Osmanlı neden Hanefi oldu?

Osmanlı neden Hanefi oldu?

Osmanlı İslam'ı milli miydi, Türk müydü? İslam'da Modernleşme adlı ufuk açıcı eseriyle gündeme gelen Bedri Gencer İslam'ı 'okuma'ya devam ediyor..

Doğu Batı dergisi Osmanlı’yı anlatmaya devam ediyor. Osmanlılar IV’de Bedri Gencer’in 'Osmanlı İslam Yorumu' adlı bir makalesi var.

Burada bahsedilen İslam, ‘milli ve Türk İslam’ı değil. Çünkü İslam sivil bir din değildir, evrensel bir dindir. Bu yüzden antropolojik bir okuma yaparak Türkler’e ait Şamanizm gibi eski din ve inançlar ile yeni din İslam arasında az-çok bir senkretizm ve asimilasyon varsayımından bahsedilemez. Antropolojik perspektifin yetersizliği şifahi/kitabi ayrımı yaparken ortaya çıkar. Zira özünde tüm geleneksel dünyada ve İslam dünyasında da dinin kaynağı, ilmin aktarılışı şifahidir.

Bağdat, Horasan, Bursa, İstanbul...

Türklere özgü İslam yorumu belli bir süreç içinde dört ana ideal tarafından belirlenmiştir: komünalizm, kozmopolitanizm, nomokrosi, ortodoksi. ‘Fazıla veya münevvere’ olarak nitelendirilen bir medinede sağlam bir komünal kimlik oluşturulduktan sonra bu kozmopolise taşınır. Bağdat’ta formüle edilen Horasan kaynaklı evrensel İslam yorumu iki aşamalı, iki katlı bir sentezden doğmuştur. Biri dikey-fıkhi (şer’i), diğeri yatay hikemi sentezlerdir.

‘Kur’an Mekke’de indi, Kahire’de okundu, Horasan’da anlaşıldı, İstanbul’da yazıldı.’

‘Kur’an Mekke’de indi, Kahire’de okundu, Horasan’da anlaşıldı, İstanbul’da yazıldı.’ Horasan’da daha çok Acemler yani İranlılar ve Türkler yaşıyordu. İslam’ın bir medeniyet olarak gelişmesinde, ilimlerin tedvini konusunda Acemler, Araplar’dan daha etkili olmuşlardır. Fakat günümüzdeki etnik bakış açısıyla bazı âlimlerin Türk veya Farisi olduğunu söyelemenin anlamı yoktur. Çünkü Arap dilinde otorite olan ve pek çok ilim dalında zirve olan bu büyük isimler kültürel bakımdan Araplaşmışlardır. (müsta’reb) XX. asra kadar Türk âlimleri İslam ümmetinin ilim dili Arapça’yla yazmışlardır.

Fıkhın amacı ne?

İmam-ı Azam’ın fıkhı ‘Nefsin, leh ve aleyhindeki şeyleri bilmesi’ tanımlaması çok kapsayıcı bir tariftir. Fıkh-ı ekber itikadi, fıkh-ı esgar ise ameli hükümleri konu alır. Büyük fıkhın amacı müslümanlar arasında ortak sahih inancı formüle etmektir. Karahanlılar döneminden itibaren Türk devletleri, Şafiilik ile rekabet halinde olan Hanefi mezhebini benimsemişlerdir. Ancak itikadi ihtilafların sürmesi gibi sebepler yüzünden bazı Türk devletleri de akaid alanında Mu’tezile ve Eşarilik’i benimsemişlerdir. 1517’de Mısır’ın fethinden sonra  lider konumuna yükselen Osmanlı yeni bir fıkhi formülasyon yapma ihtiyacı hissetmiştir. 

Osmanlı'nın ilk şeyhülislamı da son şeyhülislamı da Eşaridir!

Böylece Osmanlı ilmiyesi tarafından Hanefiliği tamamlayacak bir kelam mezhebi olarak Matüridilik icad edilmiştir. Osmanlı uleması Şafiilik’e karşı Hanefiliğin külli fıkıh paradigmasını benimsemiş ama Eşarilik’in karşısına Matüridiliği koymamıştır. Çünkü Matüridiliğin icadından sonra ikinci adım bunun Eşarilik ile uyumlu olduğunu gösterme girişimiydi. Cumhuriyet döneminde yapılan akılcı Matüridilik ve nakilci Eşarilik tesbitleri, o dönemin siyasi kaygılarının sonucudur. Çünkü Ebu Hanife fıkıhta akılcıydı (kıyas) ama itikatta nakilciydi. Ayrıca hem Osmanlı’nın ilk şeyhülislamı Molla Fenari hem de son şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi Eşaridirler. Osmanlı medreselerindeki kelam müfredatı da Eşari ekole dayandırılmıştır.

Osmanlı neden Hanefiliği benimsedi?

İslam’ın tarihi tecrübelerine baktığımızda bir bütün olarak resmi mezhep (nomokrasi) anlayışını, ideolojisini kabul eden ilk devlet Osmanlı’dır. Böyle bir kabulun ilk sebebi, tatbikatta birliği sağlamak, ikincisi, Hanefiliğin Osmanlı’nın İslam yorumuna en uygun mezhep olmasıdır. Çünkü hem daha rasyonel bir temele oturuyordu hem de daha pragmatik ve dünyeviydi. Esnek ve dinamik bir karakteri vardı. Bağdat gibi siyasi bir merkezde siyasi şartları ve kamu maslahatlarını gözeterek gelişmişti. Bu yüzden hikmet-i hükümete, ulemanın hükümete entegrasyonuna olanak sağlamıştır. Kıyas ve hiyel Hanefiliğin avantajlarıdır. Ama zamanla bu hiyel, yani fıkhi hükümlerle pratiğin çeliştiği durumlarda haramdan kaçınmak için eylemleri şeklen fıkha uydurarak meşru kılmak için bulunan yollar, çareler, çıkış noktaları istismar edilerek Hanefi mezhebi aleyhinde bir delil olarak kullanılmıştır. 

Fıkhın zahiri-batini boyutlarının bozulması

Çünkü fıkhın boyutları olan zahiri ve batıni boyut, yani şeriat-tarikat ve marifet-hakikat bütünlüğü bozulmaya başlamıştır. Bu yüzden fıkıh garip detayların ve acaip fetvaların verildiği yerilen bir ilim haline geldi. Birgivi- Ebu’s-Suud çatışmasının içinden çıkılmazlığı, sonrasında başlayan Kadızadeler-Sufiler çatışmasının fiziki müdahalelere dek uzanması da fıkıh kavramının kapsayıcılığını yitirmesinden kaynaklanır. 

Sizi makalesinin bir kısmından haberdar ettiğimiz Bedri Gencer’in özellikle ‘ilmihal sentezi’ başlığı altında serdettiği aydınlatıcı, kalbe inşirah  verici fikirlerini de okumanızı öneririz. 

 

 

Mustafa Nezihi 

dunyabizim.com'dan alıntıdır...

Etiketler :