Haşim AKIN
Ah Bu Öğretmeler!
Bazı mesleklerin kendilerine göre ilginç hastalıkları vardır. Her meslek, kendi meslek hastalığı ve teşhisini kendisi söylesin. Ben tüm meslek gruplarına avukatlık yapamam. Ama otuz yılı bulan öğretmenlik hayatımda bizim de bazı takıntılarımız var elbette. Müsaadenizle birkaçını sıralayayım.
- Ayrıntılara takılmayı severiz.
- Çocuklara karşı ayrı bir hassasiyet ve şefkatimiz olur.
- Bir şeyi anlatırken bazen “bizi de mi öğrenci sandın da bu kadar ince anlattın” derler. Anlaşılabilmeyi severiz.
- Birisiyle konuşurken onun yüzüne bakmayı tercih ederiz ve bizi dinleyenlerin de bize bakmalarını arzu ederiz.
- Bizi dinlerken başka şeylerle meşgul olmaları çok da hoşumuza gitmez ve dikkatimizi dağıtır.
- “Ben konuşur ve anlatırım. İsteyen anlar, istemeyen de anlamaz...” diyemeyiz. Anladım deyinceye kadar tekrar etmeyi severiz.
- Bir okulun önünden geçerken zil sesini ve çocuk cıvıltısı duymak bize ayrı bir lezzet verir.
- Başka bir şehirde hatta yeni bir ülkede bile bir okul bahçesi ve öğrenci grupları dikkatimizi çeker. Kısa bir süre bile olsa onlara bakmadan geçemeyiz.
Bunları daha da uzatmak mümkün elbette... Amacım bu meslek hastalıklarını gündeme taşıyarak kendimize ve meslektaşlarıma acındırmak değildir. Zira kimsenin acımasına da ihtiyacımız yok. Hayatın ev zevkli tarafı nedir bilir misiniz? Yıllar sonra sizin belki adını unuttuğunuz bir öğrencinizin size ulaşması ve geçmişi yâd etmesidir. Nadir de olsa, okuduğu okulda bir öğretmene kızdığı için o okuldan gelen işleri en sona bırakan ilginç tipleri de görmek mükün. Elazığ İmam Hatip Lisesinde bizim maaş ve ödemelerimiz hep geç gelirdi. Oradaki bir memur, yıllar önce okuduğu okulda kızdığı bir hocasından intikam alıyormuş. Bu da oluyor.
Asıl konuya gelmem lazım. Geçen günlerde Pandemi dönemi ve uzaktan eğitim konusu ele alınırken maksadı aşan mı yoksa maksada taşan mı bir ifade oldu bilemem ama bu gündeme düştü ve rahatsız etti. Bu salgın döneminde çalışmayan veya kısmi çalışan bir çok kurum ve meslek var. Sadece öğretmenlerin rahata alıştığını düşünmek insaf ölçüsünü aşmaz mı? Okulların açılmasını arzu ederken bir cümleyle bile olsa bir meslek erbabını incitmeye gerek de yok.
Herkesin kendine özgü siyasi veya ekonomik hesabı olabilir. Bunu anlarım. Ancak bu hesap üzerinden birilerine saldırmak için başkalarını kullanma ahlaksızlığına düşmemeli... Evinde ders işlemek zorunda olan öğretmen de bundan memnun değil ve bunun seçimi de değil.
Pandemi dönemi, ailelere öğretmenliğin ne denli zor olduğunu ve çocuklara sahip çıkmanın meşakkatini tattırdı. Bulunduğum tüm imkân ve mekânlarda beni dinleyecek tek bir kişinin olması ve onlara inandığım güzellikleri anlatmanın mutluluğunu o bilemez. Bizim için her sınıf kapısı birer mabet kapısı gibidir. Orada söylenecek her cümle de birer cennet biletidir. Ülkem ve milletimin kadim değerleri adına atılan tohumlardır.
Her meslek erbabı içinde az da olsa bu işe hakkını vermeyen/ veremeyen de olabilir. Böylesi az örnekler üzerinden geneli yaralamak akıllı adamların işi değildir.
Biz öğretmenler eskiden sadece öğrencilerle uğraşırdık. Öğrenci velileri “öğretmen yapmışsa doğrudur” diye yaklaşırdı. Şimdi veliler aşırı korumacılık hastalığında ve bazen engel olacak düzeyde yanımızdalar. Ama bir de buna hariçten gazel okuyan ve “kuyuya taş atanlar” çıktılar.
Bendeniz, pandemi döneminin sıkıntılarını Burkina Faso’da daha rahat bir ortamda karşıladım. Bu nedenle ekran başında ders işleme ve onları düne kadar “Aman uzak durun!” dediğimiz dijital ortama çağırmanın zorluğunu yaşamadım. Ancak bunu hissedebiliyorum.
- Onlar derse hazırlıklı gitmenin gerekliliğini ve zorluğunu bilmezler.
- Dışarda başına ne gelirse gelsin psikolojisi ne kadar bozuk ve gergin oluşa olsun gene de derse gülümseyerek girmenin mecburiyetini idrak edemezler.
- Söylenen cümlenin akşam onlarca eve ulaşacağını ve bu nedenle son derece hassas olunması gerektiğini onlar hissedemezler.
- Aynı ortamda birçok farklı özellikteki aileden gelen, birbirinden bağımsız ve değişik özelliklerle yetişmiş çocukları tutmanın yükünü hiç görmezler.
- Ağlayan bir çocuğun gözyaşını silmek onlara yaraşmaz.
- Onların hepsini içine alabilecek bir yürek lazım. O da sizde bulunmaz. Gidin başka didişmelerinden kendinize ekmek arayın. Bizi bize bırakın...
Son bir fıkra anlatayım. Belki anlayan çıkar. İki kör beraberce köfte yiyormuş. Birisi diğer arkadaşına bağırıp çağırmaya başlamış: “Neden köfteleri çifter yiyorsun. Şunları tek tek yesen olmaz mı?” Arkadaşı şaşırmış ve cevap vermiş: “Ben hiç öyle yapmadım. Lakin anlamadığım bir şey var. Farz etki ben köfteyi çift yemiş olsaydım bunu sen nasıl görecektin? İkimizin de gözleri görmüyor.” Cevap mı? Tam bizim saldırganın modu: “Ben öyle yiyorum da ondan dedim...”
(Size alışık olmadığınız türden bir sınıf ve orada tohum eken bir öğretmen modeli izleteyim.)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.