Zalime karşı mazlumdan yana
MAZLUMDER Ankara Şube Başkanı Üstün Bol ile gündemi meşgul eden konuları görüştük.
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, 28 Ocak 1991 tarihinde 54 kişi tarafından kuruldu. Daha çok MAZLUMDER kısa adıyla tanınmaktadır. Devletten ve siyasal parti ve gruplardan bağımsız çalışan bir insan hakları örgütü olan MAZLUMDER, insan haklarını hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanlar için çifte standartsız bir temelde savunmaya kararlı bir grup insanın ortak girişimi olarak doğdu. MAZLUMDER, Türkiye içinde ve dışında insan hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi; her türlü insan hakları ihlallerinin son bulması için çalışmaktadır.
Derneğin Ankara Şube Başkanlığını Üstün Bol yürütmektedir. İnsan ve Tüketici Hakları aktivisti olan Bol habername’nin sorularını cevaplandırdı.
İşte o söyleşi:
- Türkiye’de yasakçılar eliyle sürdürülen başörtüsü yasağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de başörtüsü yasağı yok! Önce herkes bunu kabul edecek. İttihat ve terakki artıklarının keyfi ve yobazca uygulamaları var. Bu yobazlığı sindiren ve içselleştiren Müslümanların yaşadığı bir ülke Türkiye... Ve bu içselleştirme yüzünden bir üçüncü dünya ülkesi ve üçüncü dünya toplumu bu toplum ve ülke. Yasakçı yobazlar küçük bir azınlık sorun çoğunluk olan, teslimiyetçi Müslümanlarda...
- Hükümetin başlattığı Kürt açılımı hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kürt açılımı olarak başlayan sonra demokratik açılıma ardından da milli birlik projesi adını alan süreç geç kalınmış olsa bile son derece olumlu. Ancak sorun şu ki bu adım atılmışken sadece Kürt sorunuyla sınırlı bir açılım diğer "ötekiler"i tedirgin edecektir. Bu nedenle bu fırsat yakalanmışken bütün ötekiler için genişletilmelidir açılım paketi. Dini özgürlükler, kültürel haklar, sosyal haklar herkes için adalet tesis edecek şekilde düzenlenmelidir. Barış toplumun bütün kesimleriyle kucaklaşarak ancak bu şekilde sağlanabilir. Bununla birlikte tarihi bir fırsat yakalanmışken sınırdan giriş yaparak teslim olan 34 örgüt mensubuna ve onların karşılanma şekline yönelik tepkileri de asgaride tutmak ve sürece zarar vermemek esastır. Keşke Türk ırkçılığını azdırmaya yönelik, "zafer kazanmış ordu" süsü verilmiş şovlara girilmeseydi. Ama oldu. Aklı selim sahiplerine düşen barış için, daha fazla kan dökülmemesi için kan davalarını biriktirmek değil, zorda olsa içine gömmektir. Bunca yıldan sonra devletin kendisiyle hesaplaşması ve yanlış yaptığını kabul etmesidir bu...
- Ortaya çıkan kaos eylemi planı hakkında neler söylemek istersiniz?
Türkiye normalleşmek zorunda. Asker istese de istemese de bu olacak. Ordu, asker normal ülkelerde olduğu gibi siyaset alanının dışına çıkacak. Hem de seve seve! Bu belki biraz zaman alacak, bir takım çevreler direnecekler. Tıpkı dış işleri bakanının Kuzey Irak ziyareti sırasında Türk ordusunun Kuzey Irak’a topçu ateşi açması gibi skandalla da göreceğiz. Ama herkes yerini bilecek, bilmeyenler öğrenecek. Ortaya çıkarılan eylem planı ile ilgili bundan sonra ne yapılacağı önemli. Anlaşılıyor ki genelkurmayın en üstlerinin haberdar olduğu bir plan bu. Ve hatta bizzat en üst düzey rütbeli askeri memurlar tarafından hazırlatılan bir plan. Bu planı bir "kâğıt parçası" iken savunan kadro artık gereğini yapmalı. Eğer onlar yapmazsa başbakan gereğini yapmalı. Bu hem ordunun itibarını kurtarmak için gerekli hem de hukukun herkesin için olduğunu ispat etmek için elzem. Eğer değilse birileri kendi hukukunu ihdas ediyor ve bunu yaparken gerçek hukuka tecavüz ediyorsa üstelik bu tecavüzü hepimizin gözünün içine baka baka ve saklama ihtiyacı hissetmeden yapıyorsa tıpkı bundan önce Şemdinli de, andıç olayında dağlıca da olduğu gibi... Daha çok çekeceğiz demektir.
- İsrail’in politikaları ve Mescid-i Aksa’da yaşanan olaylar hakkında MAZLUMDER’in bakışı nedir?
Ortadoğu ve bütün dünya İsrail sorunuyla yüzleşiyor. Artık dünyanın her yerinde İsrail’e karşı sesler yükseliyor. Halklardan değil, devletlerden söz ediyorum. Ortadoğu dünyanın merkezi ve hiç kimse enerji yolları üzerinde yer altı kaynaklarının üzerinde gerilim istemiyor. Mevcut İsrail yönetimi bunlardan önceki yönetimde olduğu gibi şiddet yolunu benimsiyor ve kendi mezarını kazıyor. Her şeyden önce Kudüs ve Filistin ümmetin mülküdür. Adına İsrail denen şebeke ya seve seve işgal ettiği bütün Filistin topraklarından defolup gidecek ya da seve seve defolup gidecek. Bir üçüncü yol yok. İsrailli bu yokoluştan ne Amerika, ne ördüğü duvarlar, ne üstün teknoloji silahları kurtaramayacak. Dünya İsrail denen habis urdan kurtulmak zorunda...
- Türkiye’de başlayan “yargıda reform” sürecini destekliyor musunuz?
Yargıda reformun 2 ayağı olmalı. Birincisi askeri yargının ordu içi disiplin mahkemelerine dönmesi, diğeri ise yargının yapısal reorganizasyonu… Şimdiye kadar her ikisinde de atılmış somut bir adım yok. Türkiye’de yargı aşırı politize olmuş durumda Yargıtay ve Danıştay’da kilitlenmiş durumda. HSYK'da yaşadığımız krizi unutmayın. Bu kadar politize olmuş ve verdiği kararlarla taraflılığı tescillenmiş bir yargı yapısıyla daha fazla gidilemez. Meclisin yasama yetkisini bile gasp edebilen bir yargıcı cumhuriyetinde yaşıyoruz. Politize yargıcılar da politize yargı cumhuriyeti de bu ülke için artık fazla...
Daha fazla gecikmeden hem yargıda çift başlılıktan hem de yaptıklarından sorumsuz yargıcı yükünden kurtulmalı bu ülke.
Kaynak: