Ahmet GÜRBÜZ
Ahlak mı, Etik mi?
Ne fark eder, aynı şey değil mi?
Hayır, değil.
Anlam ve kapsam olarak birbirine çok yakın olmakla beraber aynı manada kullanılamayacak kadar da fark var bu iki terim arasında. Bu alanda kalem oynatan, fikir yürüten insanların birçoğu etikle ahlakı aynı manada kullanmaktadır maalesef. Hatta çoğunluk etik kavramını ahlaka tercih etmektedir. Oysa meselenin künhüne inenler bunun böyle olmadığını bilirler.
Etik’le ilgili üzerinde fikir birliği sağlanabilmiş bir tanım olmamakla birlikte; Yunanca “ethos-ethikos” sözcüğünden türetilmiş “töre bilimi” anlamına geldiği belirtilmektedir. Bununla birlikte; “ahlâk sistemi, ilke, insan davranışı, gelenek” kelimelerini de karşılamaktadır.
Kullanıma göre en yaygın tanımı; bireylerin gruplarla, toplumla, örgütlerle ve birbirleriyle doğru ilişkiler kurma yöntemlerini araştıran ve bunlarla ilgilenen bir disiplin dalıdır.
TDK da bu tanımı doğrular niteliktedir: “Çeşitli meslek kolları arasında tarafların uyması veya kaçınması gereken davranışlar bütünü.”
Ahlak ise daha şamil, daha köklü ve derin manalar ihtiva etmektedir. Ahlâk Arapçada “seciye, tabiat, huy” gibi manalara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. Sözlüklerde çoğunlukla insanın fizik yapısı için halk, maneviyapısı için hulk kelimelerinin kullanıldığı kaydedilir. Yaratmak manasına gelen halk ile ahlak manasına kullanılan hulk arasında sadece bir hareke, telaffuz farkı bulunmaktadır. Yani ahlak yaratılışın, fıtratın bir parçasıdır. Doğuştan gelen safiyetle gelişir. Bireyin kişilik ve kimliğinin önemli bir unsurudur. Vicdani ve uhrevi bir boyut taşır.
Ahlâkın tanımında da ahlakçıların uzlaştığı söylenemez. TDV Ansiklopedisi ahlak için; insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; bunlarla ilgili ilim dalı şeklinde bir tanımlama yapmıştır.
İslâm’da ahlâkın kaynağı Kur’an ve sünnete dayanmaktadır. Hz. Aişe (r.a) bir soru üzerine Peygamber (s.a.v)’in ahlâkınınKur’an ahlâkı olduğunu belirtmiştir. İslami disiplinler arasında sadece ruh terbiyesi ve ahlaki terakki ile meşgul olan bir ilim dalı vardır; tasavvuf. Ebü’l-Hasan en-Nûrî’ye göre tasavvuf; “ne birtakım merasimler, ne de bir bilgi yığınıdır; aksine tasavvuf yalnızca ahlâktır.”
Tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere, etik daha çok iş hayatı içerisindeki davranış biçimlerini inceleyen nazari bir disiplin, ahlak ise ibadetten sosyal hayata gündelik hayatın her alanında karşımıza çıkan hem teorik hem pratik bir olgudur. Etik değerler kişiden kişiye, toplumdan topluma değişkenlik gösteren, göreceli (Rölativizm) bir seyir izlerken, ahlak evrenselliği ve muhafazakâr karakteristiği ile dikkat çekmektedir.
Sanayi devrimiyle, her şeyin içinin boşaltılıp metalaştığı bir dönemde, etik de gerekli evrimi sağlamış; meslek etiği, işletme etiği, ticaret etiği gibi normlara bürünerek tamamen patronların emrine girmiştir. Ahlak ise özellikle İslam toplumlarında otokontrol görevini ifa etmeye, birey ve toplumun huzuru için varlık mücadelesini sürdürmeye devam ediyor.
Efendim gelelim sadede. “Kamus namustur.” der üstad Cemil Meriç, ve şöyle devam eder: “Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla. Kamusa uzanan el namusa uzanmıştır.”
Kelimeler, kavramlar düşünce dünyamızın anahtarlarıdır, kilit taşlarıdır. Mefkûre binamızın tuğlalarıdır. Onlarla top gibi oynayamaz, sakız gibi çiğneyemez, kafamıza estiği gibi tepe tepe kullanamayız. Dil kültürün kılıfıdır, medeniyetin cevheridir. “Dil cemiyetle beraber yürür. Cemiyeti de dili de ayakta tutan geleneklerdir. Dil gölgesidir cemiyetin.” (C.Meriç, Jurnal)
Kendi zihin dünyamızı boşaltıp, yerine batının değer yargılarını ikame ederek, batılı gibi düşünmeye, batılı gibi hareket etmeye, batılı gibi hissetmeye ve sonunda batılı gibi ahkâm kesmeye başlıyoruz. Bundan dolayıdır ki, gözümüzün önünde cereyan eden ahlaki cinayetlere sadece bakıp geçiyoruz.
Ee ne var bunda, yüzyıldır bunun için mücadele vermiyor muyuz, muasır medeniyetin yolu buradan geçmiyor mu?Bütün devrimlerin içinde harf devriminin özel yerinin önemi şimdi daha iyi anlaşılıyor.
“O (nefsi)ni (günahlardan) tertemiz yapan, muhakkak kurtulup umduğuna ermiştir. Onu (günahlarla) örtüp gömen de elbette ziyana uğramıştır.”(91/9-10).
“Ne irfandır ahlâka yükseklik veren, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.” (M.Akif/Safahat)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.