"İsrail’le savaşa hazır olunmalıdır"

"İsrail’le savaşa hazır olunmalıdır"

Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Emekli Binbaşı Yakup Evirgen çok önemli açıklamalarda bulundu. Evirgen, "İsrail’le savaşa hazır olunmalıdır" dedi.

Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Emekli Binbaşı Yakup Evirgen: İsrail’le savaşa hazır olunmalıdır

Anadolu Gençlik Dergisine konuşan Stratejist ve Savunma Ekonomisi Uzmanı Emekli Binbaşı Yakup Evirgen çok önemli açıklamalarda bulundu.  Evirgen, “Sade vatandaş “cephanesi benden olmasın” diye, Yahudi mallarına boykot uygularken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, milyon dolarları bulan ihaleleri İsrail’e vermemelidirler. İsrail’e karşı savunma planları geliştirilmelidir. En geç orta vadede İsrail ile savaşa hazır olmayı da içinde barındıran bir stratejik plan hazırlanıp uygulamaya sokulmalıdır” dedi.

İŞTE ANADOLU GENÇLİK DERGİSİ’NDE YER ALAN O SÖYLEŞİ:

Yıllarca Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın önemli teknik projelerinde bulunmuş ve birçok uluslararası çalışmalara katılan Ordu Donatım emekli Binbaşı Yakup Evirgen ile milli savunma sanayinin kurulması, WikiLeaks belgeleri ve Türk İsrail ilişkileri üzerine konuştuk.

Savunma sanayimizin en önemli sorunu nedir?

Bir ülkenin dış tehdit ve tecavüzlere karşı savunulabilmesi birçok faktöre bağlıdır. Bu faktörlerin en önemlisi de savunma sanayinin varlığıdır. Ancak milli güç unsurlarına istinad etmeyen bir savunmanın yeterliliğinden ve sürekliliğinden söz edilemez. Milli ekonomi potansiyelimizi, dolayısı ile mevcut imkân ve kabiliyetlerimizi savunma sanayinde tam olarak kullandığımızı söyleme imkânı yoktur. Savunma Sanayiinin olması gereken seviyeye ulaşamamış olmasının önündeki engeller ise: Konuya ilişkin mevzuatın maksada uygun olmaması. Mevzuatın uygulanmasında tek yetkilinin Milli Savunma Bakanlığının olması. Böylece monopol ve monopson bir piyasanın meydana getirilmiş olması. Bu 3 temel sorun aslında tek bir sorunun görünen yüzleridir. Demek istediğim savunma sanayimizin en temel sorunu alım ve satım tekelini meydana getiren yapıdır.

Bu sorunun çözülmesi için atılması gereken ilk adım nedir?

Soruna kaynaklık eden hukuksal yapının değiştirilmesi ilk adım olmalıdır. Yani tek alıcı ve tek satıcının olduğu bir piyasa yerine sektöre daha çok aktörün girmesini kolaylaştıran bir ortamı sağlamak gerekmektedir. Bu maksatla bugünkü mevzuat yumuşatılarak, askeri malzeme tasarım, geliştirme, imalat ve pazarlaması önündeki engeller kaldırılmalıdır. Özellikle özel sektörün askeri malzeme-teçhizat ar-ge ve imalatına dönük yatırımları, kuvvet ihtiyacına ve yeni ihracat hedeflerine göre yönlendirilmelidir. Bu amaç için sektörde yer alanlara ve alacaklara başlangıçta her türlü destek sağlanmalıdır.

Üniversitelerin savunma sanayi ile ilgili projelerdeki rolü yeterli mi?

Bizim üniversitelerimizi küçümsemek mümkün değil, ancak bilimsel çalışmalar açısından Dünya sıralamalarındaki yerlerinin çok aşağılarda olduğu da herkesin malumu. Üniversitelerimizin bilim üretmedeki yetersizliklerinin, savunma sanayine eksik katkı noktasında da hissedilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Ülkemizdeki üniversite ve öğretim elemanı sayısı dikkate alındığında, savunma sanayi ile yeterli işbirliği içinde olmadığını görmekteyiz. Hatta bir iki üniversitenin yer aldığı bir iki proje dışında, üniversitelerimizin savunma sanayii ile dirsek temasının dahi olmadığı bir gerçektir.

Teknolojinin gelişmesinde savunma sanayinin rolünü anlatır mısınız?

Tarih, bir anlamda ülkelerin hasımlarına üstün gelme çabalarının özeti gibidir. Hasımlarına üstün gelmenin askeri alanda üstün olmaktan geçtiğini bilenler, askeri teşkilat ve yeteneklerini geliştirmenin yanı sıra askeri teçhizatlarını üstün kılmanın kesintisiz çabası içinde olmuşlardır. Askeri alandaki bu çabalar teknolojideki sürekli gelişimi tetikleyen bir etki oluşturmuştur. Nitekim atom bombası askeri maksatlar için geliştirilmiş ve 2. Dünya savaşında kullanılmıştır. Daha sonraları ve günümüzde nükleer enerji olarak hayatımıza girmiştir. Hatta tıpta bile nükleerden yaygın olarak istifade edilmektedir. Benzer şekilde bugün kullanılan motorlu araçların, ilk olarak askeri maksatlar için tasarlandığını biliyoruz. Uçakların hızla geliştirilmesi, savaşlarda hava üstünlüğünü ele geçirme isteğine bağlı olmuştur. Elektrik ve elektronik esaslı haberleşme vasıtaları da ilk önce askeri haberleşmeler için geliştirilmiştir. Telgraf, telefon, telsiz, telem (faks) hep önce askeri haberleşme vasıtaları olarak kullanılmış, sonra hayatımıza girmiştir. Bugün hayatımızın bir parçası haline gelen internet bile, Amerika Birleşik Devletleri’nin ordusu için 1960’lardan sonra geliştirdiği ve uzun süre kullandığı bir özel haberleşme sistemidir. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Savunma sanayii kendi alanında önemli bir ihtiyacı karşılamanın yanı sıra, benzer sektörlere göre çok yüksek katma değer oluşturması, ekonomiler için ayrı bir avantajdır. Daha önemlisi teknolojilerin gelişiminde öncü rolü nedeniyle ait oldukları ekonomilerin rakiplerine karşı üstün hale gelmesine olumlu katkı verirler.

Türk silahlı Kuvvetlerinin modernizasyonu ve modern savunma sanayiinin geliştirilmesine yönelik bir öneriniz var mı? Savunma sanayiinde, dışa bağımlılığın azaltılabilmesi için teknolojik bakımdan bütün diğer ülkelerin önüne geçecek, dost ve müttefik ülkelerle işbirliği mümkün değil mi?

Etkin bir askeri güce sahip olmak, gelişmiş bir savunma sanayine sahip olmayı da gerekli kılar. Güvenlik sektörünün ihtiyaç duyacağı her cins malzemenin çok büyük oranda yerli katkı ile üretiminin esas alındığı bir üretim modeli benimsenmelidir.

Savunma sanayinde yer alan kurum ve kuruluşları ülkenin ekonomik ve teknolojik yapısından ayrı modellemek mümkün olmadığı için, öncelikle sahip olunan potansiyelleri ve kapasiteleri değerlendirecek uygulamalara öncelik verilmelidir. Devamında sektöre doğrudan veya dolaylı hizmet verme yeteneği olan firmaların bu amaçla oluşturulacak yüklenici organizasyonlara tedarikçi olarak dahil edilmesi sağlanmalıdır. Çünkü küçük ve orta ölçekli firma cenneti durumundaki ülkemizde, bu firmaların düşük maliyet avantajlarından faydalanılmasının, milli ekonomiye ve istihdama olumlu katkıları göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür.

Bütün bunlardan daha önemli bir husus daha var. O da ölçek büyüklüğüne erişmeyen yatırımların-işletmelerin hayatiyetini sürdürebilmelerini sağlayacak pazarların sürekliliğini temin etmektir. Özellikle uçak, gemi, tank, top, füze gibi komple ana malzeme üretimini yapan organize firma gruplarının tek alıcıya bağımlı olarak ayakta kalmaları çok zordur. Ancak dış satımlar sürdürülebilir bir gelişimi (üretim ve ar-ge) mümkün kılar. Onun için Türkiye kendi üretimlerini satabileceği doğal müttefik ülkelerin yanı sıra, ekonomik ve askeri işbirliği yapabileceği ülkelerin sayısını hızla artırmalıdır. Gerektiğinde bu ülkelerin var olan imkan ve kabiliyetlerini kendi imkanları ile birleştirmesi ilişkileri hızlandıracak ve Türkiye’ye bağımlılığı arttıracaktır. Böylece Türkiye’nin ilgi ve etki hinterlandının gelişmesi sağlanacak, uluslararası etki ve gücü, bugünkünden çok daha ileri düzeye erişecektir.

Bunları söylerken 54. Hükümetin D-8 Projesini hatırlamamak mümkün mü? Az önce özetle ifade ettiğim şekilde D-8 ülkelerinin Türkiye öncülüğünde oluşturacakları birliğin müşterek imkânları ile her türlü araç, gereç ve teçhizatın üretilmesi mümkün hale gelecekti. Sadece D-8 ülkelerinin ihtiyaçları bile, kurulacak tüm tesisleri ayakta tutmaya yetecekti. Zaman içerisinde sürekli iyileştirme ve geliştirme sonucu elde edilecek rekabet gücü ile bugün Dünya pazarlarında D-8 ülkeleri önemli bir paya sahip olacaktı. Akamete uğratılan bu girişimin, gerçekleşmemesi nedeniyle oluşan potansiyel kayıplarımız hüzünle hatırlanacaktır.

Hatırlanması gereken iki şey daha var. İlki D-8 projesinin mimarı ve dönemin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. İkincisi ise; meşum 28 Şubat sürecinin mimarlarıdır. Olumsuz etkilerini bugün bile yaşadığımız o süreçte, ülkemizin maruz kaldığı siyasal, ekonomik, sosyal, eğitim, askeri uluslararası vs. alanlardaki kayıplarımızın neler olduğu üzerine onlarca çalışma yapılsa azdır.  

WikiLeaks ülkeleri birbirine düşürüyor

İletişim teknolojilerinin ve internetin mucidi olan, ABD’nin bunca gizli belgeyi çaldırmış olması ve yayımını engelleyememesi akla yatkın bir durum değildir. Şu ana kadar, sitede çıkan belge ve bilgiler de gösteriyor ki; WikiLeaks olayı ABD hükümetinin kontrolü ve yönlendirmesi altında işlemektedir. Belgeler izinsiz olarak ele geçirilmiş bile olsa, ABD’nin bu durumdan faydalanacak şekilde olayı manipüle edememesi düşünülemez. Dile getirilen iddialar, gizli belge olmaktan çok söylenti niteliğindedir. Çok büyük ihtimalle ABD bu belgelerin varsa gizliliğini kaldırmış ve ilgili yerlere vermek istediği mesaj ile amaçladığı neticeleri elde etmeye dönük olarak belgelerde gereken düzenlemeleri yapmıştır. Böylece normal kanallardan dile getirilemeyen birçok ülke ve kişi hakkındaki rahatsızlıklarını bu yolla dile getirebilmektedir. Neo conların ABDdeki konumları, güçleri ve bugüne kadar yaptıkları göz önüne alındığında WikiLeaks’in de perde arkasında oldukları izlenimini vermektedirler. İsrail’le ilgili bilgilerin yok denecek kadar azlığı ve Ortadoğu ülkeleri ile ilgili iddiaların çokluğu, bölge ülkelerinin birbirine düşürülme amacı güdülmekte olduğu hemen göze çarpmaktadır.

Türkiye İsrail ile ilişkilerini yeni bir rotaya oturtmalıdır.

Milletimiz fikir dünyası ile, bilim çevresi ile, siyaset- strateji dünyası ile ve meydanlara çıkan ve çıkmayan milyonlarca vatandaşı ile İsrail’in karşısında, Filistin’in yanındaki yerini almıştır. Sade vatandaş “cephanesi benden olmasın” diye, Yahudi mallarına boykot uygularken, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, milyon dolarları bulan ihaleleri İsrail’e vermemelidirler. Askerî eğitim ve savunma sanayii işbirliğine devam edilmemelidir. Bu büyük Milletin hassasiyeti dikkate alınmaz ise, bedel ödemeye hazır olunmalıdır. İsrail, Türkiye’nin iç ve dış tehdit değerlendirmelerindeki gerçek yerini almalıdır. Biz Yahudilerle hiç savaşmadık demek de pek doğru değildir. Çanakkale Muharebelerinde, devlet olabilme rüşdünü Avrupa’ya ispatlama uğruna, İngiliz birlikleri içinde 650 kişilik bir Yahudi katır birliği ordumuza karşı savaşmıştır. Türkiye İsrail ile ilişkilerini yeni bir rotaya oturtmalıdır. Tabii, stratejisi iyi belirlenmiş olmak kaydıyla. Adımlarını ve ittifaklarını ileriyi düşünerek atamayan devletlerin tarihteki yerleri herkesin malumudur. Bunun için yapılması gerekenler kısaca şunlardır. Anlaşmalar gereğince yapılan ticaret, eğitim, modernizasyon programlarının ülke sanayiine, ticaretine, savunmasına vb. alanlara olumsuz etkileri incelenmeli ve giderici tedbirler alınmalıdır. Askeri eğitim ve savunma sanayi işbirliği anlaşmaları askıya alınmalıdır. Yerli endüstrilerin savunma sanayimize daha fazla katkısını sağlamak için mevcut bürokratik engeller azaltılmalıdır. İsrail’e karşı savunma planları geliştirilmelidir. En geç orta vadede İsrail ile savaşa hazır olmayı da içinde barındıran bir stratejik plan hazırlanıp uygulamaya sokulmalıdır.

 

 

Etiketler :