Haşim AKIN
Bana Bir Günlüğüne Eşlik Eder Misiniz?
Dünyayı sömürmek ve kendi emellerine göre şekillendirmek isteyen güçleri bilirsiniz. Bunlar önce silah üretirler. Silahların bir kısmını insanlara hediye(!) ederler. Onlar bunun tadına alışınca da onlara yenisini satar ve onları birbirleriyle savaştırdılar. Sadece saldıran tarafa değil, saldırılan tarafa da silah vermek gerekir. Böylece düne kadar aynı toprak üzerinde kardeşçe yaşayanlar birden düşman oluverirler. Bir kısmı bu çatışmalarda öldürülür, kalanları da böyle mülteci durumuna düşürürler. Rezil eder sonra da onlara yardım ederek gönüllerini(!) kazanırlar. Bunların iyilikleri üzerine güzellemeler yaparız. Yani celladına âşık bir toplum işte...
Bugün sizleri böylesi bir dramın merkezine davet edeceğim. Bana eşlik eder misiniz? Ben yalnız da giderim ancak belki size de lazım olabilir. Bugün Burkina Faso’da Kaya şehrine gideceğiz. Orada programlarımız var. Ülkenin kuzeydoğusundaki terör olayları nedeniyle evini, sıcak yuvasını terk edip mülteci duruma düşen insanlar var. Kaya’daki nüfus üçe katlamış durumda.
Bir kampa gidip elimizde emanet olarak bulunan kıyafetleri dağıtacağız. Zira mevsim kış ve geceleri çok soğuk... Burada 13 tane mülteci kampı olduğu bilgisi verildi bize. Valinin daha sonra söylediğine göre 102.000 insan bu kamplarda yani çadır ve benzeri namüsait şartlarda yaşıyor. Ancak 200.000 olan Kaya'nın normal nüfusu 600 000’e çıkmış. Yani mülteciliğin birinci derecede yokluk sıkıntısını çeken 102.000 insan var. Ama 300.000 kişi daha bu şehirde yaşıyor. Onlar belki akrabalarının yanında kalıyorlar. İmkânları olanlar; ev aldılar, kiraladılar, kendilerini mülteci statüsüne katmadan yaşıyorlar. Resmi kayıtlarda mülteci olarak adı geçmiyor.
Buradaki nüfus daha çok kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşuyor. Zira terör önce erkekleri hedef aldı. Yetişkin erkeklerin kimisi öldürüldü, kimisi de kaçtı veya kaçırıldı. Kaçabilenler Fildişi Sahili başta olmak üzere çevreye dağıldı. Hayatın en ağır yükü de kadınların ve yaşlıların omuzuna bindi.
Biz bir kampa gideceğimizi bekliyorduk. Bize ilin valisi rehberlik edecek. Organizeyi yapmış olmalı... Valiye “kimse evinin / çadırının önünden dışarı çıkmasın ve biz evleri / çadırları gezerek dağıtalım da izdiham olmasın” dedik. Zira corona korkusu az da olsa burada da var. Bu nedenle vali bizden maske istedi. Birkaç paket de maske almıştık. Bizde de maske var. Ancak ulaştığımız yer bir kamp falan değilmiş. Genişçe bir alan... 2000'in üzerinde kadın ve erkek toplanmış. Uzun tartışmaların sonunda 15'er kişilik gruplar halinde oturacaklar. Grubun lideri gelip kıyafetleri alacak. Orada dağıtacak. Daha sonra da her grup bir leğen getirecek ve onlara yemek vereceğiz.
Fakat gittikçe ortam karışmaya başladı. Kıyafetlerin yüzde doksanını dağıttık. Kimin kaç tane aldığını veya alamadığını bilme şansımız yok. Gelenler durmadan artıyor. Biz ayrılırken sanırım üç bini geçmişti orada bekleyen insan sayısı. Vali bu işin içinden çıkamayacağını anlayınca bize acilen oradan ayrılmayı teklif etti. Çünkü biraz sonra büyük bir güvenlik problemi de olabilir. Bize yemekleri başka bir kampta dağıtmayı önerdi. Biz de kabul ettik. Bizim için problem yok.
Başka bir kamp alanına gittik. Buraya bir yıl önce de gitmiştik. O zamanlar minik karton ve çuval eskilerinden yapılmış çadırlar vardı. Şimdi Uluslararası bir kuruluş, biraz daha insani şartlarda çadır yapıvermiş. Önce onların mülteci duruma düşmesi için çalışanlar, şimdi de çadır kurarak şefkat ve merhametini(!) göstermiş. Biz alana girdiğimizde çevrede 8-10 kişi görülüyordu. Ama biranda sayı arttı da arttı. Çocukları bir köşeye oturtalım onlara şeker ve balon dağıtalım dedik. Ama ellerinde birer tabak veya kutu alan yemek sırasına geçti. Büyük bir izdiham içinde yemekler dağıtıldı.
Kalan az bir kıyafetimiz vardı onu bir köşede uslu uslu oturan erkeklere dağıtalım dedik. Ama iki üç tanesini verdikten sonra yemek sırası bekleyen bütün kalabalık oraya hücum edince vazgeçtik. Çocuklara biraz şeker ve balon dağıttık. Yemeklerin sonuna doğru oradan ayrıldık. Büyük bir izdiham çıkmadan ayrıldık.
Vali kendi bürosuna bizi beklediğini söylediği için arkasından takip ettik. Önce çok teşekkür etti. Bu vali Müslüman bir adam olmalı. En azından ismi öyle... Daha önce burası için dertli bir yürek olarak tanımıştık kendisini. Bu sefer içimizdeki duygular değişti. “Cumartesi olmasına rağmen çalıştıklarını, bugün için herhangi bir ücret almadıklarını, hatta araçlarının benzin parası bile olmadığını” söyledi. Açıkça kendilerine de para istedi. Acındırmak için “bazen mülteciler bizden daha iyi konuma bile geliyor” dedi. Mecburen ona çok büyük olmayan bir miktar hediye vermiş olduk. Arkasından buradaki mülteciler için doktor, tedavi ve ilaç gibi tıbbi gereksinimlere ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bunun için yardım istedi. Bizde “şu anda yok olursa bakalım” diye kapattık konuyu.
Sonra yemeklerimizi pişiren kadınların olduğu eve gittik. Zira burada iki çuval pirinç ve bir ineğin kullanıldığı yemekler yapıldı. Kalabalık bir bayan grubu burada çalıştı. Teşekkür ettik ve onlara hediye vermek istedik. Kabul etmediler. Biz de bundan sevap kazanmak istiyoruz. Biz bunu Allah rızası için yaptık dediler. Hamt ederek, teşekkür ederek ayrıldık.
İnsanın içinin sızlamaması mümkün değil. Biliyorum ki dünyanın çok farklı yerlerimde benzeri manzaralar mevcut. Ancak bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.
Böylesi manzaraların yaşanmaması ve acılarını dindiren olabilmek de en büyük duamız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.