsızca meydana getiren büyük bir dramın trajedinin asıl hikâyesidir.
Bu dehşet dolu savaşla ilgili olarak akla mantığa sığdırılabilecek hiçbir açıklaması mümkün olmayan üç şey çıkıyor karşımıza:
1.Bosnanın üstüne çöken vahşet
2.Dünyanın bu vahşet planlamasına karşı kayıtsızlığı.
3.Büyük Yugoslavya ordusuna Bosnalı Boşnakların durdurabilmesi, direnç göstermesi.
Hiç aklınıza gelir miydi, insanlıktan yoksun birilerin çıkıp Avrupa’nın göbeğinde Auschwitzlerden Gulaglardan sonra binlerce insanın yeryüzünden silindiği ölüm kampları kursun, hiç kılı kıpırdamadan gayet planlı ve organize biçimde camileri, kütüphaneleri yakıp yıksın, yerle bir etsin.
Sözüm ona, uygar dünyanın böylesi bir duruma hiçbir şey yapmadan seyredeceğini, burnunun dibinde yapılan soykırıma arkasını döneceğini, dehşet dolu bir savaşı, ölüm kamplarını, etnik temizliği, son raddesine varan şiddeti görmezden geleceğini en korkunç, en karanlık hayallerinize bile sığdırabilir miydiniz, sığdırsanız bile inanabilir miydiniz?
Bizim bir mucize diyebileceğiniz direnişimiz var bir de, şu an konuştuklarımız arasındaki tek güzey şey bu.
1991 de ya da 1992 de şu elinde hiçbir şeyi olmayan Bosna halkının tam teçhizatlı Yugoslavya (Sırp) Ordusunu durdurmayı becerebileceğini öngörebilir miydiniz?
1992 yılında Lord Carrington Saraybosna’ya Aliya Izzetbegoviç’i ziyarete gelmiş idi: elinde dilinde bir mesajı vardı: Müzakere-Müzakere.
Aliya, Onların tek istediği bizim boyun eğmemiz.” deyince peki siz ne yapacaksınız, diye sormuştu. Aliya, “Savaşacağız asla köle olmayacağız ve kazanacağız.” diyordu.
Carrington, “Kiminle uğraştığınızı bilmediğiniz belli. Çok üzgünüm hiç şansınız yok.” demişti.
Oysa Bilge Lider Aliya, Tarihi Allah yazar, insanlar ancak nerede duracaklarına karar verirler, ilkesi ile yaşayan Müslüman düşünürdü.
Sayıları birkaç bini geçmeyen ve çok az silahı olan Savaşçılar, Bosna’nın en önemli yerlerini kurtarmış, saldırı altında yoktan bir ordu kurulmuş, olması azımsanacak bir şey değildi.
İşte tüm bunlar mantıki açıklaması yapılamayacak şeylerdi… Tarihin nasıl dönemeçlerden geçeceğini bilemeyiz, hiç ummadığımız şeyler ile karşılaşılıyordu. Bosna trajedisi dönemlerin de. Dünyanın takındığı tavırda ise tuhaf bir çelişki çizgisi görülüyordu.
Son olarak Bosna direnişi ahlaki temeli, manevi bir düzeni vardı. Âdeta Müslümanlar! Bosna’da İslam’ın savaş ve soykırım karşısında tavrını duruşunu temsil ediyordu, üstelik bir yazarın ifadesi ile bu vahşet öyle bir vahşet idi ki:
“Dünya yüzündeki hiçbir dilin, anlatmaya kâfi gelmeyeceği
bir vahşet idi.”
İşte bu vahşeti unutmadık unutturmayacağız…
Ahmet SERT
Uluslararası Aliya düşünce Derneği Başkanı
info@alija.org
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.