xxx444
Ahtapot'un Kolları
Ergenekon İddianamesi'nde yer alan şok edici bağlantılar, yıllardır Türkiye'nin üzerine kabus gibi çöken provokasyonların arka planını gözler önüne seriyor. Bugüne kadar yaşadığımız dört darbeyi kurgulayan Derin Yapının Ankara'daki Washington demek olduğunu algılamadan Ergenekon örgütünün ne manaya geldiğini çözebilmek mümkün değildir. Türkiye'yi perde arkasında 62 yıl boyunca bütün kurumların üzerinde bir konumda yönetmiş olan ABD-NATO'ya bağlı Gizli Devlet yapılanmasının ürettiği örgüttür, Ergenekon! Ergenekon'un sadece günümüzde değil 12 Eylül öncesi de dahil olmak üzere yıllardır birbirinden farklı grupları, hatta zıt kutuplardaki örgütleri gayri nizami harp bağlamı içinde kullanmış olduğu ortadadır. Farklı kutuplarda yer alan örgütlerin mensupları; perde arkasındakileri, büyük resmi bilmeden yıllarca kendi istikametlerinde yol alıp ideolojilerine hizmet ettiklerini sanarak, Ergenekon yapılanması ve onu imal eden Gizli Yapı tarafından yönetilmişlerdir. İddianamede ortaya konan sarsıcı ilişkiler, öteden beri vurguladığımız derin gerçekleri ispatlamaya yarıyor. Gizli tanıklardan İsmet kod adlı kişi, Susurluk kazasında ölen Çatlı'nın Özel Harp Dairesi'nin sağdaki adamı Dev-Sol örgütünün iki numarası Paşa Güven'in ise soldaki adamı olduğunu vurguluyor! İsmet 12 Eylül öncesinde terör ortamının aynı merkezden yönetildiği gerçeğine şu örnekle dikkat çekiyor: Dev-Sol'cuların kullandığı silahlarla Ülkücülerin ellerindeki silahların seri numaraları birbirini takip ederdi! Hatta Bir gün randevular karışmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılaşacak diye panik olunmuş! Gizli tanık, Abdullah Çatlı ile DHKP-C örgütünün elebaşı Dursun Karataş'ın yüz yüze görüştüklerini de söylüyor. Sabancı Suikastı tetikçisi DHKP-C militanı Mustafa Duyar ile Çatlı'nın İpekçi Suikastı'nda yardımcı oyuncu olarak istihdam ettiği Yalçın Özbey gün gelmiş Almanya'da aynı evi paylaşmışlardı, değil mi? Ne tesadüf, Susurluk'taki kazanın ardından Mercedes'in bagajında Sabancı Suikastı'na ait silah da bulunmuştu!
İddianamede Ergenekon'un terör örgütü bağlantıları sıralanırken, darbeci yapılanmanın PKK, DHKP-C, TİT, Hizbullah ve İBDA-C ile yakın ilişki içinde olduğuna dikkat çekiliyor.
60'ların ikinci yarısından itibaren deri saksıda yetiştirilen Abdullah Öcalan'ın 12 Mart döneminde sıkıyönetim mahkemesi tarafından çok az bir ceza ile kurtarılmış olduğunu hatırlıyorsunuzdur:
PKK'nın 80 öncesinde palazlandırılıp, 84'ten itibaren terör örgütü üzerinden Türkiye'ye 24 yıllık 'kanlı kabus' yaşatılmış olmasının kurgusallığı inkar edilemez bir gerçektir.
Hizbullah yapılanması da imal edilmişti. İsmi dahi özellikle seçilmişti. Gizli El temelindeki Ergenekon-Hizbullah ilişkisini gizli tanık Denizin anlattıkları da teyit ediyor:
Hizbullah militanları zamanında Jandarma Genel Komutanlığı'nda eğitilmişti.
İddianamede yer alan ifadeler, JİTEM'in kurucusu, Susurluk'un önde gelen siması, Ergenekon babası Veli Küçük'ün söz konusu tüyler ürpertici bağlantılarda önemli bir rol üstlendiğini gösteriyor.
Küçük'ün DHKP-C'ye Gazi olaylarında kahve tarattırdığı ve halkı sokaklara döken operasyonlar yaptırdığı anlatılıyor. Küçük Paşa'nın DHKP-C lideri Dursun Karataş'la da görüştüğü de Dev-Sol içinde yöneticilik yapmış bir gizli tanıkça vurgulanıyor.
İddianamede ezberleri bozan bir başka belge, dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'ın şok edici raporuyla ortaya konuluyor:
Uğur Mumcu'nun katledilmesinden on gün sonra hazırlanan raporda, suikastın CIA kontrolünde İsrailli 6 kişilik bir özel tim tarafından gerçekleştirildiği anlatılıyor.
Türkiye'yi kutuplaştıran en sarsıcı cinayetlerden biri olan ve yıllarca Dinciler yaptı diye kesin yargılarla izah edilen Mumcu Suikastı'nın faili bugüne kadar tamsekiz kez yakalanmıştı!
12 Eylül yönetimi tarafından cebine pasaport konularak yurt dışına gönderilen Abdullah Çatlı, Susurluk'taki kazada hayatını kaybederken; Mercedes'i takip ettiği kesin olan araçta Veli Küçük'ün adamları vardı.
Çatlı'nın kozmik çantasını Küçük Paşa için almışlar; kimi derin silahları da özenle Mercedes'in bagajına yerleştirmişlerdi.
Final: Darbeci Ergenekon'un üze-rine şimdiye kadar görülmemiş bir operasyonla gidiliyor olması, Gizli İktidarın Türkiye'de egemenliğini yitirdiğinin en çarpıcı göstergelerinden birisidir.