Aytekin ATASOYU
Aşk İlamıdır
Bütün bir yılın sıkıntılarının inşiraha erme zamanı olan Ramazan-ı Şerifi geride bıraktık ve bayram erdik. Bende bu yazımda siyasi değerlendirmeleri bir kenara bırakıp insanın iç dünyasına bir çeşit bayram yaşatan aşka dair bir iki şey yazmaya karar verdim.
Aşk, üzerine çok yazılıp çizilmiş bir kavramdır. ‘Aşk, kimilerine göre sıfır kilometre bir araba, kimilerine göre bol sıfırlı bir çek, kimilerine göre aynada baktığı resmi, kimilerine göre alın teri kimilerine göre ise çorak gönle düşen ve beyni kör eden bir Leyla‘nın devasa iş düşümüdür’
Tanımları daha da uzatabiliriz ama biz, aşkı aşk yapan nedir sorusuna cevap arayalım.
Ve ardı sıra Aşkı aşk yapan vuslattır deyip kendini âşık bilenlere soralım.
Derdiniz vuslata ermek mi?
Yoksa o yolda yürümek mi?
Eğer derdiniz vuslata ermekse işiniz aşkla değil maşukla. Yok, eğer derdiniz o yolda yürümekse ketmedin bütün benceleri ve bir derviş edasıyla sinenizi patlatana kadar tutun o cezbeyi, niyetinize sıhhat isteyin ve aynı istikamette ilerleyin. Vuslata ermeyi istemeyin ki hicretinizin varacağı son kapı mecnunun vardığı kapıya varsın. Sizde o kapının muhaciri olun.
Vuslata ermek aşkın intiharıdır
Aşkı, çekilen bütün sıkıntılara rağmen taze, tatlı, çekilir ve kalıcı kılan o vuslat duygusudur... Bazı âşıkların derdi maşuka kavuşmaktır... Onlar için iç dünyalarını dizayn eden bu cesim duygunun ana gayesi maşuka kavuşmaktır. Bazı âşıklar vardır ki, gerçek âşıklar onlardır. Onlar için önemli olan maşuk değil vuslattır... Çünkü onlar bilirler ki aşk vuslata ererse intihar eder ve ulvi duygular cismanileşir... Tene düşer…
Mazinin günümüze ulaştırdığı ve yarınlara taşıyacağı tüm aşklar vuslata ererek kendini katledip, intihar etmeyen aşklardır. Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi…
Yüreğindeki cızırtıyı aşk diye tarif edelere…
İnsanın gözüne giren aynı hızda gönlüne girerse göz gönlü işgal eder ve göze giren gönülde küçük bir cızırtı hâsıl eder, insanda onu aşk zanneder...
Zaman ve mekân algıları an be an gözlere çalım atmakta ve insanı sağa sola yatırmaktadır.Çalım yiyen insanda cismani duygulara ram olup kendi kendini tüketmekte böylece insanın iç âlemindeki en ulvi duygularda zail olup gitmektedir.
Bütün bunlar içerisinde aşk denen ve insanı manevi bir sekre sürükleyen o duyguyu tatmak için Kârani olmak icap eder derim ben... Kâraniolmayan bir gönül hep göze ram olur.
Bu noktada kendini âşık bilen tüm ‘ben’lere soralım;
Yüreğinizdeki cızırtımı yoksa sizi sekre sürükleyen ulvi bir volkanizma mı?
Yüreğinizde dem tutan duyguya mı ram olmaktasınız, yoksa o duyguya kaynaklık eden endama mı?
Çağımızın zaman ve mekân algıları ve bu algıların insana attığı emmare çalımların şekillendirdiği örüntüler aşk denilen ulvi duyguyu fosilleştirdi ve neredeyse ten sevdasına indirgedi, gözler gönle hükmeder oldu. Gönlün Kâraniliği silikleşti. Buda marifeti gölgelediği gibi insanı aşk zannedilen o cızırtının elinde oyuncak haline getirdi. Bu minvalde yukarıdaki soruları cevapladığımızda aslında içimizdeki duygunun bir cızırtıdan ibaret olduğunu görürüz. Vel hâsılı kelam Kârani bir gönle sahip değilseniz gönlünüzdeki gözünüzün hâsıl ettiği bir cızırtıdan ibarettir.
Sanırım doğru söylüyorlar aşk bir sudur
Su bildiğimiz gibi hidrojen ve oksijenin bileşiminden oluşmuştur... Biri yanıcıdır biri yakıcıdır... Ama gelin gör ki yanıcı ve yakıcı iki şeyden meydana gelen su ferahlatıcıdır...
Aşk ta su gibidir. Hasret ve vuslattan oluşur.Hasret bedenin mabedinde yandığı sürece vuslat oluşmaya başlar, vuslatta tüm mabedi sarıp sarmalar ve yakmaya başlar. İşte aşkta su misali bu iki çemenden oluşur... Ama aşkın kendisi ne yakıcıdır, nede yanıcıdır oda su gibi ferahlatıcıdır... Tabi onun ağırlığını kaldırabilir, onun altında pestiliniz çıkmazsa…
Gerçek âşıklar cesur olanlar değildir
Aşkı ilan edememek, maşuka melfuz olamamak çoğu zaman bir cesaretsizlik olsa da kimi zaman mahremiyeti ihlal etmeme, o mahremiyeti sığlaştırmama hassasiyetidir. Bu bir diğergamlık örneğidir. Ve aşkın ilamından daha erdemlidir. Çünkü aşkını ilam eden masumda olsa ‘ben’ sevdasındadır. Hâlbuki mahremiyeti ihlal etmeme ve mahremiyeti sığlaştırmama adına aşkını ilam etmeme, maşukun mahremiyetine gölge düşürmeme ‘ben’ sevdasından öte diğergamlıktır.
Yazının son demine notayı koymadan bir parantez açalım ve şöyle diyelim. Diğergam bir gönülle gerçek Leyla olarak Mevla’yı bilenler başta olmak üzere tüm dostların bayramını kutlarım. Umarım Ramaza-ı Şerif size diğergamlık katmış ve sizi gerçek Leyla olan Mevla’ya ulaştırmıştır...
Aytekin ATASOYU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.