xxxx111
Ali yazar, Veli kızar
Yeni Kürt stratejisi' adıyla gündeme sokulan plan Nasrettin Hoca'nın kar helvasına döndü. Hani Hoca'nın kış günü canı helva istemiş de malzeme bulamamış; bir çanağa doldurduğu karın üzerine şerbet boca edivermiş... "Nedir bu?" diye soranlara, "Kar helvası" cevabını veriyormuş... Birinin de "Nasıl, güzel mi bari?" diye soracağı tutmuş... Hoca bu, "Vallahi, ben yaptım, ama ben de beğenmedim" cevabını vermiş...
Ak Parti'nin teşkilâttan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in "Nereden çıktığı belli olmayan bir şey. Bir bürokrat gazeteciye bir şeyler söylemiş, o da tuttuğu notlara kendi görüşlerini de ekleyip yazmış; bizim böyle bir planımız yok" dediğini duyunca aklıma Nasrettin Hoca'nın bu fıkrası geldi.
Geçen gün burada yanlışlıkla Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri olduğunu yazdığım Murat Özçelik'in doğru unvanı Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'dır. Bir önceki görevi Bağdat Büyükelçiliği olan Murat Özçelik meslekten diplomat. 'Kürt sorunu' ile yakından ilgili ve devletin kendisine verdiği görevleri yerine getirirken Türkiye adına pek çok 'ilk' onun eliyle gerçekleşmişti. Yıllar önce, 'açılım' henüz ufukta bile gözükmezken, "Bu sorun farklı yollarla çözülür" görüşünde olduğunu biliyorum.
Murat Özçelik geçen hafta bazı Ankara gazetecileriyle gruplar halinde görüşmüş ve kaynağımın bana söylediğine göre, 'yazılmaması' kaydıyla görev alanına giren değişik konularda görüşlerini paylaşmış. Her gruba birbirine yakın şeyler anlatmış besbelli. Dediğinin özeti de yazılanlar gibi: "Devlet Kandil ve İmralı'yla görüşmeyecek... Parlamentoda bulunan BDP muhatap alınacak..."
Ondan duyduklarını haberleştirenlerin, aldıkları notlara kendilerinden ekledikleri bir şey olmadığını sanıyorum. Devlet adına bir süreden beri zaten uygulanan politika bu... İmralı'yla görüşme şöyle dursun, Öcalan'la haftada bir görüşmelerine izin verilen avukatlarının önemli bir bölümü KCK davası kapsamında önce gözaltına alındı, sonra da tutuklandı. 'Oslo müzakereleri' diye ünlenen süreçte kendileriyle görüşülenler Kandil'den gelmemişlerdi zaten, Avrupa'da yaşayan kişilerdi. Yani İmralı da Kandil de devletin muhatabı değil...
Kamu Güvenliği Müsteşarı'nın "Muhatap BDP" demesi de yeni bir haber sayılmaz; 'açılım' sürecinin ilân edildiği mart 2009'dan bu yana istenen zaten o. Devlet BDP'yi muhatap almak istiyor da, isteksiz olan ve her seferinde bilinen adreslere yönlendiren BDP...
Sözün kısası, Ak Parti adına konuşan Hüseyin Çelik'in kızması için ortada bir sebep göremiyorum. 'Yazılmaması' kaydıyla anlattıklarının bir-iki gazeteci tarafından haberleştirilmesine Müsteşar kızmış mıdır? Görüşmeyi yayımlayan gazeteciler iz şaşırtma taktikleri kullanarak kuşkuyu ondan çekmeye çalışmışlardı. Yazdıklarına göre, planı 'hükümetten bir yetkili' anlatmıştı.
'Yazılmaması' istenen bilgileri gazetecilik etiğine ve kaynaklarının isteğine duydukları saygıyla haberleştirmedikleri için Müsteşar'ın görüştüğü gazetecilerden bazılarının âmirlerinden zılgıt yediğini biliyorum. İşte onların kızmaya hakları var.
Planı daha önce duymadığını ilk söyleyen 'yetkili' Hüseyin Çelik değil; haberin çıktığı gün Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da benzer bir tepki vermişti. Arınç ve Çelik gibi biri hükümetin diğeri Ak Parti'nin en önemli koltuklarında oturan iki kişinin 'habersiz' olduklarını ilân etmeleri en fazla Murat Özçelik'i şaşırtmış olmalı. Parti parti, grup grup gazetecilerle görüşmek herhalde Müsteşar Özçelik'in tek başına verdiği bir kararın uygulanması değildi. Hakan Fidan'ın başına gelen kendisini ürkütmediyse tabii...
Merak bu ya: Acaba Başbakan Tayyip Erdoğan en güvendiği bürokratını yanlarına takıp MİT'in 1 ve 2 numarasını Oslo'ya gönderirken, hükümetindeki her bakanı, partisi yöneticilerini bu konuda bilgilendirmiş miydi?
Kimse kimseye kızmasın; özellikle de 'Yazma' denileni yazanlara... Benim tahminim, o konuşma zaten "Nasıl olsa bir-ikisi yazar" beklentisiyle yapılmıştır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.