Erhan BAĞ
Baş Erdemsizlik
“Size kim ne derse desin, sözler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.” Dead Poets Society’ 1989
Seneler sonra anladım ve gördüm ki verdiği sözünde durmama sıklığı ve yaygınlığı toplumsal medenilik seviyemizle yakından ilişkili. Okulların bir eğitim müessesesi olmaktan vazgeçmesinden beri mi böyle olduk, yoksa yenilik ve çağ atlama diye yutturulan vahşi kapitalizmin gemi azıya aldığı zamanlarda mı böyle olduk bilemedim…
Terbiye ve/veya eğitim temelde ve normalde aile ocağında olurdu ama artık aile bu işlevini yitirdi. Aile, çevre ve çeşitli terbiye okulları toplumu korumak için bir takım vesilelerle doğal olarak kurulur, silsile halinde iş görür ve toplumu zararlı yönelişlerden koruduğu gibi en verimli bir şekilde faydalı olan yöne yönlendirirdi…
İnsanlar özünde iyi midir, kötü müdür sorusuna yıllarım ilerledikçe artık basit bir şekilde cevap vermeye başladım: “Verdiği sözü tutan insanlar iyidir, verdiği sözü unutmayan veya gereği için gayret etmeyen, önemsemeyen insan kötüdür!” İnsanların sözleri ve o sözlere yükledikleri kıymet özleridir… Bilhassa günümüzde, çoğunlukla bir güç gösterisi olarak abartılı sözler verilir ama sonra gayet normal bir şeymiş gibi sözünde durulmaz… Sözünde duran, emin insanlar günümüzde bulunmaz Hint kumaşı veya nadir bulunan ilaç gibi olmuş… Hatta bunlardaki bu yüksek erdem garip karşılanır, “zavallı enayi, sen neyin kafasını yaşıyorsun” dercesine bir bakışla yerilir bir hale gelmiş, “amacı için emniyetsizlik” mazur görülen, yüceltilen bir anlayış toplumda genel geçer bir ahlak olmuştur. Plansız hayatlar çağdaş insanı hem daha çok tüketici yapmış hem de tutamayacakları sözler verdirip güvensizlik vadilerine sürüklemiştir.
“İstiklal Şairimiz Mehmet Akif bir gün arkadaşı Eşref Edip’le öğle yemeğinde buluşmak için sözleşmişti. Eşref Edip Vaniköy’de oturuyor, kendisi Beylerbeyinde… Buluşma günü öyle bir yağmur vardı ki, tufan gibi sel oldu… Eşref Bey, Mehmet Akif’in böyle bir yağmurda gelmeyeceğini düşündüğünden hayat arkadaşına bir iki saate döneceğini söyledi ve evden çıkıp yakın bir komşuya gitti. O, evden çıktıktan bir süre sonra o şiddetli yağmura rağmen Mehmet Akif, Eşref Edip’in evine varmıştı. Eşref Bey evine döndüğünde Akif’in geldiğini, sırılsıklam olduğu halde içeriye girmediğini, ‘’selam söyle’’ diyerek yağmura aldırmadan gerisin geriye döndüğünü öğrenmişti… Eşref Bey ertesi gün kendisini bulup durumu anlatarak özür dilemek istediyse de Akif bu olaydan dolayı kırılmış ve Eşref Edip’e unutulmayacak bir cevap vermiş: “Bir söz ancak ölüm ya da ona yakın bir felaketten dolayı yerine getirilemezse mazur görülebilir!” Olaydan sonra uzun yıllar konuşmadıkları rivayet edilir…”
“Ünlü Alman düşünür Emanuel Kant, sözünde durma ile insana saygı arasında bağlantı kurar. Bu bağlantıya göre sözünde duran kişi, aynı zamanda insanı araç olarak değil amaç olarak gören, insana saygı duyan kişidir! Birisi borç para almak zorunda olduğunu görüyor; bu borcu ödeyemeyeceğini biliyor, ama belirli bir zaman sonra ödeyeceği konusunda “sağlam görünen” bir söz vermezse, ona beş para verilmeyeceğini de görüyor... Böyle bir sözü vermeyi arzu ediyor; ancak hâlâ, kendine şunu soracak kadar vicdanı vardır: Zor bir durumdan bu şekilde çıkmak vicdanen yasak ve ödeve aykırı olmayacak mıdır? Paraya ihtiyacım olduğunu düşündüğüm zaman, borç alırım ve hiç ödeyemeyeceğimi bildiğim halde, onu ödeyeceğime söz veririm. Şimdiki çıkarım benim gelecekteki bütün esenliğimle belki bağdaşır, ancak sorulacak soru şudur: Bu yaptığım doğru mudur? Kanttaki ödev ahlakı anlayışının kodlarını belirleyen ön şart iyi niyet ise birincil şart sözünde durma erdemidir.
Benzer şekilde büyük Yunanlı filozof Sokrates’in Atina yasalarına bağlılığından kaynaklanan yurtseverliğinin temelinde de insan sevgisi yatar. Hukukun oluşumundaki temel değer “tutulmak üzere söz verme”dir. Yasaların meydana getirilme aşamasında tek tek insana saygı ve sevgi vardır; bunun göstergesi sözünde durma ahlakıdır. Yasalar toplumsal sözleşme metninin parçaları olduğuna göre yasaya bağlılık sözünde durmanın bir ifadesidir. Nihai olarak erdemli duruşun cezasını idama götürülüp canıyla ödese de sonuçta Sokrates Atina yasalarına bağlı kalarak sözünde durmuş, insana saygıyla kendini gösteren insan sevgisini ortaya koymuştur.
Kimse bize “Erdemsizliklerimiz gelişmemizin ve ilerlememizin kaynağıdır” diyen kapitalist düzenin sıkı uygulandığı ülkelerden toplumsal ahlak örnekleri vermeye kalkmasın! Uzun zamandır beğenmeyip tu kaka ettiğimiz doğu medeniyetlerinin temel dinamikleri erdemler üzerine inşa edilmişken, modern zamanda “Çağdaş Küresel Medeniyet “, sisteminin devamlılığı için erdemsizliği topluma yaymak ister. Bu erdemsizliklerin başında “sözünden cayabilme becerisi” vardır!
Milletvekili olur seçmene verdiği sözü tutmaz, mesleğe başlarken ant içer mesleğin etik değerlerini unutur, işe girer imzaladığı sözleşmenin gereklerini unutur, memur olur maaşını çekmeyi unutmaz ama başlarken imzaladığı protokolü unutur, evlenir nikahtaki yeminini unutur, baba olur çocuğuna verdiği sözü unutur, randevu verir saatine riayet etmez, evi boyamak için sözleşir daha yağlı müşteri için sözünü yutar, borçla mal alır vadesini umursamaz, ev kiralar kirasını zamanında ödemez, kaporasıyla bir sipariş alır vaktinde teslim etmez, yapmayı vadettiği bir görevi yerine getirmek için çabayı unutur … Çağlar boyu insanlık ailesinin çektiği sıkıntıların altında yatan çirkin gerçek kişilerin tek tek sözlerinde durmadıkları için özlerinden uzaklaşmalarıdır. İnsan için en kıymetli şey sözdür. Söz insanı diğer yaratıklardan ayıran ana niteliktir. Sözün muhafaza edilmesi namusun muhafaza edilmesidir; söz namustur. Hiçbir şey yokken önce söz vardı; sonra insan sözü unuttu… Unuttukça insanlık özünden uzaklaştı…
Bugün yeryüzünde meydana gelen haksızlıkların ana nedeni, kuruluşunda hukukî gerekçeler bulunan organizasyonların aslında baştan itibaren verdikleri sözü yerine getirmeme üzerine kurgulanmasına dayanıyor. Anayasalar, yasalar, mevzuatlar, toplumsal sözleşmeler söz vermenin en yüksek metinleridir ama en çok onlara riayet edilmediği için açılan küçük yaralar kangren hali alıyor; toplum kokuşuyor, çürüyor, dökülüyor, güvensizlik iklimi hayatın her yanına, ilişkilerin her boyutuna, dijital küresel yapılara ve evlerin içine siniyor, hâkim oluyor…
Kişinin yapmayacağı veya yapamayacağı sözü vermesinin veya vaatte bulunmasının kötü bir şey olduğunu biliyoruz, tutulmayan sözle söz verilen kişinin zarar görmesine, o kişinin planlarının bozulmasına ve hayal kırıklığına sebep olacağını biliyoruz, verilen sözü yerine getirmenin erdemli insanın en önemli vasıflardan biri olduğunu da biliyoruz; ama hâkim sistemin her türlü çağdaş araçla pompaladığı şeylere, sözünden caymakla başlayan erdemsizliklere teslim oluyoruz. Bu durumda irade eğitimi denilen olgunun en önemli ders konusu sözünde durmaktır desek abartmış olmayız!
Her insanın toplum için bir değeri vardır. İnsana içinde yaşadığı toplumda saygın bir yer kazandıran şey, aralarında söze sadakat bulunan erdemlerle örülmüş kişiliğidir. Sözünde durmayı bir yaşam pratiği haline getiren erdemli insanlardan oluşan bir toplumun yasalarla hizaya getirilmeye ihtiyacı yoktur.
Sözün yalan olanını söyleyen, söz verdiğinde ahdine vefa göstermeyen ve kendisine bir şey emanet edildiğinde emanete hıyanet eden emniyetsiz insanların sayısı istikrarlı bir şekilde giderek artıyorsa toplumun geleceği için asıl beka meselesi budur! Sözden caymak, sözü unutmak, söze sadakatsizlik cinayet gibidir. Hak etmediği halde adil olmayan bir yolla insanın canını almak insanlık ailesini fakirleştirmektir, insanlığa ihanettir; sözünden caymak da öyle… Sözünde durmayarak bir tek insanı yıkan aslında toplumu yıkmaya kastetmiştir.
Sadık olalım, sadıklarla beraber olalım. Adamlığımız ve insanlığımız söze sadakatle orantılıyken insanlık neslinin âdem insanı olarak kalmasını sağlayacak “yüce erdem söze sadakattir!”
“…Verilen sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.” (Kur’an/ İsrâ Suresi 34)
“İnsan bir ağaca benzer; kökü ahdinde durmaktır.” (Mevlâna)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.