Ümmete doğru yola çıkma zamanı
‘O güzelim İslâm şehirleri, Şam, İsfahan, Bosna, Endülüs, Bağdat, Afrika bizi bekliyor. Yürek coğrafyamızda yaşayan insanların gözleri artık yollarda kalmasın.’
Genç Doku dergisi, Gerçek Hayat Ortadoğu temsilcisi Âdem Özköse ile bir söyleşi gerçekleştirmiş. İşte, Özköse’nin savaş muhabirliğine, güzel şehirlere, seyahate dair söyledikleri:
Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
1978 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğdum. Terme Ahmet Bey Köyü Kur’an Kursu’nda hafızlık yaptım. Önce Çarşamba İmam Hatip Lisesi’nde, daha sonra da Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde okudum. Gazeteciliğe 2004 yılında Vakit gazetesinde başladım. İki buçuk yıl Vakit’te dış haberler muhabirliği görevini yürüttüm. Irak, Afganistan, Lübnan, Filistin, Patani, Darfur, Keşmir gibi dünyanın birçok savaş ve kriz bölgesinde bulundum ve bu bölgelerde savaş muhabirliği yaptım. Ayrıca Sudan, Nijer, Ürdün, İran, Mısır, Pakistan, Bosna, Tayland, Malezya ve Burma gibi ülkelere uzun gezilere çıktım. Yaklaşık üç yıldır da Suriye’nin başkenti Şam’da yaşıyorum ve Gerçek Hayat dergisinin Ortadoğu Temsilciliği’ni yürütüyorum.
Sizce ‘gezmek’ ne demektir? Amacı ne olmalıdır?
Dünyayı bir kitaba benzetirsek, insan geziler vasıtasıyla bu kitabın sayfalarını tek tek çevirme imkânı bulur. Ben gezmeyi, salt bir yerleri görmek olarak algılamıyorum.
Gezerek kendimi, insanları, hayatı anlamaya çalışıyorum. Zihnimdeki soruların çoğu, çıktığım uzun gezilerde cevap bulur ve her seyahatim sonrası onlarca kitap okumuş gibi bir duyguya kapılırım. Gezmenin benim için bir başka anlamı da dünyayı, yürek coğrafyamızı keşfetmek; aynı dini, aynı duyguyu, aynı kalbi taşıdığımız insanlarla bir araya gelmek, onlarla dertleşmek, aynı safta namaz kılmak ve dillerimiz, renklerimiz farklı da olsa aşk ve muhabbetle kucaklaşmak, birbirimizle musafaha yapmaktır.
Uzaklarda, dünyanın bambaşka diyarlarındaki ümmetin çocuklarına doğru sefere çıkmanın hazzını, mutluluğunu inanın hiçbir şeye değişmem. Geziler insana birçok şey öğretir, insanın dünyaya bakışını, ufkunu genişletir. Bütün bunlara katılıyorum. Fakat benim için sefere çıkmak, yollara düşmek daha çok aziz İslâm milletinin güzel evlatlarını, kardeşlerimizi ziyaret etmek anlamına geliyor. Bundan dolayı her seyahate çıkışımda heyecanlanırım, neşelenirim ve kalbim büyük bir şevkle coşar.
Yeni bir yere gideceğiniz zaman herhangi bir ön çalışma yapar mısınız? Bunlar nelerdir?
Haftalar öncesinden gideceğim yeri adeta yaşamaya başlarım. Gideceğim yerle ilgili daha önce yazılan yazıları okurum, fotoğraflara bakarım, haritaları karıştırırım, ziyaret edeceğim adamları belirlerim, hayal kurarım, hatta gideceğim yerleri bazen rüyamda gördüğüm bile olur. Bir şehri, bir ülkeyi ne kadar çok kendi iç dünyanızda yaşarsanız, hissederseniz; o şehir, o ülke kendini size o kadar çok verir. Gezmek, değer verilmek ve ciddiye alınmak isteyen bir eylemdir diye düşünüyorum.
Gezdiğiniz yerlerde sizi en çok etkileyen ne oldu? Ya da halen unutamadığınız bir hatıranız?
Her seyahate çıktığımda geriye birçok anıyla dönüyorum ve bu anıları kimi zaman yazarak, kimi zaman anlatarak insanlarla paylaşıyorum. Kimi zaman da kalbimin bir köşesinde saklıyorum. Özellikle savaşlara iştirak ettiğimde, savaş muhabirliği yaptığımda yaşadıklarımı, gördüklerimi aylarca unutamıyorum.
Gazze savaşı birkaç gün önce sona ermişti. Fotoğraf çekmek ve insanlarla sohbet etmek için Gazze sokaklarında tek başıma dolaşıyordum. Gözlerim bir ara kumlar üzerinde neşeyle oynayan bir grup çocuğa takıldı. Çocuklara doğru yöneldim ve fotoğraf makinemi çantamdan çıkardım. Tam bu sırada 4-5 yaşlarındaki bir kız çocuğuyla göz göze geldik. Yüzü korkudan sapsarı kesilen kız çocuğu birden “Anne! Anne!” diye bağırarak koşmaya başladı. Küçük kız koşarken iki kulağını da parmaklarıyla kapatmaya çalışıyor ve öyle hızlı koşuyordu ki terlikleri ayağından fırladı. Küçük kızın korku dolu bir sesle “Anne! Anne!” diye bağırması kulaklarımın içini kapladı ve 5-10 saniye kadar olduğum yerde donup kaldım. Küçük kızın günlerce süren bombardımanın ve kurşun seslerinin etkisiyle fotoğraf makinemi silah sandığını ve o berbat sesleri bir daha duymamak için kulaklarını kapadığını fark ettim. Dakikalar geçtikten sonra küçük kız sokağın başında tekrar göründü. Ürkek bakışlarla yanıma doğru geldi. Fotoğraf makinemi silah sanıp korkuya kapılan Gazzeli küçük Hena’nın o korku dolu bakışları şu an bile sık sık gözümün önüne geliyor.
Yeni gittiğiniz bir yerde nereleri gezdiğinizde o şehri gezdiğinize kani olursunuz?
Gezerken insanlarla diyalog kurmayı, onlarla oturup çay içmeyi, gezeceğim şehri orada yaşayan biriyle dolaşmayı daha çok seviyorum. Şehir insanla güzel, insanla anlamlıdır. İnsana dokunulmadan, insanlarla tokalaşmadan yapılan geziler bana çok da cazip gelmiyor. Gittiğim yerlerde insanları ne kadar çok hissedersem, insanlarla ne kadar çok muhabbet edersem o denli kendimi mutlu hissediyorum. Bir şehre gittiğimde önce İslâm medeniyetine ait izleri bulmaya çalışıyorum. Camileri, türbeleri, tarihî çarşı ve sokakları, saat kulelerini, meydanları ziyaret ediyorum. Şehri doya doya yaşamak ve anlamak için sadece bir yerden değil; farklı yerlerden fotoğraf almaya, farklı yerleri gezmeye çalışıyorum. Her şehrin kendine ait bir kokusu ve müziği vardır. O kokuyu, o müziği hissettiğim andan itibaren kendimi o şehri gezmiş sayıyorum.
İstanbul’da yaşamasaydınız Türkiye’de veya yurtdışında hangi şehirde yaşamak isterdiniz?
Şam’ı, Kudüs’ü, Bosna’yı, İsfahan’ı ve Gazze’yi çok seviyorum. Üç yıldır büyük bir zevkle Şam’da yaşıyorum. Şam’ı İstanbul’dan, Konya’dan, Bursa’dan, Samsun’dan ayırmıyorum ve Türkiye’nin, Anadolu topraklarının bir devamı olarak görüyorum. Kudüs benim için Mescid-i Aksa’dır, Bosna zarafet ve güzelliktir, İsfahan şimdiye kadar yazılmış şiirlerin en güzeli, Gazze de direnişin ve onurun başkentidir. Mîsak-ı Millî denen masala asla inanmıyorum ve müslümanların aralarında sınırların, hudutların olmasına fena halde öfkeleniyorum. İnşaâllah bir gün müslümanların arasındaki bu sınırlar paramparça olacak ve İslam şehirlerinin, ülkelerinin burçlarında İttihad-i İslam bayrağı dalgalanacak. Bu günleri görmeyi bırakın, hayalini kurmak bile ne güzel. Hayatımın bir kısmını İstanbul’da, bir kısmını da Şam’da geçirdim. Aynı şekilde Kudüs, Bosna, İsfahan ve Gazze’de de yaşamak isterim.
Halen gidemeyip gitmek istediğiniz şehirler var mı?
Kudüs’e, Nepal’e, Arakan’a, Moro’ya, Brezilya’ya, Şili’ye, Fas’a, İspanya’ya, Yemen’e, Paris’e, Sri Lanka’ya, Kamerun’a, Bolivya’ya, Güney Afrika’ya gitmeyi acilen istiyorum. Elimde imkân olsa inanın bütün dünyayı gezmek; dünyanın her yerindeki müslümanları, ümmetimizin her ferdini ziyaret etmek isterim. İnsan ümmete doğru sefere çıktığında müslüman olmanın onurunu, güzelliğini, heyecanını doya doya yaşıyor.
Genç kardeşlerimize gezi konusunda neler tavsiye edersiniz?
Arkadaşlar, kardeşlerim! İslâm Medeniyeti’ni, İslâm Ümmetini, kendinizi, tarihinizi, sanatınızı, kardeşlerinizi keşfetmek için düşün yollara. O güzelim İslâm şehirleri, Şam, İsfahan, Bosna, Endülüs, Bağdat, Afrika bizi bekliyor. Yürek coğrafyamızda yaşayan insanların gözleri artık yollarda kalmasın. Ruhumuzu, kalbimizi, kollarımızı kardeşlerimize, ümmetimize doğru açalım. Bize yıllarca Mîsak-ı Millî sınırlarından bahsederek büyük bir yalan söylediler, masallar anlattılar. İnandığımız din bize dünyanın dört bir yanında çok güzel kardeşler edinmemizi sağlıyor. Buna şükür ve hamd edelim ve yollara düşerek bunun tadını çıkaralım. Şimdi Evliya Çelebi, İbn Battuta olma zamanı. Şimdi küçük bir dünya haritası ve sırt çantası alıp ümmetimize doğru sefere çıkmanın zamanı. Şimdi müslümanları birbirinden ayıran bu kahrolası sınırları, hudutları yıkmanın zamanı. Unutmayalım ki bütün mesele yola çıkmaktır. Yola çıkıldığında yollar, engeller bir şekilde aşılır.
Yapılan gezilerin İslâm kardeşliğine katkısı konusunda sizler ne dersiniz?
İttihad-i İslam’ı, İslam Birliği’ni, İslam kardeşliğini yeniden tesis edebilmemiz için en çok bu gezilere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. İslam ülkelerine yapılacak her sefer yeni bir arkadaşımızın, gencimizin daha İttihad-ı İslam davasına gönül vermesine, İttihad-ı İslam davasının askeri olmasına neden olacaktır. İslam Medeniyeti’nin şehirlerini gide-gele su yoluna çevirmeliyiz. Dünyayı gezdikçe, dünya düslümanlarını ziyaret ettikçe İslâm Ümmetini bölenlere, bizi birbirimizden ayıranlara lanet okuyacak, beddua edeceğiz. Bundan eminim.
dunyabizim