Recep KOÇAK
ALATURKA LAİKLİK
Son birkaç seçim öncesine kadar bazı partilerin seçim kampanyalarında ana malzeme “laiklik” konusu idi. Artık bu malzeme kullanılmadan da propaganda yapılabileceğini gördük. Geçmiş yıllarda bu malzemeyi tepe tepe kullananlar artık elverişli ve işe yarar bir malzeme olmadığını tecrübe ile öğrendiler.
Yaşı müsait olanlar bilirler ki neredeyse 100 yıl boyunca bu ülkede irtica tehlikesi öne sürülerek ve laikliğin elden gideceği korkusu körüklenerek zinde güçler hep göreve çağırıldı.
İşe yaradı mı peki?
Maalesef bazı dönemlerde zulüm yapmak için sıkça başvurulan ve arkasına sığınılan bir paravandı bu iki kavram. Kimilerinin işine çok yaradı.
Kısa bir süre öncesine kadar “irtica” tehlikesi öne sürülerek ve “laiklik elden gidiyor” denilerek işlenen cinayetlerin haddi hesabı yok. Yakın tarih üzerine yapılacak küçük bir araştırma ile bu konuda hayli zengin bir arşive ulaşmak mümkün.
1000 yıl süreceği hayal edilen “28 şubat süreci” şükür ki sonlandırıldı. O süreçte yaşanan acılar çoğumuzun yüreğinde hâlâ çok taze. Açılan yaralar henüz iyileşmedi. Tekrarlanmaması için gerekli dersleri çıkardığımızdan emin olmalıyız.
Habername yazar ailesinden Ahmet Türkan beyin geçtiğimiz günlerde kitapseverlerle buluşan Alaturka Laiklik kitabı malum konumuzla ilgili çarpıcı paylaşımlarla dolu. 336 sayfalık kitap Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık tarafından neşredilmiş. Kitaptaki bazı yazıları daha önce Habername’de okumuştuk. O yazılar bile kitap sayfalarında ve bir bütünlük içerisinde karşımıza çıktığında yeni bir etki gücüne kavuşuyor. Kitapta, okuyucu ile ilk defa buluşan değerlendirmeler daha önce yayınlanmış yazılardan daha fazla yer tutuyor.
Alaturka Laiklik kitabı yaşadığımız acı hatıraları tazeliyor ama bilgi, bilinç ve tecrübe kazandırıyor. Ciddi bir emek mahsulü olan bu çalışma için Ahmet beyi tebrik ediyorum. Kitapta yer verilen bilgi ve fikirlerin okuyucuların yüreğinde gerekli tesiri oluşturmasını yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Kendisi de bir 28 Şubat mağduru ve eski bir Silahlı Kuvvetler mensubu olan yazarımızın yeni kitaplarını bekliyoruz.
Kitapta nelerle karşılaşacağınıza dair ipucu olsun diye düşündüğüm iki alıntıyı dikkatlerinize sunmak istiyorum.
1.Şalcı Şöhret Ana
Gelelim içler acısı Erzurumlu Şalcı Şöhret Ana’nın hikayesine...Bir Erzurumlu olarak şapka devrimini ve Şalcı Şöhret Ana’yı çok merak etmiştim. Epeyce kitap okudum ve merakımı kısmen de olsa giderebildim. Kalbi kanatacak kadar acı olan bu konuyu Şapka Kanunu'nun yürürlüğe girdiği her Kasım ayında dile getirmeyi bir borç olarak görüyorum ...
Bu anlamsız Şapka Kanunu ve yasakları ortadan kalkana kadar ve Şalcı Şöhret Ana’nın iadeyi itibari sağlanana kadar bu yazıları yazmaya devam edeceğim. Fransızlar Jan Dark'ı ateşte yaktıktan bir yüzyıl sonra ayıbını temizlemeye çalıştılar. Onu azize ilan ettiler. Lakin bizim devrim yobazları ne zaman akıllanır bilinmez. Lakin kafalarına daima vurmak onları insanlık seviyesine getirmek gerekiyor.
Erzurum şehri kahramanlar yatağıdır. Sadece erkekleri değil kadınları da kahraman olarak yetişmiştir. Zira Rus, Balkan, 1. Cihan ve Yunan Savaşı nedeniyle çocuklar erken yaşta asker ocağına koşmuş olan kadınlara erkek gibi oturup kalkmak gereği düşmüş, bu bacılarımız birer kahraman olarak ortaya çıkmışlardır.
Nitekim 93 Harbi'nde, cephenin yarılmasını müteakip Nene Hatun önderliğinde Türk kadınları devreye girmiş, şehre saldıran Rus askerlerini erkekler gibi savaşarak geriye atmışlardı. Erzurum bu sayede işgal edilmekten kurtuldu.
Erzurum'un kara bahtına erkekleri kadar kadınları da giriftar olmuştu. Burada bahsedeceğimiz Şalcı Şöhret Ana'da tıpkı Nene Hatun gibi meşhur olmuş bir kadındı. Fakat onun meşhur olması isminden yani Şöhret adından değil, mahkeme salonunda vermiş olduğu cevaptan ve cesaretinden kaynaklanıyor. (s.73)
Eski Cumhurbaşkanı Demirel, bu kadıncağızdan bahsederek yıllarca unutulmayacak olan mahkemedeki ifadesini anlatmıştı. Şalcı Bacı'ya hâkim şapka inkılâbına karşı çıktığı bahanesi ile idam cezası verdiği vakit, son sözü olup olmadığını soruyor. Şalcı Şöhret Bacı ise tarihe geçecek şu yanıtı veriyor "Lan kavat, kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür.”
Gerçekten de siyasî bir neden yüzünden idam edilen insanların her türlüsünü tarih yazmıştır ama bir kadının idam edilmesi eşine ender rastlanan bir durum olduğu hâlde kimsenin yazmaya cesaret edemediği bir konu olup çıkmıştır.
24 Kasım 1925 günü Erzurum'da çoluk çocuk "Şapka giymek istemiyoruz.” diyerek Valilik önüne gelmiş, kendilerine bir cevap verilmeyince binayı taşa tutmuşlardı. Şehrin ileri gelenleri bu şekildeki protesto etmeyi uygun görmemiş olacak ki "Kış mevsimi geldi başımız üşüyecek, hele bir yaz gelsin ondan sonra bu işin bir çaresine bakarız.” diye orta yol bulmuşlar gösteri yapanlara engel olmaya çalışmışlardı.
Fakat memleketimizde meydana gelen birçok olayda olduğu gibi bu olayda da kışkırtıcılar devreye girmiş istenmeyen hadiselere neden olmuşlardı. Çünkü insanları idam sehpalarında sallandırarak korku salmak istiyor, dini inançlara ve insan haklarına aykırı devrimleri bu sayede yerleştireceklerini düşünüyorlardı.
İşte böyle bir zamanda yetim çocuklarına bakmak için şal örüp pazarda açtığı sergide bunları satan Şöhret isimli kadıncağıza haber verilir ve denir ki "Senin çocuklar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip çık.” Zavallı kadın Valiliğin önüne geldiğinde çocuklarını bulamaz. Zanneder ki çocuklarını tutuklamışlar. Ana şefkati ile sağ sola koşuşturmaya başlar. Bu arada bazı kamu görevlilerine yavrularını kaybetme endişesi ile bağırıp çağırmaya başlar. Ana şefkati işte hiçbir şeye benzemez, önüne gelenlere ve özellikle de şapkalı görevlilere sayıp durmuş. Bütün suçu budur. İdam edildiğine bakıp, adam öldürdüğünü zannetmeyin sakın.
Mahkeme heyeti ne ana yüreğine bakmış ne dini hassasiyetleri düşünmüş ne de galeyan hâlindeki bir kısım halkın heyecanım dikkate almıştı. Sonunda tarihe geçecek bir karar alarak bir kadını siyasî gerekçeler ileri sürerek idam etmiştir.
İlginçtir, bugün "15 Temmuz Darbesi” nedeni ile FETÖ'den yargılanan Altan Kardeşlerin (Mehmet-Ahmet) dedeleri Tatar Hasan Paşa, şehrin Müstahkem Mevki Komutanıydı. Çıkan bir kanunla fırka komutanlarına idam etme yetkisi verilmişti. Adliye Bakanı Mahmut Esat, Vali ve iki komutana yardımcı olması için İbrahim Etem adlı savcıyı da görevlendirmişti. Şimdiki olağanüstü hâl kanunu nedeni ile yeri göğü yıkanların kulakları çınlasın.
Nihayet Erzurum'da sıkıyönetim ilan edilir. Akşam namazından gün ağarıncaya kadar sokağa çıkma yasağı getirilir. Erzurum Camileri haftalarca sabah ve yatsı namazlarında kapalı kalır. Düzinelerce insan evlerinden toplanır ve idam edilir. Yakınlarını görmek isteyenler, okkalı bir dayak yedikten sonra gönderilirler. İdam edilenler şehrin meydanlarında akşama kadar sergilenirler. Teşhir edilen mazlumlara öldükten sonra da saygı gösterilmez. Tek atlı çöp arabaları bunları alarak dini merasim yapılmadan toplu mezarlara gömerler. Şalcı Bacıyı da benzer şekilde lakin kadın olduğu için bir çuvala koyup öylece asarlar. (s.75)
2.Bir hava üst çavuşun o süreçte yaşadıklarından iki sahne:
Bir başka günkü sorgulamada,
"Oğlunuzun ismi neden Hüzeyfe?" diye sordular.
Ben de "Babamın ismi” dedim.
Karşımdaki, "Hayır babanın ismi olduğundan dolayı değil sahabe ismi diye koydunuz." diyordu.
Ben, "İnanmıyorsanız nüfus cüzdanıma bakın." dedim. Yine de ısrarla "Sen, sahabe ismi olduğu için bu adı oğluna verdin." dediler.
(s.280)
“28 gün boyunca aynı sorular aynı işkenceler. Sorgulamanın sonuna doğru yalan makinası dedikleri bir cihaza bağladılar kalp ritmini ölçerek, bazı sorularımıza yalan cevap verdin dediler. Yarım gün, boyuna yalan makinasında sorgulama yapıldı.
28 günün sonunda beni bir arabayla otoyolun kenarına bırakıp gittiler.
Ben şimdi soruyorum?
Eğer suçlu isem neden beni yüksek askeri mahkemede yargılamadınız? Hakkımda bir iddia varsa mahkemede yargılardınız, suçum sabit görülürse suçun karşılığı neyse o cezayı verirdiniz.”
(s.281)
“Bu e-posta ve ekleri, e-postada gönderildiği belirtilen kişi/kişilere özel ve gizli olup; 6698 Sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve 25 Mayıs 2018 tarihli Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (“GDPR”) kapsamında kişisel veriler içerebilir. Bu e-posta ve eklerinin tarafınıza gönderim amacı ile orantılı olarak kullanılması kanuni bir zorunluluktur. E-postanın içermekte olduğu kişisel veriler; gönderim amacı dışında kullanılamaz, çoğaltılamaz, arşivlenemez, ilgili kişinin veya derneğimizin onayı olmaksızın üçüncü kişilere aktarılamaz. Kişisel verilerin gönderim amacı gerçekleştiğinde yasal süreler içerisinde tarafınızdan imha edilmesi gerekmektedir. Bu kişisel verilerin güvenliğinin sağlanması sorumluluğu tarafınıza ait olup herhangi bir ihlal halinde derneğimizin sorumluluğu bulunmamaktadır. Bu e-posta, muhatabı olmadığınız halde size ulaşmış ise, e-postayı derhal imha ederek bu durumu gecikmeksizin tarafımıza bildirmenizi rica ederiz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.