"Mahşere Dek" isimli Şiir Kitabı Çıktı
Türkiye İlim ve Sanat Eserleri Birliği Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız'ın "Mahşere Dek" isimli şiir kitabı Kültür Ajans Yayınlarından çıktı.
Mahşere Dek şiir kitabı içinde Parmaksız hece, aruz ve serbest vezinden oluşan 99 şiire yer veriyor; geleneği yorumlayarak kaside, güzelleme ve farklı nazım şekilleriyle yazdığı kitabı “Sonsuzluğuna…” ithaf ederek okurları karşına çıkıyor. Şiirlerden önce M. Nuri Parmaksız’ın ‘Erdem Kalesinin Kalp Diyarına” alt başlığı altında kaleme aldığı Mahşere Dek adlı düzyazısı ve Prof. Dr. Nurullah Çetin’in “Mehmet Nuri’nin “Kâlû Belâdan Mahşere Dek Süren Aşk Yolculuğu” adlı inceleme yazısı dikkat çekiyor.
Kitabın ön kapağında bir beyit,
Sana dâir yaşananlar; sana dâir bu hayat…
Bil ki sensiz olacaksam duruversin bu saat.
Arka kapağında da şu yazı ve beyit bulunuyor:
MAHŞERE DEK...
Erdem kalesinin kalp diyarı, duy sesimi dinle beni.
Gönül denen küheylan su yerine aşk adlı üç harfte gizli olan âb-ı
hayatı içerse ne olur bilir misin?
Söylesene bana aşka âşık gönlüm, AŞK adlı hecede şifrelenen muammayı
"Allah, Şükür ve Kader" diye çözüp O'na teslim olduktan sonra mahşere
dek aşk ateşiyle yansa da küle döner mi?
Sevgili sevgilidir; âşık da âşık lakin bu aşkı gönül denen âleme
koyan gerçek maşuk unutulabilir mi?
Yüreğim coşan nehir aşkın beni lâl eden,
Gülden vazgeçilir de, vazgeçilmez lâleden.
Mehmet Nuri Parmaksız'ın daha önce KELEBEK ÖMRÜ ve ortak bir çalışma olan MAHŞERİN ESRARI (Roman) isimli eserleri yayınlanmıştı. 144 Sayfadan oluşan Mahşere Dek isimli kitap için Prof. Dr. Nurulllah Çetin satırlarında;
Mehmet Nuri Parmaksız, “Mahşere Dek...” adlı yeni şiir kitabıyla, Mahşerin Esrarı romanını duygusal planda süzen, o romanda ortaya koyduğu yaklaşımını âdeta damıtarak yeniden üreten bir denemeyle karşımızda. Kitap, Allah’ın 99 ismini çağrıştıracak şekilde 99 şiirden oluşuyor. Serbest, aruz ve hece vezinlerinin üçünü de kullanmış. Nazım birimi olarak her tarzı kullanmaya çalışmış, ayrıca farklı şekil denemeleri de mevcut.
Kitaptaki şiirlerin temel içeriğini, ruhunu, özünü, mesajını sonsuzlukla kuşatılmış saf bir aşk duygusu oluşturuyor. Bu dünyanın sınırlı, fiziksel yapısına bağlı olarak kısırlaştırılmış maddi aşk anlayışına karşı, gerçek aşkı, sonsuzluğa uzanan saf aşkı terennüm etmeye çalışmış. Gerçek aşkın bu dünyanın sonlu ve sınırlı yapısından bağımsız olarak, mahşere kadar devam eden ve ondan sonra da varlığını koruyan sonsuzluk kavramına eklemlenmiş bir büyük aşk duygusunu bu şiirlerinde âdeta katman katman yapraklar halinde açmaya çalışıyor.
Parmaksız, bu şiirler toplamında aşkı kendisi adına tam bir fedakâr âşık tipiyle somutlamaya çalışıyor. Kendisi adına tam bir fedakârlık ortaya konulamayan aşka aşk denilmez zaten. Şair, bunu sahici planda sergilemeye çalışıyor. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde Mehmet Nuri, şiirlerine gömülü bir aşk mistiği olarak karşımıza çıkıyor. Fena fi’l-aşk olan şair, aşkı aslında içinde bulunduğumuz zamanın müptezel kirliliğinden kurtarmaya çalışıyor. Ayağa düşmüş, maddileşmiş, sıradanlaşmış müptezel aşk istilası içinde çileyle, emekle, sabırla, fedakârlıkla süzülmüş billur bir aşk estetiği üretmeye çalışmak, aslında bu duygunun itibarının iadesi adına sevindirici bir durum.
Bu şiirlerde aşkı kutsal katına yükselten temel motif, beşerî aşkla ilahî aşkın paralel yapılar halinde verilmesidir. Dünyevî güzellikler elbette aşkı davet eder ama asl olan bu maddi güzelliklerde, canlı kanlı dünyevî güzel kadında Allah’ın isimlerinin tecellilerini hissedebilmek, beşerî olandan ilahî olana, sebeplerden müsebbibe, sanattan sanatkâra çıkabilmektir. Derinlikli aşk duyarlığı güzel kadında Allah’ın olağanüstü yaratıcılık vasıflarını sezebilmektir. Divan şairi de esasen dünyalı güzel kadındaki güzellik esrarının kaynağını keşfetmiş, yani tecelli teorisini içselleştirebilmiştir. O yüzden beşerî ve dünyevî güzelliği ilahî güzelliğe, asıl kaynak olan Allah’a bağlayabilmiş ve onun için büyük bir aşk şiiri üretebilmiştir. Dünya kadınlarının, güzelliklerini Allah güneşinden alarak yansıtan bir ay mazmunu ile işlenmesi, hem Divan şiirinde, hem modern Türk şiirinde çokça işlenmiştir. İşte Mehmet Nuri Parmaksız’ın beşerî aşkla ilahî aşkı paralel yapı katmanı halinde işleyebilmesi, bu büyülü esrarı keşfetmesinin bir sonucudur.
Büyük aşka ulaşmak sabrı, hasreti, çileyi, beklemeyi gerektirir. Şair de mahşere ve sonsuzluğa uzanan hasret temelli aşkın dillendiricisi olmuştur.
Ayrıca bu şiirlerde dikkatimizi çeken bir motif de, şairin aşk duygusunu salt romantik bir havada bırakmayıp bunu hakîmane bir üslup katına çıkarabilmesidir. Aşkın çilesi de hikmete, bilgeliğe ulaşabilmek aslında sanat ve edebiyat çilesinin son aşamasıdır. Behçet Necatigil’in “hikmet burcu” dediği şey de aslında tam budur.
Aşkı güzelleştiren, saflaştıran bir duygusal zemin de hüzündür. Aşk, hüzünle güzelleşir. Aşkın hüznünü duymayan, aslında aşkı hiç tanımamış ve tatmamıştır." diyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.