Geçmek bilmeyen o saatleri yazdı

Geçmek bilmeyen o saatleri yazdı

Gazeteci yazar Cüneyt Özdemir baba oldu. Geçtiğimiz yıl Zeynep İnanoğlu ile dünya evine giren Cüneyt Özdemir 'Mavi' adını verdikleri oğlunu kucağına aldı.

 Özdemir, hastane koridorunda geçmek bilmeyen o anları Radikal Gazetesi'ndeki köşesinde anlattı.

İşte Özdemir'in o yazısı

Bir anda doktor iki eliyle annesinin karnındaki bebeği çıkartıp havaya kaldırıyor, 'Bakın kim geldi?' diyor.

*Sabahın erken saatleri... Üzerimde yeşil bir pantolon ve önlük var. Ayağımda yeşil sabolar... Hastanenin en alt katında, cerrahların oturduğu bekleme odasında oturuyorum. Birazdan ameliyatlara girecek uzman doktorlar son derece sakin günlük gazetelere bakıyorlar. Kimi dün gece haberlerde izlediği bir haberi tartışıyor. Benim başımda yeşil standart bir ameliyat bonesi var. Kimi doktorların başındaki boneler ise alacalı bulacalı, oldukça eğlenceli gözüküyor. Beklediğimiz odada bir televizyonda sabah haberleri açılmış. Duvarlarda çok sayıda Pirelli'nin şu meşhur çıplak kadınlı takvimleri asılı. Birazdan ameliyata beraber gireceğimiz doktor gülerek duvardaki takvimleri gösteriyor "En son askerde bu kadar çok çıplak kadın takviminin asılı olduğu duvarlar görmüşsündür eminim. Birkaç kadın doktor itiraz etse de baş edemediler" diyor. Oldukça gerginim. Doktorlara arasında müthiş bir saygı ve sevgi var. Yıllardır beraber çalışmanın ve işini iyi yapıyor olmanın güvenini hissediyorsunuz. Birazdan kalkıp ameliyathaneye geçiyoruz... Kalbim öylesine hızlı atıyor ki odadan çıkarken doktorların bu sesi duymalarından korkuyorum.

İNSAN HAYATINDAN DAHA ÖNEMLİ NE VAR BİLMİYORUM

*Biliyorum, her mesleğin kendisine göre bir zorluğu ve kutsallığı var. Ancak ne zaman doktorların kendi mesleklerine adanmışlıklarını ve yaptıkları işin önemini görsem diğer bütün işleri bir kenara koyuyorum. İnsan hayatından daha önemli ne var bilmiyorum. Düşün düşün aklıma gelmiyor...

*Hastane kafeteryalarındaki masalar hayat ve ölümün buluşma noktaları. Kiminde yeni doğmuş bir çocuğun geleceğinin heyecanı ile kahveler yudumlanıyor, kiminde ise biten bir hayatın son nefeslerini duyuyor olmanın hüznü ile çaylardan acı bir yudum alınıyor. Herkes yan yana otururken kimin vedaya, kimin yeni bir hayata hoş geldiğini az çok kestirebiliyorsunuz. Hüzün ve heyecan salıncağı bir o yana, bir bu yana, masaların üzerinde sallanıyor.

EĞİTİM HASTANELERİNİN DURUMU

*Bu yazacaklarımı Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ okur mu bilmem, okursa benim gibi sağlık reformunu destekleyen birinin bile doktorlardan duyduklarını önemser umarım. Özellikle eğitim hastanelerinin içinin boşalmasından çok fazla şikâyet duydum. Nasıl çözülür net bir fikrim yok ancak sağlık sisteminde yapılan devrim niteliğindeki değişikliklerin en zayıf halkası eğitim hastanelerinin durumu. Yasal değişiklikler nedeniyle pek çoğunun içindeki eğitimli ve değerli isimlerin akademiyi terk ettiği anlatılıyor. Bir doktor ilginç bir şekilde durumu tarif etti: "Biz tıp fakültelerinde değerli hocalardan iyi bir eğitim aldıktan sonra sizleri tedavi edebiliyoruz, ileride bizleri kim tedavi edecek, inanın bilmiyorum."

*Ziyaretçiler... Biliyorsunuz pek çok hastane artık çiçek kabul etmiyor. Kapıya bırakıyorsunuz, odanıza bir kart geliyor. Çıkışta gönderilen çiçeği alıyorsunuz. Hasta ziyaretinin önemini hasta olmadan anlamak zor. Eşinizin dostunuzun değerini ve önemini en iyi anladığınız anlardan biri bu ziyaretler. Kimin kime ne kadar değer verdiğini en iyi bu tür durumlarda anlıyorsunuz. Çevrenizdeki insanları çoğaltmak ya da azaltmak için kaçırılmayacak bir fırsat!

KÖTÜ GÜN DOSTLUĞU KUTSANIR

*Bizim kültürümüzde 'kötü gün dostluğu' kutsanır. Önemli olduğuna eminim ancak bir de 'iyi gün dostluğu' var. Bakın bu da en az acıları paylaşmak kadar önemli. Bir insanın hayatının en mutlu günü olan anlardaki kalabalık, çevrenizdeki insan kalitesinin ve sevgisinin de kalitesini belirliyor. Küçümsenmeyecek kadar değerli.

*Birkaç gündür hastane koridorlarında turlarken tedavisi devam eden bir dostumu ziyaret etme fırsatı buldum. Ayaküstü kahkahalarla konuştuk. Odadaki o ağır hava esprilerle darmaduman oldu. Sadece birkaç dakikalık ayaküstü ziyaret bile hayatımızın en unutulmaz anı olarak hafızalarımıza kazındı.

*Bu satırları yazdığım hastanenin önünde bir hilti ile sabahın ilk saatlerinden bu yana kazı yapılıyor. Hastanenin önünde ne zaman trafik sıkışsa sürücüler düşünmeden kornaya asılıyorlar. Birkaç hasta yakını sabah saatlerinde hemşire masasına bu gürültüyü şikâyet ediyorlar. Kimi kime şikâyet edeceksiniz!

'BAKIN KİM GELDİ?'

*Sağlı sollu ameliyat odalarının olduğu bir koridorda yürüyoruz... Yanımda doktorumuz var, artık ağızlarımızda koruyucu maskeler de takılı. Bir tek gözlerimiz dışarıda kaldı. Birkaç doktor koridorda beyaz tahtalara siyah kalemlerle birazdan başlayacakları ameliyatın stratejisini çiziyorlar. Hemşireler, hastabakıcılar soğukkanlı bir şekilde odalara girip çıkıyor. Bütün kapılar sensörlü açılıp kapanıyor. Birazdan eşimin bulunduğu odaya giriyorum. Belinden aşağısı uyuşturulmuş. Aldığı sakinleştiricinin etkisiyle beni görünce gülümsüyor. Yanına oturup elini tutuyorum. Doktorlarla aramızda yeşil bir perde var. Ameliyat başlıyor. Birazdan doktorumuzun "Merhaba ufaklık" diyen sesini duyuyoruz. Perdenin arkasında bir şeyler oluyor. Derken bir anda doktor iki eliyle annesinin karnındaki bebeği çıkartıp havaya kaldırıyor, "Bakın kim geldi?" diyor.
Şaşkınlıkla bakıyoruz.
Ve başlıyoruz ağlamaya...
Hoş geldin Mavi!

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.