Mustafa Altınsoy

Mustafa Altınsoy

Bir Anadolu İrfan Eri: Ali Sarıyer

Bir Anadolu İrfan Eri

ALİ SARIYER AMCANIN ARDINDAN

Bazı insanlar vardır, sık görmeseniz bile onlar bir kutup yıldızı gibi bir yerde dururlar. Siz onlara gerektiği zaman müracaat edersiniz veya müracaat edeceğinizi bilip ondan yardım alabilirsiniz. İşte 3 Nisan 2023 (12 Ramazan 1444) vefat eden Ali Sarıyer’de Anadolu kültürüyle yoğrulmuş kendisine müracaat edilebilecek, irfan sahibi, ticari hayatı örnek alınabilecek tecrübeli insanlardan birisiydi.

Ali Sarıyer amca, 70'li yıllarda Türkiye’de başlayan muhafazakâr siyasi hareketteki dirilişin ticaret ve sanayideki yansımasına katkı olarak kendisi gibi Anadolu irfanına sahip arkadaşlarıyla ticari işyerleri, tekstil fabrikaları ve çeşitli işletmeler kurarak sanayiyi geliştirerek imza atmaya çalışmışlardır.

Merhumun cenaze namazındaki konuşmasında Miktat Kutlu Hocamız; Peygamber Efendimiz(sav); “Dürüst bir tüccarın peygamberlerle sıddıklarla şehitlerle beraber haşr olacağını müjdelemiştir.” İnanıyoruz Ali amcamız da bu gruba dahil olan insanlardan birisidir diye vurgulamıştır.

Ali Sarıyer amca ile bundan tam 40 sene önce 1983 yılında Unkapanı’ndaki İMÇ bloklarındaki dükkanında ilk defa tanışmıştık. Ben 19 yaşında bir delikanlıyken Ali Sarıyer amcamız o zaman 40 lı yaşlarında imiş. İlk görüşmemizde oturaklı, ağırbaşlı, feleğin çemberinden geçmiş, dominant, etkin ve işini bilen beyefendi birisi olarak benim üzerimde önemli bir etki bırakmıştı. O yaşlarda bende bu kadar etki bırakmasının sebebinin feleğin çemberinden erkenden geçerek kazandığı olgunluk ve tecrübelerinden kaynaklandını şimdi daha iyi anlıyorum. İlk tanışmamızda sohbet arasında söylediği; “Adam Hacı olmaz Hacca gitmekle/ Merkep derviş olmaz tekkeye su çekmekle” özdeyişi aklımda kalan en önemli nasihatlerından birisiydi.

Ben 1979 yılında Topkapı tekstil meslek lisesinde öğrenci iken Akıncılar teşkilatı ile tanışmış bu teşkilatlar vasıtasıyla da 1980 yılı Haziran ayında Mehmet Zahit Kotku Hazretleri’ni tanımış ve onu ziyaret etme fırsatımız olmuştu. Fakülteye girdiğimde belli idealler ve hedefler doğrultusunda topluma faydalı olmak için hazırlanmış ve konsantre olmuş birisiydim. Bu birikim ve heyecanla acaba bir insana daha faydalı olabilir miyim? diye fakültede sağıma soluma bakmaya çalışıyordum.

Ali Sarıyer, kendisi tekstil tüccarı olduğu için, birinci oğlu Necmi’yi de tıp fakültesini kazanacak bir donanıma sahip olduğu halde önce Topkapı Tekstil Meslek Lisesine sonra da buranın devamı sayılan Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Tekstil Bölümünde okuması için yönlendirmiş. Diğer çocukları da tekstil ile ilgili bölümler okuyarak onlarla beraber tekstil ticareti ve sanayisi kurmayı hedeflemişler. Benim ise fıtrat olarak sosyal bilimlere daha yatkın olmama rağmen teknik bir okulda okumamı, fakültede Necmi ve onun gibi bazı arkadaşlarla tanışmak için kaderin tecellisi olarak görüyorum.

Ali amca ile fakülteden sınıf arkadaşım olan oğlu Necmi Sarıyer vasıtasıyla tanışmıştım. Necmi, zeki ve çalışkan bir arkadaş olarak sınıftaki herkesin ilgisini ve dikkatini çekiyordu. O yıllarda yurt dışından Mercedes’ten başka gelen bir de ford taunuslar vardı. Biz geçim derdiyle, burslarla uğraşırken Necmi okula o ford arabayla gelir ancak mütevazi, mütebessim, yardımsever bir görünüm sergilerdi.

Üniversitelerdeki varlıklı öğrencilerin şımarık hareketler sergilediği bir yaşta onun, varlıklı ve zeki olmasına rağmen oldukça sade, cömert, mütevazi ve çalışkan olması etrafında insanların toplanmasına sebep oluyordu. Özellikle Onun zekasından ve parasından istifade etmek isteyenler ders çalışmak bahanesiyle kafelere onunla beraber gitmek istiyorlardı.

Ben de lise yıllarından aldığım birikim ve heyecanla Necmi Sarıyer gibi birçok açıdan donanımlı bir sınıf arkadaşımı görmemezlikten gelemezdim. Necmiye’ye yakın olmak, ailesini daha yakından tanımak ve onu ileride sohbetlere götürebilmek için ondan derslerimde yardımcı olmasını istedim. Birbirimizi tanıdıkça beni evlerine de ders çalışmak için götürür, bazen beni bırakmaz misafir ederdi.

Sarıyer’deki evlerine 1983 yılında ilk defa gitmişim. Çeşitli vakıflardan aldığı burslarla okuyan bir öğrenci olarak evlerine gittiğimde, zengin, köklü ve oturaklı bir aile olduklarını daha yakından görmüş oldum. O zamanlarda buzdolapları çok yaygın olmadığı için meyveler tek çeşit alınır ve o gün tüketilirdi. Birkaç çeşit meyvenin aynı anda evde bulanabileceğini de o zaman görmüştüm.

Yıllar sonra Necmi ile dostluğumuz daha da arttı ve Necmi artık sohbetlere gelen müdavim bir arkadaş olmuştu. Tabii Ali Sarıyer ilk etapta bu durumu o yıllardaki siyasi ve toplumsal olayların endişesiyle pek hoş karşılamamıştı. Necmi’nin böyle cemiyet işleri ile uğraşmasının erken olduğunu, öncelikle okulunu bitirip işlerin başına geçerek ticaretle uğraşmasının gerektiğini düşünüyordu.

Ama daha sonraki süreçte Necmi’nin hem derslerinde iyi olması hem de Necmi’deki olumlu değişim onu memnun etmişti. Sarıyer ailesi de bu olumlu gelişmeden nasibini aldığı için Necmi’nin benimle arkadaş olmasını özellikle tavsiye etmişti. Sonra da beni her gördüğünde; ailedeki değişimlere katkımdan dolayı teşekkür ederek bana “Benim Necmi, Mustafa ve Ahmet adında üç oğlum var, yanında 4'üncüsü sensin” diye söylerdi.

1983 yılında evlerine ilk gittiğimde evlerinin yakınında cami yoktu. Namaza evden uzakta olan Sarıyer’in merkezine giderlerdi. Daha sonra evlerinin hemen yanındaki Zümrütevler Camisinin yapılmasında ve korunmasında Ali Amca öncülük yapmıştı.sariyer-001.jpg

Dedelerinin aslen Seyyid olan Musullu Adil Efendi neslinden gelip Niğde'nin Koyunlu ilçesine yerleştiklerini sık sık söylerdi. Genelde İstanbul'da yaşamasına ve Sarıyer ilçesi ile özdeşleşmesine rağmen memleketi olan Niğde ile sıla-i rahimi hiç kesmemiş, dede evini yenileyerek, yazları gittiklerinde kalacak hale getirmişlerdi. Hatta bölgenin ileri gelen insanlarıyla bir olup Birko İplik, Koyunlu Halı Fabrikası ve Yatsan Yatak Fabrikasını da kurmuşlardı.

Ali Amca Necmi Bey’in sınıf arkadaşlarına her zaman daha yakın ve müşfik bir baba edasıyla davranır, onlara nasihat ederdi. Gördüğü insan eğer alıcı ise ve iştahla dinliyorsa ona mutlaka yakın siyasi tarih ve ticaretle ilgili tecrübelerini aktarmaktan büyük zevk alır, daha bir gayretle ve samimi bir şekilde anlatırdı. Daha sonraki süreçte kendisi de Esad Coşan Hoca efendiye intisap etmiş, Esad Coşan’ın şaibeli bir trafik kazasında vefatından sonra Nurettin Coşan Efendiye intisabını devam ettirmişti. Hatta ticari işleri yoğun olmasına rağmen kendisi ve diğer iki oğluyla işlerini yürütüp Necmi Bey’i Esat Coşan Hoca efendinin özel kalem işlerini yürütmesi için uzun yıllar hizmetine vermişti.

Ali Sarıyer Amca 87 yaşında olduğu halde son ana kadar aklı başında, metanetle eskilerin ifadesiyle; “3 gün yatak 4. gün toprak” şeklinde rahat olarak vefat etti. Hatta vefatından iki gün önce hastanede ziyaretine gittiğimde “Necmicim zekâtları dağıttın mı?” diye soruyordu. Bu arada nefes sıkıntısından dolayı zorlansa bile bana yine Anadolu irfanından kıssalar, tecrübeler anlatmaya çalışıyordu. Birkaç tane kıssa anlattıktan sonra her zamanki gibi “benim 4.oğlum sensin” diye meşhur sözünü yine tekrarlamıştı.

Ali Sarıyer amcamız bulunduğu ortamda farklı olan ve farkını kendini hissettiren bir insandı. Bu dünyadan hoş bir sada ile birçok insanın dünyasında iz bırakarak, çevresindeki insanlara faydalı olarak aramızdan ayrıldı. 4 Nisan’da cenazesini Sarıyer’deki yapımına öncülük ettiği Zümrütevler Camisi’nden seçkin bir cemaatin katılımıyla kaldırdık. Mekânı cennet olsun. Mevlam cümlemizi cennetlerinde buluştursun.

09 Nisan 2023

mezar-001.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum