Ramazan KERPETEN

Ramazan KERPETEN

BİR DE MECBURİ FİRARİLER VAR

Bir süredir yargılanma hakkından mahrum bırakılarak Yüksek Askere Şura (YAŞ) kararlarıyla re’sen emekliye sevk edilen subay ve astsubayların haklı çağrılarına, adalet arayışlarına köşemizde yer vermeye çalışıyoruz.

Yankısı da uzun sürmedi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugünkü (10 Şubat) gazetelere yansıdığına göre, YAŞ’zedeler için 12 Eylül referandumu öncesinde verdikleri sözün arkasında durduklarını söylemiş ve “Konuyu takip ediyorum. Arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyor. İnşallah en kısa sürede sonuçlanacak.” demiş.

Çok sağduyulu, beklenen bir açıklama.

Zira, Ortadoğu’daki, Kafkaslardaki ve Kuzey Afrika’daki olaylara ve uygulamalara bile kayıtsız kalmamaya çalışan hükümetin, bu kadar kangren hale gelmiş bir kanayan yaraya kayıtsız kalması beklenemezdi..

Umarız devamı gelir.

Evet, istekleri dışında ordudan uzaklaştırılan, istifaya ve emekliliğe zorlanan nice insanlar var..

Ama bir de firara zorlanan insanlarımız da var.

Bu sayımızda da onların çağrılarına yer vermek istiyoruz.

 

Ülkeye akademisyen olarak fayda sağlamak ve hizmet etmek isteyen firari bazı ordu mensupları var. Gönderdikleri mektuplarda; istifa hakları olmadığı için bu yola başvurmak zorunda bırakıldıklarını belirtiyorlar.

Bir subayımız, mailinde:

“Yurtdışında prestijli bir üniversite doktorama devam ediyorum. Fakat Türkiye’ye, ülkeme gelemiyorum çünkü işimi değiştirmek istediğim için havaalanında tutuklanacağım” diyor.
 
Evet, askerlik hizmetinin ulusal güvenliğin sağlanmasındaki belirleyici yeri ve ağırlığı, sivil yaşamda suç oluşturmayan ya da önemsiz görülebilecek cezaları gerektiren kimi eylemlerin askeri suç olarak kabul edilmelerini ve ağır yaptırımlara bağlanmalarını zorunlu kılabilmektedir.

Ancak, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu uygulamakla yükümlü devlet anlayışını yansıttığından, askeri ceza hukuku alanında da suçla ceza arasında akla uygun, kabul edilebilir, amaçla uyumlu bir orantının sağlanması, hukuk devleti olmanın gereğidir.

Mecburi hizmet uygulaması ve personelin hapis cezası almadan sistemden istifa ederek ayrılma hakkının olmaması ayrıca Anayasa’nın 38. maddesinde belirtilen, “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” maddesine de aykırılık oluşturmaktadır.

T.S.K.' da zorunlu hizmet süresi ile çalışan personelin istifa ederek ayrılması zorunlu hizmet süresini doldurmadan mümkün olmamakta, ayrılmak isteyen personelin T.S.K.'den hem şerefine leke sürülmeden, hem de T.S.K.'nin toplumdaki değerini koruyarak bu isteğini yapabilmesi tek bir davranışla olabilmektedir, bu da; izin tecavüzü yaparak firar etmektir.

Çoğu subay meslek hayatına 14-15 yaşında askeri liselere girme kararı vererek başlamakta fakat zaman içinde fikirler değişebilmektedir. Ne yazık ki mevcut hukuksal düzenlemelerde ise mecburi hizmet süresi dolmayan bir subayın ordudan kendi isteğiyle ayrılması bir suç işlemeden mümkün olamamaktadır. 

Bu yüzden firara gerek bırakmayacak,

hapis cezasına gerek bırakmayacak

hakkaniyetli bir ayrılış yolu ihtiyacının bulunduğu tespitiyle gerekli kanun değişiklikleri yapılmalıdır. Mecburi hizmet uygulamasının yasal imkânsızlık nedeniyle ertelemediği ve paraya çevrilmediği bilinen bir gerçektir. Türkiye Cumhuriyeti askeri ceza kanunlarında, özellikle de mecburi hizmet uygulaması ile ilgili maddelerinde, köklü değişikler yapılması gerekmektedir.

 

GÖNÜLLÜ HİZMET..

Meslek bir seçimdir ve yapılan yanlış bir seçim Türkiye Cumhuriyeti’nde ordu hariç hiçbir kurumda bu kadar ağır ödetilmemektedir. Bir başka deyişle, hangi devlet memuru işinden ayrılmak istediği için hapis yatmaktadır?

Mesleğini değiştirmek isteyen subay astsubaylar kaçak hayatı yaşamak zorunda kalmaktalar. Hiçbir resmi iş yapamamakta, hayatini geçindirecek kazancını sağlaması gerekmekte fakat şirketini kuramamakta, sosyal güvenlikli bir işte çalışamamaktadır.

Evlenmek üzere olan birisi nikâh bile yapamamaktadır. Bu tarzda sayısı çoğaltılabilecek örneklerde görüldüğü üzere mecburi hizmet uygulaması ordudan ayrılamayan personelin insan haklarının ihlaline sebep olmaktadır. 

Ortalama 22 yaşında teğmen çıkan bir subay ele alınırsa, 15 yıl mecburi hizmet ile birlikte 37 yaşına kadar istifa edememektedir. 37 yaşına kadar mecburen çalışmak zorunda kalan bir insan için “zorla çalıştırılmış” söyleminin geçerliliğinin günümüz koşulları dikkate alınarak araştırılması gerekmektedir.

Zaten o yaştan sonra hayatında sadece askerlik yapmış bir kişi başka ne iş yapabilir? Başka hiçbir konuda deneyimi olmayan bu insanın, yaşayacağı işe alım süreci ne kadar kolay olacaktır, bu kişiyi kim işe alacaktır?

Yani bu şekilde mecburi hizmet uygulamasına tabi olan personel ömür boyu asker olmak zorunda kalmaktadır. Tabii ki belirli bir mecburi hizmet süresi olabilir. Okunulan eğitim süresine göre bir mecburi hizmet düzenlemesi pek ala yapılabilir. Bu sürenin azami eğitim süresi kadar olması, bu sürenin yarısını tamamlayana tazminat ödeme koşulu ile istifa hakkı tanınabilir.

Daha önemli bir husus da askerlik yapmak istemeyen kişinin zorla TSK'de tutulmasının yarar değil, zarar getireceği gerçeğidir.

Kıssadan hisse mecburi hizmet sürelerinin hesaplanmasının yenilenmesine, TSK personelini elinde tutmak için caydırıcı değil, sevdirici teşvik edici olmasına, başkaca bir suç yok ise TSK'den ayrılmak istemenin asla hapis cezası ile cezalandırılmaması gerektiğine, özetle kişilere bir ikinci şans verilmesine ihtiyaç bulunmaktadır.

 

PERSONEL KANUNU’NDAN KAYNAKLANAN SIKINTILAR

Ciddi tartışılması gereken bir husus Personel Kanunu/ yönetmeliğindeki mecburi hizmet hususunun hayatın akışına ters olduğu konusudur. İnsan hayatının en verimli çağının çok uzun bir bölümüne ipotek konması ve bu ipoteğin kalkmasını isteyene bir şekilde suç işlemeye zorlaması ve cezai müeyyide uygulaması hakkaniyetli olunmadığı kanaatini uyandırmaktadır.
Ordudan her ayrılan muvazzaf personel, ayrıldıktan sonra ülkesine üniformalı iken sağladığı faydadan daha fazla fayda sağlayabilir. Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele’ye görevinden alındıktan sonra başlamış ve sivil kimlikle yürütmüştür bu işi.

Her şeyden önce ayrılmak isteyen personelin "firardan başka yol yok" zihniyetinden çıkarılması gerekmektedir, bunun tek yolu da istifa hakkının tanınmasıyla sağlanabilir.

İsteyen kişi, devletin kendine yaptığı masrafı, ödeyerek kendi kariyer yolunu çizebilmelidir, buna hakkı vardır, olmalıdır. Burada verilecek örnek, TSK’nin son yıllarda yöneldiği sözleşmeli subay alımları olabilir. TSK’nin 8 yıl okutarak kıtaya çıkardığı subayıyla 6 ayda aynı hakka kavuşan sözleşmeli subaylar, “Demek ki 8 yıl okutmadan da aynı kalite yakalanabiliyor” düşüncesini destekleyen bir örnek teşkil etmektedir.
 
Özel şirketler de bir sürü çalışanını binlerce lira masrafla eğitimlere, konferanslara, kurslara göndermekte ama bu kadar masraf yapılan şahıs o işi bırakabilmektedir. Zamanında üzerine para harcanmış olması o insanı mecburen bir kurumda tutma gerekçesi olamaz.
 

 

FİRAR SÜRECİ VE SONUÇLARININ BİR KISMI:

1- Yaklaşık 1,5-2 yıl süren bir firarda kalma süreci. (Firar eden personel, ailesiyle birlikte çok ciddi maddi ve manevi travmalar yaşamaktadırlar; bu süreç pek çok kişi için cezaevi koşullarından daha yıpratıcı ve zordur.) Firar edecek kişinin firar durumunda iken geçimini sağlayacağı belli bir miktar parası yoksa büyük bunalımlar ve psikolojik zorluklar yaşaması söz konusudur.
 
2- Terörle mücadele eden bu adsız kahramanlar ayrılık sonrasında çok ciddi MADDİ TAZMİNATLAR ödemektedirler.
 
3- Yeniden kamu hizmetine girmekte ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.
 
4- Toplumdan, 'Kim bilir neden atıldı?' şeklinde tecritlere maruz kalmaktadırlar.
 
5- 6 ay ile 10 ay arası bir süre cezaevinde hapis yatmaktadırlar.

Bütün karşılaşılabilecek zorlukları bile göğüslemeye karar vermiş, ülkesine, insanına başka bir iş kolunda belki daha fazla faydalı olabilecek bu subay/astsubaylar bu kez toplumsal baskılara maruz kalmaktadırlar.
 
Mecburi hizmetin kaldırıldığı durumda bu durumun Türk Silahlı Kuvvetleri’ne de faydaları olacaktır. Eğer mecburi hizmet uygulaması düzenlenir ise bu kez yönetimin, yöneticilik becerilerinin sorgulanması gündeme gelecektir. Bu da son günlerde Silahlı Kuvvetlerde ihtiyaç duyulan kalifiye yönetim kadrosunun varlığını güvence altına alacak kendi kendisini devamlı sorgulayan bir sistem anlayışının kazanılmasına yardımcı olacaktır.
 
Başka bir konu da öncelikle TSK'nin muvazzaf subay/astsubay kaynaklarına; sonra mevcut duruma bakarak bir çözüm bulmak bunu da gerek bireysel hak ve özgürlükler gerekse TSK ihtiyaçları açısından değerlendirmemiz gerektiğidir. Bu bağlamda muvazzaf bir subay en az dört sene, en fazla sekiz senelik eğitimle yetişmektedir. Astsubaylar ise çok daha kısa bir eğitimle TSK saflarına katılmaktadır. Her ne kadar yüklenmeyle kanunları kabul ettiğini kişi belirtse de mecburi hizmet süresinin icrasında bir ''uyumsuzluk'' olduğu ortadadır. 
 
·         Askeri lisede okuyup subay çıkan kişi 8
·         Sırf Harp okulunda okuyup subay çıkan kişi 4
·         Astsubay Meslek Yüksek okulunda okuyup astsubay olan kişi 2
·         Astsubay Hazırlama Okulu ile Astsubay MYO okuyup astsubay olan 5
sene eğitim almasına rağmen hepsinin mecburi hizmet süresinin on beş sene olması bir hukuki terslik olduğunun kanıtıdır. Bu konunun anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı ya da ihlali gerekçesi ile tekrar değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
Bu önemli bir konudur ve düzgün ve mantıklı çerçevede tartışılıp gerekli hukuki zemine getirilmesi gerekmektedir. 1978 mezunlarına kadar 10 sene olan mecburi hizmetin 1979'dan itibaren 15 sene olmasının hukuki zemini var mıdır? Eğitim süresine göre belirli süre mecburi hizmet veya buna uygun bir tazminat isteme hakkına TSK'nin sahip olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir. 

Ancak tazminatın yanı sıra kişilerin bir kurumdan ayrılmasının ''suç''sayılması ve bu suça ''tecilsiz'' hapis cezası verilmesi vicdanları kanatan bir durumdur. Anayasanın eşitlik eğitimini ihlal ettiği çok ciddi biçimde öne sürülebilir. Çünkü eşit şartlarda uygulama anayasanın eşitlik ilkesiyle örtüşür. Mecburi hizmetin ilk temel dayanağı ''verilen eğitim'' olduğuna göre iki senelik eğitimin yükümlülüğünün sekiz senelik eğitim yükümlülüğüne denk tutulması mantıklı değildir.

Firari bazı ordu mensuplarının mektuplarından da yola çıkarak bu derlediğimiz bu yazımızın sonunda,

bu çağrılara da kulak verilmesi dilekleriyle,

‘Firar etmek zorunda kalan bir subay’ diye kendisini tanımlayan bir okuyucumuzun şu sözleriyle meseleyi kapatıyoruz:

“…15 yıllık mecburi hizmet suresi yüzünden istemediği bir isten çıkamayan subay astsubaylar firar etmek zorunda kalıyorlar ve hayatları boyunca kaçıyorlar. 

Bu konuda gerekli hukuki düzenlemenin yapılması için kamuoyu oluşturulmasında yardımcı olmanızı bekliyorum. Bu insanlar memlekete faydalı olabilecekleri bir alanda çalışabilecekken hayatları boyunca kaçmak zorunda kalıyorlar. Teröristlere bile devlet eliyle is bulunurken bize bu muamelenin yapılması içler acısı bir durum...  (10.02.11)

 

AV. RAMAZAN KERPETEN (ramazan@kerpeten.biz , www.kerpeten.biz)


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.