Teslime Gülsen NURDOĞAN
Anneler Güzeldir amma Bazı Anneler Özeldir!
Aşağıda derc eylediğim bu yazı, merhum M. Asım Köksal Hocaefendi'nin:
"Kitabımızda kaynakları konuşturmakla yetindik.
Şahsi görüşlerimizle araya girmekten kaçındık." diyerek nitelendirdiği Peygamberimiz Aleyhisselam' ın hayatını anlatan, Hz. Muhammed ve İslâmiyet adlı kitabından alınmıştır.
M. Asım Köksal Hocaefendi bu kitabı için:
"Hayatımızın en mes’ud, en mutlu devri; her türlü güçlük ve ağırlığına rağmen, bu kitabı yazmakla geçirdiğimiz devir olmuştur. Çünkü, başından sonuna kadar, bütün bir devri, olanca çileleri ve mutlulukları ile, sevgili Peygamberimiz Aleyhisselam’ın ve ashabının yanında yaşamış gibi idik." demiş.
Ben de, bu yazıyı yazarken Halime Hatun'un cılız ve zayıf merkebinin, Peygamber Aleyhisselam’ı taşırkenki haline imrendim. Ah! dedim, ne kadar güçsüz ve hastayım!.. Onu taşıyor diye Allah, ölümsek eşeğe güç vermiş! Bunları yazdığım için ben ümmetine de güç verir mi?
Halime Hatun'un, Hz. Peygamberi ilk görüşündeki duygularını yaşadım. Bir bebek bulunduğu yeri nasıl da güzelleştirir!
Halime Hatun'un, Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın bulunduğu odaya girdiği andaki o bakışlarını ve kalbinin atışlarını… Ellerini Peygamberin göğsüne koyduğundaki annelik duygularını hissettim.
Sallallahü Aleyhi ve Sellem!...
Hz. Peygamber’in Doğumu...
Peygamberimiz Aleyhisselam Fil yılında Rebiülevvel ayının 12. Pazartesi günü tan yeri ağarırken Şı'b'daki evlerinde doğdu.
Riyaziyecilere göre doğum tarihi şemsi aylardan Nisan ayının 20'sine rastlamış, Mısırlı Mahmud Feleki Paşa da bunun, Miladi 571 yılı 20 Nisan Pazartesi gününe rastladığını hesapla doğrulamıştır.
Peygamberimiz aleyhisselamın doğduğu ev; Şı'b'da Haşim'den Abdulmuttalib'e kalan, ondan da Peygamberimiz Aleyhisselamın babası Hz. Abdullah'ın hissesine düşen ev olup "Mevlid Sokağı" diye anılan Ebu Talib Şı'b'ı Caddesi’nde, Leyl Sokağı’nda idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam’dan üç yaş büyük olan amcası Hz. Abbas da; Hz. Amine'nin bir oğlan çocuğu doğurduğu haber verilince, annesinin sabahleyin kendisinin elinden tutup oraya götürdüğünü, Peygamber Aleyhisselam’ın evlerinin ortasında yattığı yerde döşeğine ayağıyla vurduğunu, hâlâ görür gibi olduğunu ve orada bulunan kadınların kendisini onun üzerine çekip "öp kardeşini" dediklerini bildirir.
Peygamber Aleyhisselam doğarken, çocukların yere düştükleri gibi düşmemiş, ellerini yere dayamış, başını semaya kaldırmış olarak doğmuştur.
Peygamberimiz Aleyhisselam’ı, önce annesi Hz. Amine üç gün veya yedi gün emzirdi. Bundan sonra Süveybe Hatun, oğlu Mesruh ile birlikte günlerce emzirdi.
Doğumun yedinci günü dedesi Abdulmuttalib develer, davarlar kestirerek Mekke halkına üç kez yemek yedirmesini oğlu Ebu Talib'e emretti.
Ayrıca Mekke mahallelerinden her mahalleye develer kesilerek bırakıldı. Bunlardan kurtların kuşların da yemesine engel olunmadı.
Yeni doğan çocuklarını süt annelerine vermek, Kureyş ve diğer Arap eşrafının adetleri idi. Peygamberimiz Aleyhisselam'ı Süveybe Hatun'dan sonra Beni Sad b. Bekr kabilesinden Halime Hatun götürüp emzirdi.
Halime Hatun der ki:
İçinde bulunduğumuz kuraklık ve kıtlık yılında, hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Ben kır merkebimin üzerinde idim. Yanımızda yaşlı bir devemiz de bulunuyordu. Vallahi o bize bir damla süt bile vermiyordu. Fakat biz bir yağmura kavuşmayı, darlıktan kurtulmayı umup duruyorduk. Üzerinde bulunduğum arık ve zayıf merkebimin yürüyüşünün ağırlığı, arkadaşlarımın canını sıkmaya başlamıştı.
Nihayet Mekke'ye varıp emzirilecek oğlan çocukları aramaya başladık. İçimizde hiçbir kadın yoktu ki, o ona arz ve teklif edilsin de 'yetimdir' denilince onu almaktan vazgeçmiş olmasın. Çünkü bizler emzireceğimiz çocuğun babasından bahşişe kavuşmayı umuyor ve onun (Peygamber Aleyhisselam) hakkında, yetimdir. Annesi ve dedesi bize ne ihsan yapabilecek diyorduk. Bunun için hiçbirimiz emzirmek için onu almak istememiştik.
Abdulmuttalib süt annesi arayıp duruyordu.
Abdulmuttalib benimle karşılaşınca, sen kimsin, diye sordu.
Beni Sa'd'lardan bir kadınım, dedim. Abdulmuttalib gülümsedi, ne güzel ne güzel! Sa'd ve hilm iki güzel haslettir ki dünyanın hayrı da ebediyetin izzet ve şerefi de bunlardadır.
Ey Halime benim yanımda yetim bir çocuk vardır ki onu Beni Sa'd kadınlarına teklif ettim. "Biz götüreceğimiz çocuklardan yararlanmayı, onların babalarından ikram görmeyi umuyoruz." diyerek almaya yanaşmadılar. Onu sen alır mısın, belki onun yüzünden saadete mutluluğa erersin, dedi. Ben de:
Bana biraz müsaade et de kocama danışayım, dedim.
Kocamın yanına dönüp durumu haber verdim.
Mekke'de, bu yetim çocuktan başka emzirilecek çocuk yoktur. O çocuğu almamızı uygun görür müsün? Ben yurdumuza eli boş dönmek istemiyorum. Kocam:
"Bunu yapmanda bir sakınca yok. Belki Allah onun yüzünden bereket ve bolluk verir. Git onu al, dedi.
Döndüğüm zaman, Abdulmuttalib'i oturmuş, beni bekliyor buldum. Çocuğu getir, deyince yüzünde bir sevinç belirdi ve beni Amine'nin evine götürdü.
Amine bana, hoş geldin, safa geldin dedi ve beni Muhammed Aleyhisselam'ın bulunduğu odaya koydu.
Odaya girdiğim zaman o, sütten daha ak bir yün kumaşa sarılmış, altına da yeşil ipekten bir sergi serilmişti. Sırt üstü yatırılmış, mışıl mışıl uyuyor, kendisinden misk kokusu geliyordu. Sevimliliğine ve yüzünün güzelliğine hayran oldum. Uykusundan uyandırmaya kıyamadım. Ellerimi göğsünün üzerine yavaşça koyduğum zaman gülümsedi ve bana bakmak için gözlerini açtı. Hemen iki gözünün arasından öptüm ve kucağıma aldım.
Hz. Amine:
"Bana üç gece, oğlun Beni Sa'd b. Bekirlerde Ebu'z Züeyb ailesi içinde emzirilecek." dendi, dedi.
İşte bu kucağımdaki çocuğun sütbabası Ebu'z Züeyb'dir. O benim babamdır, dedim.
Halime Hatun, hatıralarını anlatmaya devamla der ki:
Ben onu, ancak başkasını bulamadığım için almıştım. Binitimin ve yolculuk eşyalarımın yanına döndüğüm ve kucağıma alıp emzirmek istediğim zaman, ona memelerimden dilediği kadar süt geldi. Süt kardeşi de birlikte kanasıya emdiler ve uyudular. Halbuki bundan önce bizim çocuk, kendisiyle birlikte bizi de hiç uyutmamıştı.
Kocam, kalkıp o yaşlı ve sütsüz devemizin yanına vardığı zaman onun da memelerinin sütle dolu olduğunu gördü. Kendisi, ondan içeceği kadar ondan süt sağıp içti. Kendisiyle birlikte ben de içtim. Her ikimiz de süte kandık ve doyduk. Bambaşka ve hayırlı bir gece geçirdik.
Sabaha çıktığımız zaman kocam bana:
Vallahi ey Halime, iyi bil ki, sen mübarek bir çocuk almış bulunuyorsun, dedi.
Vallahi ben de böyle olmasını umuyor ve diliyordum, dedim. Sonra hayvanıma bindim. Çocuğu da kucağıma aldım. Haris ise yaşlı devesinin üzerine bindi.
Sirer vadisinde yol arkadaşlarına yetiştiler. Kadınlar:
Ey Halime ne yaptın diye sordular.
Vallahi, hayrı ve bereketi en büyük olan bir çocuğu görüp aldım.
Yoksa o kucağındaki, Abdulmuttalib'in torunu mu, dediler.
Evet, dedim. Kadınlarımızdan bazılarının kıskandıklarını gördüm. Vallahi benim merkebim öyle hızlı gidiyordu ki, hepsinin önüne geçti. Kafiledekilerin merkeplerinden hiçbirisi ona yetişemediler. Nihayet kadınlar bana:
Ey Ebu Züeyb'in kızı, yazıklar olsun sana! Biraz durup bizi beklesen a! Gelirken üzerine bindiğin merkep bu değil miydi, diyerek sesleniyorlar, ben de onlara:
Evet o merkeptir, diyordum. Şaşırıyorlar ve, buna bir şey olmuş, diyorlardı.
Nihayet Beni Sad yurtlarındaki evlerimize geldik. Ben, Allah'ın yarattığı yerlerden, Beni Sad yurdundan daha kurak bir yer bulunduğunu bilmiyorum. Fakat çocuğu getirdiğimizden beri, davarlarımız akşamları karınları tok ve memeleri sütlü olarak dönüyor ve biz de onlardan süt sağıp içiyorduk. Halbuki hiç kimse davarlarından sağıp içecek bir damla süt bulamıyordu. Hatta kavmimizden çevremizde bulunanlar, çobanlarına:
Yazıklar olsun size! Ebu Züeyb'in kızının çobanı nerede yayıyor, otlatıyorsa, siz de onunla birlikte otlatıp yaysanız ya, diyerek çıkışmakta idiler. Yüce Allah bize onun (Peygamber Aleyhisselam'ın) yüzünden hayır ve bereketi artırdı, durdu.
Salat ve selam onun üzerine olsun Allah'ım. Rahmet ve bereketinden bizim üzerimize de yağdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.