xxxx111
Boşa çıkmış bir tez
Ergenekon neyse de, 'Balyoz' adıyla ünlenen ve kimine göre 'darbe planı', kimi için ise 'tatbikat semineri' özelliği taşıyan operasyon zihnimi çok yoruyor. Kurduğum son tez de yeni gelişmelerle çöküverdi.
Hem de tezimi sizlerle paylaşma fırsatı bile bulamadan...
'Balyoz Planı' Taraf gazetesinde Mehmet Baransu imzasıyla yayımlanan bir haber sayesinde bilgimiz dahiline girmişti. Belgelerden, 5-7 Mart 2003 tarihinde İstanbul'daki '1. Ordu Karargâhı'nda toplanan subayların, olağan bir askeri tatbikatı kapsamlı bir 'darbe' planı haline dönüştürdükleri anlaşılıyordu.
Darbeye zemin hazırlamak için düşünülen eylemler arasında, tacize uğratılan bir 'düşman jeti'nin (o olmazsa kendi jetlerimizden birinin) düşürülmesi ve İstanbul'da iki önemli caminin bir cuma namazı çıkışı bombalanması da vardı.
Olayı gazetenin muhabiri Mehmet Baransu'ya ileten(ler) ses bantları da sağlamıştı. Bantlarda en fazla işitilen ses zamanın 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan'a aitti; onun sustuğu ortamlarda astları kendisine tekmil veriyorlardı. Konuşmalardan 'darbe günü' tutuklanacaklar listesi hazırlandığı ve listeye alınması gerektiğine inanılan yeni kişilerin isimlerinin telâffuz edildiği de anlaşılıyordu.
Ben her zamanki kuşkuculuğumla, "Olamaz böyle bir şey" diye düşündüm. Ancak, Org. Çetin Doğan, kendisine ulaşan HaberTürk'ten Gülin Yıldırımkaya'ya planı doğruladığı gibi, ekrana çıktığında kendisine dinletilen ses için de "Benim sesim" diyordu.
Belgelerin gerçek olmadığını iddia etmeye başladı sonradan Çetin Doğan... Ancak işin içine dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün adı karışınca garip bir durum yaşandı: Yaptığı açıklamayla, Taraf'a iletilen belgelerin Genelkurmay'daki kozmik odadan Org. Özkök tarafından çıkartılmış olabileceğini ima etti Org. Doğan...
İyi de, belgeler Genelkurmay'daki kozmik odadan çıkmışsa onlar için nasıl "Gerçek değil" denebiliyor? Benim burada sorduğum bu soruya, Çetin Doğan'ın kızı ile damadı tarafından verilen cevap pek tatmin edici değildi.
Neyse...
Tatbikatın kronolojisi çok ilgimi çekmişti: 2002 sonlarında Ak Parti iktidara geliyor, 1. Ordu Karargâhı, sonradan 'darbe planı' olarak algılanabilecek bir tatbikat semineri görevini o sırada üstleniyor. Irak işgalinde ülkemiz topraklarını kullanmak isteyen ABD'nin beklediği 1 Mart (2003) tezkeresi Meclis tarafından reddedildikten birkaç gün sonra da (5-7 Mart 2003) tatbikat yapılıyor...
O zaman tezim şuydu: Plan 1 Mart tezkeresinin Meclis'te kabul edileceği varsamıyla hazırlanmış, reddedilince içeriği değiştirecek vakit bulunamamıştı. Tezkere geçseydi Türkiye Irak Savaşı'nda taraf olacak, yurdun dört bir yanında Amerikan askerleri cirit atacak, tepkiler yüzünden sıkıyönetim ilânı kaçınılmaz hale gelecekti. İşgal yüzünden Irak'ta pıtrak veren terör Türkiye'yi de vuracaktı. Kuzey Irak'ta Amerikan uçağı düşebilir, teröristler veya onlar adına birileri camilere bomba koyabilirlerdi.
Ardından konuya Eric Edelman dahil oldu. ABD'nin bir ara Ankara Büyükelçiliği'ni yapan Edelman, Ak Parti'ye yakın ve ABD'ye de yakın olmak isteyen birilerinin kendisine 'darbe planı' diye belge getirdiklerini, belgenin sahte çıktığını söylüyordu. Hürriyet, o günlerde ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde siyasi müsteşar olan J.K. rümuzlu diplomatın adını da karıştırdı olaya.
Ben de şöyle bir tez geliştirdim kafamda: Amerika Ak Parti'nin iktidar olmasını beklemiyordu, ama oldu. İstemediği iktidarlara ne yapıyor idiyse, Ak Parti için de öyle bir niyete saplandı ABD; özellikle de Dick Cheney'in ofisinde yuvalanmış Neo-Çılgınlar... Irak işgali vesilesiyle Türkiye'deki gelişmeler o fırsatı doğal olarak sağlıyordu. Bir yandan Ak Parti'nin müsaadesiyle (1 Mart tezkeresinin geçeceğini varsayıyorlardı çünkü) Türkiye topraklarını kullanacaklar, bir yandan da o kullanım yüzünden meydana gelecek hareketlenmeyi Amerikan-yanlısı bir darbeyle sonuçlandıracaklardı...
Herhangi bir bilgiye, belgeye, duyuma, söylentiye dayandırarak varmıyordum bu sonuca, tamamen geçmişte olanlara bakarak kendi yaptığım bir çıkarsamaydı bu. Dava sanıklarının serbest bırakılmasını da tezimi güçlendiren bir olgu olarak değerlendirmiştim.
Geçen hafta mahkemenin iddianameyi kabul etmesi ve 102 subayın tutuklanması kararını alması ise şimdiye kadar kimselerle paylaşmadığım "Balyoz'un Amerika destekli bir darbe girişimi olduğu" tezimi boşa çıkartıyor...
Paylaşmayışımın sebebi, böylesine nazik bir konuda bu denli vahim bir tezle ortaya çıkmaya cesaret edememem. Madem ki olaylar tezimi zayıflattı, yazayım da insan zihninin böylesi sonuçlar çıkarmaya meyyal olduğunu göresiniz istedim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.