Ruhunu SATAN(ist) çocuğunuz olmasın!

Ruhunu SATAN(ist) çocuğunuz olmasın!

Satan-izm; insanlığını, merhametini, inancını, maneviyatını ve ruhunu satan gençler, duygu fakiri aileler demek. Psikolog Berrin Göncü satanizm konusunda uyardı.

Satan-izm. Değerlerini satan, insanlığını satan, merhametini satan, inancını satan, maneviyatını satan, geleceğini satan, mahrem duygularını ve nihayetinde ruhunu satan ruhsuz gençler ve duygu fakiri aileler…

     İlköğretim öğrencisi bir satanist kız minik bir kediyi canice parçalıyor. Elim kaleme varmıyor, konuyla ilgili internetten araştırma yapmak üzere elim tuşlara gitmiyor. Korku filmi bile izleyemeyen gözlerim görmeye dayanmıyor. Nefesim cesede dönüşürken donuklaşıyor ve bir sessiz bir fırtınayı başlatıyor içimde. Elimi yüreğimden çekip yüreğimi kilitledikten sonra başlıyorum yazmaya…

Nedir ‘satan’ ? Nerede satılır nasıl alınır?

     ‘Satan’  Fransızca’da şeytan demek. Radikal satanizm evreni var ettiğine inanılan kutsal varlık ve güç olarak görülen şeytana tapınma, kurallarına uyarak itaat etme anlamına gelmekte.

     Modern satanizmin kurucusu ‘Şeytan kilisesi’ adlı organizasyonu kuran ‘şeytan incili’ ve ‘satanist törenler’ kitaplarının yazarı, ‘Rosemary'nin bebeği’ filminin senaristi A.S. Lavey. La Veyan tarzı satanizm törenleri için din adamları, bayramları gibi ritüellerle şeytani değerlere sıkı bağlılık misyonunda alternatif bir din öğretisi denilebilir. Dine ait ne varsa hepsine başkaldıran bu kilisenin şu an Amerika’da 50 bin üyesi mevcut. Türkiye’de ise yükselişte…

Önce kedi ya sonra?

      İnternet haberlerinde ‘Satanistler kediyi şeytan için kurban etti’ gibi cümlelere takıldım doğrusu. ‘Kurban’ gibi kutsal bir sözcük bu vahşetle ve kedi canileriyle yan yana gelmemesi gereken bir sözcük. Çünkü bu bir katliam… İşte sizlere bazı satanist gençlerin hayatlarından kesitler; kedi katletme, çekiçle ve testereyle arkadaşını katletme, soğukkanlılıkla anne katletme…

     Katledilen bedenler değil katledilen ruhlar, katledilen duygular

Arşa yaklaşan şiddet eğilimi ve akranları…

     Televizyonun ve o ‘masum’ çizgi filmlerin ve dizilerin küçük yaşlardan itibaren  şiddeti legal hale getirdiğini, vicdan ve merhamet gelişimini baltaladığını, çocuğu şiddete karşı duyarsızlaştırdığını anlatıyor, bebeklik döneminden itibaren neler yapılabileceğini yazıp çiziyoruz. İnternetteki ‘vahşi’ oyunlardan uzak durun diyoruz. Anne babalar ‘Ooo, sıradan yine aynı şeyler’ diye prim vermiyor dinlemiyor, okumuyor.

     Haber siteleri ve kanalları ‘klasik’ olduğu gerekçesiyle bu haberleri nasıl geniş kitlelere ulaştırabilirim diye düşünmüyor. Evet, ailelere anlatmaya çalıştığımız; kalemle değil yürekle uyardığımız yazılar sıradan! Tıpkı evlatlarımızın yaşadıklarının sıra dışı olduğu halde sıradanlaşan haberleri gibi…

     Haber kanalları ‘çok okunan’ ve ‘reytingi olan’ her gün sayısı artan bu sıra dışı olayları anlatmaya devam ediyor, devam edecek. Ve her bir haberle gençlerin merak duygusu daha da perçinleşecek.

Tohumlar çürümesin!

      Yaşam bahçemizde bize bahşedilen tohumlardır çocuklarımız. Emaneten verilen tohumlar konusunda çok dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü bu tohumdan meyve de yapmak mümkün,  tohumu çürütmek de.

     Bizler ne yapıyoruz? Ya sulamıyoruz, ya az suluyoruz. Ya çok güneş alan yerde konumlandırıyoruz, ya hiç almayan yerde. Bakım vereni uyardığınız vakit ‘Çiçek benim değil mi? Sularım da sulamam da. Hem sen nereden bilebilirsin benim çiçeğimi, karışma sana ne’ cevabını alıveriyorsunuz.

     Bildiğim ve emin olduğum ek gerçek var ki o çiçek sizin değil!.. Size ait olmadığı için de kafanıza göre bakamazsınız.

Hem suçlu hem güçlü

      Öte yandan, çocukla sağlıklı iletişim kurmanın, çocuk yetiştirmenin, disipline etmenin, sorumluluk kazandırmanın yollarını bilimin verileri ışığında anlatmaya çalışıyoruz. Sesimiz kısalana boğazımız kuruyana kadar… Amma velakin… Anne-babaların işi çok zamanı yok! Eeee, o zaman meyve de yok!

     ‘Siz her şeyi psikologlardan öğrenmeye devam edin. Bizim zamanımızda…’ diye aile büyüklerinin feryatları da cabası… Lütfen, en azından çocuğunuza yönelik halen ve geçmişte yaptığınız hataları fark edin, itiraf edin ve en azından o kalıpları savunarak ve yeni nesle bulaştırarak zeytinyağına dönüşmeyin.

     Son olarak

     ‘Bir kedim bile yok’ diyorsanız ben de diyorum ki iyi ki yok!!!

    Berrin Göncü /moralhaber.net

 

Etiketler :