Mehmet Y. ULUTAŞ
Amerikan TV Dizi Dinamikleri
Geçen sene kaleme aldığım ve sizlerle paylaştığım yazımda (https://www.habername.com/yazi-turkiyedeki-dizi-fenomeni-12768.htm ) Amerikan dizileri ile Türk dizileri arasında dağlar kadar fark olduğunu yazmış ve fakat teferruata girmemiştim. Bu yazımda bu farkların detaylarına girmek istiyorum.
Amerikan dizi endüstrisi ile film endüstrisi birbirinden ayrılır. Dizi senaristleri, yönetmenleri ve hatta oyuncuları bile ayrıdır. Dizilerde aldıkları rollerle meşhur olmuş ve ardından sinemada da meşhur olmuş aktör/aktris sayısı azdır. Will Smith, Jennifer Aniston, George Clooney ve Bruce Willis her iki platformda da başarılı olmuş istisnai örnekler olarak gösterilebilir. Bunun başlıca sebebi şu ki seyircinin uzun bir süre, her hafta görmeye alıştığı ve sevdiği bir karakteri sinemada farklı bir rolde görünce benimsemesi kolay olmuyor.
Elbette ki sinema daha büyük bütçeli ve daha çok kazandırma ihtimali olan bir sektör. Yıllar önce ‘CSI: Miami’ dizisinin yapımcısı bir radyo programında reklamlar hariç 40-43 dakika süren her bir bölümün yaklaşık 2,5-3 milyon Dolar arası bir maliyeti olduğunu söylemişti. Halbuki 100-120 dakika süren bir filmin maliyeti 200 milyon Dolar’a çıkabiliyor. O yüzden dizi oyuncuları sinemada daha çok para kazanabilmek için -bir nevi risk alarak- başarılı oldukları diziyi bırakıp filmlerde rol alıyorlar.
TV dizilerin maliyeti başarısıyla orantılı olarak artar. Diyeceksiniz ki nasıl olur; aynı set, aynı ekipman, aynı düzen gibi etmenlerin tasarruf sağlaması gerektirmez mi? Evet gerektirir ama önemli bir farkla. Başarı olan dizi ekibi her çalışan gibi zam ister. Özellikle oyuncular en çok zam isteyen ekip elemanlarıdır.
Amerikan dizi tarihi zam almadığı için işi bırakan aktörler ile doludur. Bir örnek vereyim. Meşhur “Dallas” dizisi başladığında Ceyar Yuving (J.R. Ewing) karakterini oynayan Larry Hagman aslında yardımcı roldedir. Başrol oyuncusu Bobby’dir. Ama “kötü adam” karakterini oynayan Larry Hagman o ana dek benzeri görülmemiş bir şekilde seyirci tarafından çok beğenilir. Bir süre sonra senaryolar onun başrolde olduğu şekilde yazılmaya başlanır.
Üçüncü sezon Ceyar’ın ofisinde meşhur kurşunlanma sahnesi ile biter. Tüm seyirciler merakla yeni sezonu beklemeye başlar çünkü Ceyar’ı kimin vurduğunu bilmek istiyordur. Bu meraklıların arasında Kraliçe Elizabeth bile vardır. Kraliçe o yaz İngiltere’ye bir program için gelen Larry Hagman’a bir fırsatını bulup sorar. Ama Larry ona “not even you ma’am” yani “size bile söyleyemem hanımefendi” der. Larry Hagman’ın o sırada mukavelesi bitmiştir. Şimdi tam zamanı deyip zam ister. Öyle böyle değil, aldığı paranın çok çok fazlasını ister ve yapımcılar da verir.
Türkiye’de seyrettiğimiz bir Amerikan dizisi daha vardı: CHiPS. Hani şu iki motorsikletli polisin suçluların peşinden koşturduğu dizi. O polislerden biri olan Eric Estrada dizide çok tutulur. Mukavelesi bitince ciddi bir zam ister. Yapımcılar vermez. O da işi bırakır. Yapımcılar Estrada’nın yerine bir başkasını seçip oynatır. Ama tutmaz, seyirci beğenmez, reytingler düşer. Mecburen Eric Estrada’ya istediği parayı verip geri getirirler.
Amerikan dizileri çoğunlukla ya 30 ya da 60 dakikalık bölümler halinde yayınlanır. Her bir bölümün ortalama %30’u reklamlara ayrılır. Reklamların zamanlaması ve süresi insan psikolojisine göre belirlenmiştir. Örneğin seyircinin diziye “tutulması” için ilk reklam arası geç verilir ki bu süre 9-12 dakika arasıdır. Diğer reklam araları daha kısa (5-7 dakika) tutulur. Dizi yapımcıları bölümü hazırlarken reklam dakikalarına göre senaryoyu ayarlarlar. İnsanların dikkati dağılmadan izleyebilme dinamiklerini inceleyen çeşitli psikolojik çalışmaların neticeleri birbirine o kadar benzer çıkmıştır ki farklı TV kanallarının reklama giriş dakikaları birbirleriyle örtüşür. Sanılanın aksine aralarında bir anlaşma yoktur. Dolayısıyla zapping yapsanız bile bir başka kanalda yine reklam seyredersiniz.
TV reklamları toplam 60 milyar Dolar ile reklam pastasının dörtte birini oluşturuyor. Super Bowl denilen Amerikan futbolu şampiyonluk final maçında 30 saniyelik bir reklam 6,5 milyon Dolar’a yayınlanıyor. Varın 2022 Super Bowl maçında yayınlanan 60 saniyelik Morgan Freeman’lı THY reklamı kaça malolmuş olabilir siz hesaplayın. Oskar ödülleri sırasında yayınlanan 30 saniyelik bir TV reklamının maliyeti 2 milyon Dolar’ın üzerinde. En pahalı reklamlar Perşembe ve Pazar geceleri yapılan Amerikan futbol maçlarında yayınlanıyor. Spor maçları reklamları dizi reklamlarının dört beş katı fiyata yayınlanabiliyor. Ancak dizi reklamlarının kendine özgü avantajları var. Şöyle ki dizilerde ürün yerleştirme senaryonun bir parçası olarak neredeyse kusursuz bir şekilde yapılıyor. Amerikan TV dizilerinde marka isimlerinin telafuz edilmesi veya logolarının gösterilmesinde bir sıkıntı yok.
Amerikan dizileri oyuncuların birbirleriyle uzun uzun bakıştığı, bol bol manzara gösterilen, gereksiz diyaloglarla dolu ve seyirciyi sıkan bölümler içermez. Konular 42-43 dakika içerisinde anlatılması gerektiği için hadiseler en özlü şekilde betimlenir ve bitirilir. Eğer bölüm konusu bir sonraki bölümde sonuca kavuşturulacaksa bir cliffhanger (arkası yarın) ile bitirilir.
Bizim TV dizilerimiz Latin Amerika dizilerine benziyor. Onlar da bizim gibi konuları sündürmekte çok mahir. İşbu yüzden bizim diziler Latin Amerikalılara, onlarınkiler de bizlere şirin geliyor ve izleniyor.
Hep söylerim ABD’de hayat ve iş ortamı çok hızlıdır; sistem durmayı ve dinlenmeyi kaldırmaz. İşte bu hızlı ve bence efektif sistem dizilere de yansıyor. Uzun süredir Amerika’da yaşadığım için Amerikan dizileri, hepsi değil elbette, bana daha cazip geliyor. Size Türk, Latin Amerika ve hatta Hint dizileri daha çekici gelebilir. Günün sonunda önemli olan “eğlenmek ve vakit geçirmek” olduğuna göre bu bir tercih meselesi. Hepimize iyi seyirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.