Türkiye'de Şu an abdestli kapitalizm var
Ulvi Alacakaptan, hem Müslüman camiaya hem de Sol'a eleştirilerini ve kırgınlıklarını yer aldığı çok geniş ve çarpıcı açıklamalar yaptı.
Tiyatroya ilginiz ve başlama serüveniniz nasıl gelişti?
Ben babaannem yetiştirdi ve evimizin karşısında tiyatro vardı hep tiyatronun içindeydim. Büyük dayım Muammer Karaca’nın kulislerinde büyüdüm. Tiyatro aşığı babam derslerim kötü gittiğinde bana adam mı olacaksın yoksa seni Muammer’in eline vereyim tiyatrocu mu yapsın diye sorduğunda çok kızardım. İyi olan bütün özelliklerimi babaannemden almışımdır. Hayatta kimseden torpil almadım. Birisi bana yağ çekmeye başladığı zaman hemen etrafımdan uzaklaştırırım. İşimle ilgili çok huysuz ve titizimdir. Maalesef bu yüzden çok acı çekiyorum. Çünkü bizim ülkemizde bu tür tiyatro etkinlikleri ne biliniyor nede saygı görüyor. Senelerce vakıfların, partilerin ve belediyelerin programlarında tiyatro oynadığım zamanlarda benim oyunumdan çok bayrağımı nereye asabilirim derdine düşerek bunu dekorum ortasına asmaya çalışıyorlar. Sahne de bunlara karşıyım çünkü orası dekordur. Ben Türk bayrağı bile astırmıyorum. Yakışık almaz. Bu konularda ve oyuncuların vaktinde gidip gelmesi konusunda çok titizimdir bu bana babaannemden kalmıştır. Onunla zamanında gidilmesi gereken bir yere üç saat öncesinden çıktığımız olurdu. Belki de aldığım Alman eğitiminin verdiği bir disiplin ve hassasiyettir. Türkiye’de en çok çarçur edilen şey zamandır. Siyasi liderler her konuda fikir belirtiyorlar ama hayatta geri alamayacağımız zaman konusuna nedense hiç değinmiyorlar.
MÜSLÜMANLIKTA TİYATROYU BAĞDAŞTIRAMAMIŞTIM
Bir dönem tiyatroyu bırakma kararı aldım çünkü Müslüman gibi yaşamaya kalktıktan sonra tiyatroda yaşantıma bağdaşır şeyler gelmemişti. Başka işler yapmaya karar verdim ve kırtasiye dükkânı açmıştım. Sonrasında tıpta okuyan bir arkadaşım geldi yanıma ve İbrahim Sadri’den bahsetti, düğünlerde skeçler oynuyor sende devam edebilir misin diye teklif edince bu konuyu aramızda tartışalım ölçüp biçelim dedim ve Bayrampaşa’da hocalık yapan ve gençlerinde çok sevdiği rahmetli Ahmet Sarıoğlu hocama gittik iki yüz kişilik bir halkanın arasında beni dinledi. Kafamdaki tiyatroyu ona anlattım. Bana çok tiyatroya gittim ama bu açılardan hiç bakmamıştım diyerek araştırmasını yaptı ama cevap vermeye ömrü yetmedi maalesef, tabi bu 3- 4 aylık süre zarfında onun tefsir derslerine iştirak ettiğimde bir anlamda orda cevap vermişti bana. Ve o günden sonra İnsanlar ve Şeytanlar ile Çağrı Sahnesi ile yeniden başladığımızda üniversite öğrencilerinin bir etkinliği olarak üç günlüğüne başlamıştık. Sonra üç oyunda derken yüz oyunla bitti. Ve böylelikle bıraktığım yerden bu şekilde devam ettim.
Bu ülkede yaşıyorsanız eğer benim yaşıma geldiğinizde göreceksiniz ki millet ne der diye yaşarsanız çok sıradan tatsız tuzsuz sıradan bir adam oluveririsiniz, demişsiniz bunu biraz açabilir misiniz?
Bir mizahçı Türkiye için vasat zekalar cennetidir demiş. Türkiye’ de toplumun çiğneye çiğneye sakız ettiği çok genel geçer davranırsanız sizden iyisi yoktur.Kimse sesini çıkarmaz.Ama birazcık onların alıştığından farklı şeyler söylemeye başladığınız zaman bizim toplumumuz gülüp geçmektense dehşete kapılıyor. En anlaşılmayan tarafım
önce kendi içinde bulunduğum çevreyi eleştiririm.Oda tabi kıyameti kopartıyor.Çünkü bizim insanımız asla kendi liderine yada takımına laf etmedikçe katiyen yerinden kıpırdamaz.Tabiki her söylediğim insanlara göre doğru olmayabilir.Ama bana cevap vermek zorundalar.
Peki vakitsiz öten horozun başı kesilmiyor mu bu durumda?
Tabiî ki bu oluyor ama bunu göze almak zorundasınız. Bizim mesleğimiz bunu gerektiriyor. Sanatçı toplumun söyleyebileceğinden on kat fazlasını söyleyecek ki toplumda üç katını birden söyleyebilsin. Cesaret alsın sanatçının görevi bu dur. Mesele benim en son çocuğuma Yunus adını vermemin sebebi şu dur. Ey Yunus sana söyleme derler ya ben öleyim mi söylemeyince. Bende böyle düşünüyorum söylemezsem ölürüm yani. Türkiye’de ben doğru bildiğim her şeyi söylerim. İcabında benim sahnemde söylediğim bir cümleyi milletvekili bile Mecliste söyleyemez. Biz bu işi böyle yaparız
BİZİM CENAH VEFASIZ
Bizim cenahta saygı da ilgi de vefa da yok ama karşı cenahtaki herkese her zaman ilgi var, bunun utancı bana ait değildir demişsiniz! size bunu söyletenler nelerdi?
Tiyatro da profesyonel olarak 40. yılım olacak, bu yıl açıkça söylemek gerekir ki bu camiadan gördüğüm zulmü kimseden görmedim. Sen bizdensin dedikleri anda yandım zaten bu sadece Müslümanlıkla alakalı değil ben bu işi duble yaşıyorum. Solda da bu böyledir. Eskiden ihlâs gibi görünen şey yoksullukmuş yoksulluk ortadan gidince insanlar kendini kaybediyorlar. Ben söylediğim zaman kızıyorlar. Şu anda bir abdestli kapitalizm var Türkiye’de. Ben kapitalizmi hem okulda okudum hem de tiyatroda Marksist Leninist felsefe dersleri vardı. Kapitalizm zannedildiği gibi üç beş tane zenginin kaprisi nedeniyle değil kendileri kapitalist olmadıkları halde kendilerin kapitalist yaşam biçimine şartlandırmış yığınlar sayesinde ayakta durmuştur. Tüketim alışkanlıkları ve eğilimleriyle buna hizmet ediyorlar yani halktır. En kızdığım şeylerden birisidir örneğin Jeep ABD’de çiftlikler arası gelip giderken kullanılıyor. Bizde ise İstanbul’un merkezlerinde buna anlam veremiyorum.
BU ADİLERDEN ÇATIR ÇATIR HAKKIMI ALACAĞIM
Bu kırgınlıkla neden bu camiada, bu muhitte bu ülkede devam ettiniz tiyatroya?
Çünkü hesap güne inanıyorum. Bu adilerden (bizimkilerden) çatır çatır haklarımı alacağım. Ne kıldıkları namaza güveniyorum. Ne tuttukları oruca yada başka bir şeye onlardaki haklarıma güveniyorum. Ve gitmeden öncede ne kadar şey söyleyeceksem söyleyeceğim. Mesela çok somut Kur’an’dan bir şey söyleyebilirsin ama ondan giderek onun şeyhine onun liderine laf söyleme böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Ama mesleğimde zaten doyuma ulaştım ve istediğim noktaya geldim. Bazı durumlara içerliyor insan bir şeye kızıyorum yönetim açısından. Biz rahmetli Hasan Nail Canat’la Bağlarbaşı’nda tiyatro oynarken baktım yerler sallanmaya başladı. Birde baktım ki masaların üzerinde oynuyormuşuz. Sahne diye onu vermişler. Şimdi dünya kadar kültür merkezleri var fakat bizi oynatmıyorlar. Hatta bırakın oyunu Genco Erkal adında kültür merkezi kurabiliyor. Bülent Ecevit kültür merkezi bile olabiliyor yuh yani.
BAŞBAKANI YİRMİBEŞ YILDIR TANIRIM AMA BENİ HİÇ AİLESİYLE İZLEMEYE GELMEDİ
Siyasilerin tiyatroya ilgisini nasıl buluyorsunuz?
Ben 1985 yılında ilk turneye Başbakanımızın kartıyla çıkmıştım. Senelerden beri biliriz birbirimizi halen karşılaştığımızda sarılıp öpüşürüz. Fakat Tayyip Bey benim oyunuma hayatında sadece bir kez gelmiştir o kadar. Ama Tayyip Bey Eşi Emine Hanım ile beraber örneğin bir Yılmaz Erdoğan’ı seyrettiği zaman herkes için Türk standartları değerinde olarak görülüyor. Mesela Ben bir tiyatro yapsam bizim camiadan kimse gelmez niye gelsin ki artık her yere gidebiliyor eskiden böyle değildi. Şimdi her yere gidebiliyorlar. Bazı kesimlerde deşifre olma korkusu var. Siyasi partilerin organize ettiği oyunlarımda davet ettiğim insanlar orda görülürüm endişesi taşıyorlar.
TÜRKİYE’DE HER ATEİST YADA ALKOLİK KENDİNİ SOLCU ZANNEDİYOR
Türk solunun muhafazakâr değerlerle nasıl bağdaşacağını açıklar mısınız?
Benim solculuk dönemim geçti ama ben sol derken sosyal demokrat, Kemalist falan anlamam. Benim bildiğim solcu Marksist Leninst’tir. Türkiye’de acayip durumlar var. Adam tanrı tanımaz olup birde içki içerse solcu diyorlar hemen o kadar kolay olmaz bu işler. Sol günümüzde muhafazakâr değerlerle bağdaşma dengesini kaçırdı.
Bu denge sizce temellerinde var mıydı?
Yoktu kesinlikle ama örneğin Türkiye’de illa Müslüman olan falan değil ama Kemal Tahir’in temsil ettiği grup bizim Osmanlı gibi bir geçmişimiz var, küfretmeyi bırakalım. Tamam kötü diyoruz belki ama şuna ciddi bir bakalım dedi, diye adamı aforoz ettiler. Solculuktan attılar adamı. Çünkü bizde sol hiçbir zaman milli bir sol olamadı. Dünyada bazı yerlerde denemeler oldu. Örneğim Yunanistan’da iki tane parti var iç dış diye hala sürüyor mu bilmiyorum. Bence Castro’nun hareketi milli idi. Başarılı oldu veya olmadı baksa bir meseledir. Zaten Küba’daki hareket devrim yapıldıktan bir yıl sonra komünist adını almıştır. Ama daha önce değildi. Radikal İslamcı tabirine çok kızarım. Birisi radikal Müslüman dediğinde ne demek lan o demiştim. Abi nasıl bilmezsin demişlerdi. Ben bilmem bilirsem Mümin bilirim Müslüman bilirim, seversem Muhsin bilirim kâfir bilirim. Radika Latincedir turp cinsi bir bitkidir meyvesi kökünde olduğu için kökten denmesinin ordan geldiğini bilirim ama biz kendimize dışarıdan takılan isimleri benimsersek yarın işin içinden çıkamayız dedim. İslamist İslamcı demektir. Marksist markçı demektir. Bir insan Kemalist olabilir ama İslamcı olamaz bu bir ideoloji değildir. Takılan yanlış biri isimdir şimdi de Siyasal İslamı eklediler. İsmet Özel, çağımız tanımlama savaşıdır ilk tanımlayan kazanır diyor. Ama gençlerimizin hoşuna gitti bu kendilerini cami Müslümanlarından ayırmak için solcu gençlik gibi ülkücü gençlik gibi şimdide İslamcı gençlik böyle türedi.
Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de tiyatronun istikbalini nasıl görüyorsunuz?
Bundan sonra tiyatro sıkıntılı olacak görüyorum. Bugüne kadar sustum sustum 2002’den bu yana artık yedi seneden sonra konuşmak zorunda kalacağım. Şu anda TODER Başkanıyım ve bir grup solcu beni AKP’li ve Saadet Partili ve Fethullah Hocacı olarak gösteriyorlar üçü birden nasıl aynı anda olabiliyorsa bilemiyorum. Bir şeyci değilim deyince üstüme üstüme geliyorlar. Mesela bir tanesi benim için gericiliğin tiyatrodaki sesi demiş. Çok trajikomik buluyorum bunları. Beni AKP’li olmakla itham edenler 2002 senesinden beri Şehir Tiyatrosunda AKP’li belediyeden maaş alıyorlar. Türkiye çok tuhaf Genco Erkal Marksist en son Marks’ın Dönüşünü oynuyor, helal olsun oynasın benim hocamdır. Ama unutmayalım ki devletten para alarak Sivas 93’ü yaptı. Bu parayı AKP’li kültür bakanı verdi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu hatta Ferhan Şensoy şu anda Kültür Bakanlığı desteğiyle 2019 Yılında Türkiye oyununu yapıyor. Kültür Bakanlığı onlara destek bana köstek olurken birde öbür taraftan laf yiyince yuh artık diyorum yani
Size göre esaslı sol tanımı nedir?
İşçi sınıfının iktidarı için artı değeri işçilerin eline verebilecek bir sömürüye ve batıya karşı bir mücadeledir. Ama ne yazık ki dünyada hiçbir örneği görülmedi bunun. Ama Karl Marks’a göre devletin ortadan kalktığı bir sistemdir. Onun adına dünyanın en ceberut devletlerinden biri olan Sovyetler Birliğini kurdular.
Marks’ın din insanların afyonudur retoriğini Türk soluna göre nasıl genişletebiliyorsunuz?
Marks’ın İslamı hiç bilmediği ve incelemediği belli. Şimdi bizim kendisini laik zannedenlerinde düştüğü hata budur aslında mesela orta çağdan bahsederler. İslam’ın hiçbir zaman ortaçağı olmadı ki bilakis Avrupa da ortaçağ varken Endülüs’te bir medeniyet vardı. Kütüphaneler vardı. Ben gittim gezdim Endülüsü dehşete düştüm. Bu söz bence Türk solunun derdi olamaz. Fakat Türkiye’de benim gençliğimde Ma Çetunk mı denecek yoksa Ma Fetunk mu denecek diye insanlar birbirlerini vurdular. İş bu ülkede bu kadar saçmalık halindeydi artık.
KÖŞEYE SIKIŞINCA MUSTAFA KEMAL’İN ARKASINA SAKLANIYORLAR
Kendilerini solcu olarak ifade eden sanatçıların neden Ergenekon örgütüyle tesanüt halinde olduğunu görüyoruz bu durum solla ne derece örtüşüyor?
Türkiye’ de en büyük sorun hiçbir şeyin hakikisi yok. Bir adamın perdede solcu olarak rol alması suyunun suyudur. Ama dediğiniz tutum başka bir rolü oynayıp da aslında başkası olan bir durumdur yalnız bir oyuncuda bunun olması çok acıklı ve ayıp oluyor bana göre. Çünkü bir oyuncunun sadece perdede oynaması lazımdır kamera önü veya sahnede ama hayatta oynayanlardan nefret ederim. Bazı Solcuların en büyük riyakârlıklarından bir tanesi Kemalist likleridir. Çünkü bu ülkede hangi renkte olursa olsun köşeye sıkıştıkları zaman Mustafa Kemal’in arkasına sığınıyorlar. Bunu uğrayacakları zulme tahribata kalkan olsun diye hoş görerek söylüyorum ama bu bir hastalık halindedir. Sol kendini Kemalizm’den farklı zaten ifade edemez. Ben samimi bulduğum komünist arkadaşlarıma şunu söylüyorum sen bu ülkede bir şeyler yapacaksan bunu bilmek zorundasın. Ben Müslüman olmaya karar verirken en büyük kaygım şuydu yıllardır bu sağcılardan nefret ettim. Şimdi bunları nasıl seveceğim. Sonra şöyle bir ayete rastladım. Zenginlik üç beş kişi arasında paylaşılan bir mal olmuş. Bu kapitalizmin tarifi oldu. Para malın bir unsuru olursa kapital olur. O zaman rahatladım
Sizce tiyatrolarda neden dindar insan modeli tahrif ediliyor. İnsanların nefisleriyle mücadele etmesi modernite algılamasıyla ters düşer mi?
Cumhuriyet bu işe o kadar önem vermiş ki eğer bana sorsalar Cumhuriyet nedir diye tiyatro ile balodur, derim. Çünkü tiyatrolarda kimler oynuyor balolara kimler gelip gidiyor. Hanımlarını getiriyorlar mı bunların hepsi cumhuriyet yıllarında araştırılmış ordan gelen bir alışkanlıktır ve hep prim yapmıştır hep burjuva tipler kapıcı sınıfıyla eğlenmişlerdir. Şimdi pek eğlenemiyorlar bütün sıkıntıları orda aşağıladıkları insanları tepelerde gördükleri zaman çok ahbapları bozuluyor. Tahammül edemiyorlar Türkiye’de modernite kavramı da anlaşılamamış bir şeydir. Çağdaşlık zamansal olarak bu çağa ait olarak bilindiyse bilakis tüm eskiye ve geçmişe karşı alternatif olarak kullanılıyor. Her şey birbirine giriyor.
Kendisini Türkiye’nin taşra toplumuna sahip çıkan sinema ve tiyatro oyuncusu olarak takdim edenlerin neden taşra değerlerine karşı oyunlar ve senaryolar yazması söz konusu olabiliyor?
Tiyatroda bir tabir vardır operet generali diye. Operetteki generaller çok süslü püslü giyinirler. Tiyatronun kendi gerçekliği vardır onların yaptıkları oyunlarda var olan köyden baksa bir köy daha vardır. Hiç camisi olmayan kimsenin namaz kılmadığı gibi mesela. Ama yeni yeni daha sabah ezanına yakın zamanlarda filmler çekmeye başladılar. Önceden hep aydınlıkta olurdu Türk filmleri ama bu artık günümüzde kırıldı çünkü televizyon ve kanallar her topluma girdi. Kanalların çoğalmasıyla ve televizyonun her eve girmesiyle bu devir bitti. Ne ise onu yapacaksınız baksa türlü gösteremezsiniz.
Şan Tiyatrosunu siz mi yaktınız?
1980 senesinde Ferhan Ortaoyuncuları kurarken üç kişiydik. Halit Akçatepe, Ben ve Ferhan. O dönemlerde Şahları da Vururlar adlı oyunda başrolü oynadım. Sonra Ferhan’la anlaşamadık ve ayrıldım. Bir yıl sonra tekrar görüştük ve dört sene Şahları da Vururlar’da 500 kere oynadık. Benim tiyatro hayatım Ferhan’la başlamıyor çünkü onunla çalışmaya başladığımda 11 yıllık tiyatro oyuncusuydum. Akabinde tekrar ayrıldım. Sonra 1987 senesinde Ferhan Şensoy Şan tiyatrosunda muzur müzikhal adında kötü bir oyun yapmıştı. Misyonlara saldırı içeren bir oyundu. O dönemde Zaman Gazetesi yeni çıkmıştı orda köşe yazılarım yayımlanıyordu ve o oyunla ilgili bir yazı yazmıştım. İki tane genç oyun sırasında Ferhan’ı protesto etmiş ve benim bu yazımla ilişkilendirmişler bunu. Hatta bu iki gençten birini arka tarafta fena halde dövmüşler ve seni buraya Ulvi mi gönderdi demişler. Bir süre sonra Şan Tiyatrosu yanmış. Tabi her yerde gericiler yakmış diye konuşmuşlar. Ferhan işin içine beni katmış bu tiyatroyu yakan Ulvi Alacakaptan’dır. Bu tiyatroyu altından üstünden çatısına kadar çok iyi bilir demiş. Avukat olan Amcam dava açtı ve o günün parasıyla 750.000 lira tazminat almıştık. Ve Ferhan Şensoy hem ihmalden hem de iftiradan mahkûm oldu. Buna rağmen hala Şan Tiyatrosunu yaktılar diyorlar. Hâlbuki bu yangından sadece bir kişi mahkûm oldu oda Ferhan’dır. Ama bir yerde iyi oldu onlar için çünkü bu tiyatro Şişli Belediyesi’nin yanındaydı ve Belediye Başkanı hemen burayı sanatçılarımıza kazandıracağız ve ilk fırsatta onaracağız dedi. Yirmi sene oldu yapamıyorlar çünkü orası bir Ermeni Vakfı ve Ermeni Vakfının tamirine, onarımına askerler sıcak bakmıyorlar.
Kübra Ağaçyetiştiren / TİMETURK