'Hedef İmam-Hatipli yoksullar'
Akademisyenler Birliği Başkanı Şükrü Koç isyan etti, içini BUGÜN'e döktü:
28 Şubat ile birlikte gündeme katsayı uygulaması Türkiye’de bir kast sisteminin kurulmasına sebep oldu. YÖK, katsayıyı tamamen kaldırmasa bile katsayı makasını daralttı. YÖK’ün yıllar sonra attığı “uzlaşmacı adım” dahi Danıştay’dan geri döndü. Katsayı karmaşası sonunda üniversite sınavı tarihinde de bir kaosu yarattı. Binlerce öğrencinin kafası karıştı. Gözler 18 Şubat’ta yapılacak YÖK Genel Kurulu’ndan çıkacak karara çevrildi. Akademisyenler Birliği Başkanı Prof. Dr. Şükrü Koç, Türkiye’de yıllardır süren katsayı kavgasının temelinde yatan gerçeği ise “Halk çocuklarıyla iktidarın paylaşılmak istenmemesi” olarak açıkladı. Koç ile yaşanan bu kavgayı, katsayı sorununun çözümünü ve 28 Şubat’ın üniversitelerde bıraktığı izi konuştuk.
RÖPORTAJ : Seda ŞİMŞEK
** Katsayı sorununun temelinde ne var?
Bir kısım gencimize “Siz tehlikelisiniz. Siz irticacısınız. Siz Cumhuriyet’in temel niteliklerini sarsıcı bir niteliktesiniz” diyoruz. Ayrımcılığın, üvey evlatlığın çok ötesinde bir durum bu. Türkiye’de belli bir grup genci baştan suçluyoruz. Bu çok vahim. Meseleyi burada tartışmak lazım.
** Sizce Türkiye için tehlikeliler mi?
Hayır, hiç değil. Bunun ne delili, ne ispatı ne de izi var. Bu çocuklar genellikle masum köylü, Anadolu, halk çocukları. Yani, burjuvazinin, zenginlerin çocukları değil. Eğitimlerini zorla devam ettirebilen, fakir ailelerin çocukları.
**İmam hatip lisesi mezunlarının üniversiteye gidememesi, fakir ailelerin çocukları üniversiteye gidemez demenin bir başka yolu mu?
Tabii. Bu halkçılığa da karşı bir durum. Toplumumuzun orta direği olan bir kesiminin çocuklarını potansiyel tehdit ilan ediyorsunuz. Bu kabul edilemez.
DÜNYAYI ZİNDAN ETTİK
** İmam hatiplilere yönelik katsayı engeli, diğer meslek liselerini kapsadı. Asıl meseleyi örtbas etmek için, kurunun yanında yaş da yanmıştır. Aslında hedefin imam hatip okulları olduğunu bilmeyen yoktur. İmam hatip okullarına giden öğrencilerin rejim düşmanı ilan edilmesi, onların eğitimlerinin engellenmelerinden çok daha önemli bir konudur. Çocuklarımız öncelikle bu töhmetten kurtarılmalıdır. Bu tür kaygılar, yasaklar eğitimimize ve öğretim hayatımıza problemden başka hiçbir katkı sunmamaktadır. Ülkemizde fen liseleri var. Fen liselilere “Fen fakültesine gideceksin” diye bir dayatma yapılmıyor, onlar istediği yere gidiyor. Ne diye kelimelerle oynayarak çocuklarımıza dünyayı zindan ediyoruz.
**Akademisyenlere bu tartışmalar nasıl yansıyor?
Maalesef akademisyenlerin bir kısmı türetilmiş bir rejim düşmanlığı, türetilmiş bir demokrasi düşmanlığı, türetilmiş bir irticacılık gibi mevzulara takılmaktadır.
DEVLET, OKULUNDAN KORKUYOR
Üniversitelerdeki bu ideolojik yapılanmayı neye bağlıyorsunuz?
Daha önce iktidarı elinde tutanlar, iktidara halk çocuklarının gelmesini istememektedir. Bu kadar basit. İmam hatip okulları zaten devletin okulu. Bütün okullar gibi Milli Eğitim Bakanlığı’nın organize ettiği bir kurum. Öğretmenlerini devlet tayin ediyor, bu öğretmenlerin maaşını devlet veriyor, ders programlarını, müfredâtını devlet hazırlıyor. Buna rağmen kendi yaptığından rahatsız olan, korkan bir mekanizma ile karşı karşıyayız. Sorun sanal. Çocuk eğitim alamazsa işçi olacak ama okursa kaymakam olacak, profesör olacak. Rahatsızlık bundan.
** Bu çabanın eğitime bir katkısı var mı?
Bilim adamı olarak baktığımda bundan bir fayda yok. Tam tersine sosyal huzur bozuluyor. Aileler zarar görüyor. Siyasete alet ediliyor Yazık değil mi bu çocuklara, ikide birde Baykal’ın ağzından irticacı oluyorlar ya da başka bir partinin liderince kahraman ilan ediliyorlar. Bu çocuklar herkes gibi okumak istiyor. Ben de bir köylü çocuğuyum. Anne ve babalar çocuklarının hiç olmazsa bir dini eğitim almaları için bu okullara gönderiyorlar. İmam olsun diye de göndermiyorlar. Bu yüzyılın sosyal hayatından endişe ediyorlar, kendilerini de bunu engelleyecek yetkinlikte görmeyen aileler, hiç olmazsa çocuklar az çok okulda dinini öğrenebilsinler diye gönderiyorlar. Bu kadar masum.
O ZİHNİYET BENDEN DE RAHATSIZ
** Tartışma nereden kaynaklanıyor o halde?
Tartışmanın özü Türkiye’yi kimin yöneteceği. Türkiye yönetiminden en çok payı kim alacak? Kimin çocukları en çok maaşı veren kurumlarda, yerlerde çalışacak? Kimin çocukları okullarda profesör olacak? Bu dengenin bozulmasından rahatsızlar. Aynı zihniyet sadece imam hatiplilerden değil, Şükrü Koç’un da üniversitede bulunmasından, profesör olmasından rahatsız. Benim kaderimle imam hatiplilerin kaderi arasında bir fark yok. Çünkü, düz lise mezunuyum, ama yaşantım imam hatiplilerle aynı. Çok da açık söylüyoruz Cumhuriyet düşmanı olmadığımızı.
‘BAŞKALARI GELİYOR’ ENDİŞESİ
** İrtica tehdit olarak algılanıyor. İrtica nasıl tanımlanabilir?
Türkiye’de böyle bir akım yok. Camilere gittiğimizde orada bir tane Cumhuriyet düşmanına rastlamazsınız. Ama, bu kesimi tanımak, anlamak, hayata ortak etmek istemeyen, devlet idaresine sokmak istemeyen grup alışkanlıklarını devam ettirmek istiyor. Uzun bir süre ülkenin bütün imkânlarını sömüren bu grup, şimdi “Başkaları da geliyor” diye endişeye kapılıyor. Bilimsel bir açıklaması yok.
KIZLARIN DURUMU ÇOK ACIYDI
** 28 Şubat’ın izleri duruyor mu hâlâ üniversitelerde?
İzleri kolay kolay silinmez. Hiçbir suçları olmayan çocuklar, sadece kıyafet problemi yüzünden üniversitelerden atıldı. Kızlarımızla konuştuk, durumları çok acıydı. Çocuk pratik olarak “Derslerim de çok iyi. Devletim niye eziyet ediyor” diye soruyor. Manevi ağırlığı hem beni hem de ailesini etkiliyor, o kızı ise mahvediyor.
Koç’a göre katsayı kararının durdurulması belirsizlik yarattı
DANIŞTAY KENDiSiNi KANUN YAPICI OLARAK GÖRÜYOR
Tek korkumuz darbe olması
** Bir korku var mı, mesela konuşmaktan korkuyor musunuz?
Son zamanlarda gazetelerde insanların fişlendiğini gördük. Bunların da ihtilal yapıldıktan sonra cezalandırılacağı belirtiliyor. Tek korkumuz Türkiye’de yeniden bir darbe yapılması.
** Fikirlerinizi seslendirebiliyor musunuz?
Evet, hiçbir dönemde susturulduğumu hatırlamıyorum. Mesela, başörtü yasağına karşı çıktık. Ama, gördük ki adamlar bizi fişlemiş. Başörtüsü yasağına karşı başlatılan kampanyaya imza verenleri fişlemişler.
‘Hazır ol’da durdular...
** Darbe dönemlerinde bilim adamlarının ön saflarda yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geçmişinde de bu tür alışkanlıkları olan bir kesimiz biz. 27 Mayıs’ta üniversiteler adeta boşaltıldı, en son ihtilalde üniversite hocalarımız askerlerin karşısında, Kenan Evren’in karşısında hazır olda durdular. Evren’in karşısında eğilen bir üniversite vardı.
**Neden?
Muhtemelen Türkiye’yi, dünyayı doğru algılayamıyor. Masum olduğunu düşünürsek Cumhuriyet tehlikede zannediyor.
Prof. Dr. Şükrü KOÇ kimdir?
1952 yılında Konya Bozkır’da doğdu. 1974 Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nde lisans, 1976 yılında aynı bölümde yüksek lisans eğitimini tamamladı. 1984 yılında Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde doktora yaptı. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nde yardımcı doçent, 1995 yılında doçent ve 2000 yılında profesör oldu. Akademisyenler Birliği, 1993 yılında Türk Üniversite-Sen olarak kurulmuş, daha sonra Demokrat Öğretim Elemanları Derneği olmuş, son olarak da ismi Akademisyenler Birliği olarak değiştirilmiş. Koç, 10 yıldır Akademisyenler Birliği Başkanlığı görevini yürütüyor. Bilimsel çalışmalarının yanında üniversite sorunlarıyla ilgili bir bilim adamı. Almanca bilen Koç, evli ve 2 çocuk babası.