'Bürokratik devlet istemiyoruz'
‘Ret’çi cephede yer alan sendikaları sert sözlerle eleştiren Öz- İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç , TÜSİAD’ın tutumunun da manidar olduğunu söyledi.
Klasgazete.com’un ‘Neden Evet?’ sorusuna ise Başkan Murat İnanç, nedenlerini şu şekilde sıraladı:
Bürokratik devletten demokratik devlete geçişin kapılarını açtığı için “evet”
Vesayet yönetiminden millet iradesine doğru ilerlemek için “evet”
Grev yasaklarının en azından bir kısmının sona ereceği için “evet”
Birden fazla sendikaya üyelik için “evet”
Memur sendikalarına toplu sözleşme hakkı tanındığı için“evet”
Grev esnasında oluşacak zararların işçilere ve sendikalara ödetilmesi hükmü kaldırıldığı için “evet”
Çocuk emeğinin ve cinselliğinin istismarının önüne geçilme imkânı oluştuğu için “evet”
Yaşlılara, kadınlara, özürlülere, şehit yakınları ve gazilere olumlu ayrımcılık getirdiği için “evet”
İşçi sendikalarının da temsil edildiği “Ekonomik Konsey”in kararlarına bağlayıcılık kazandırıldığı için “evet”
Ve 12 Eylül Darbesinin yapanların yargılanmasını engelleyen geçici 15. Madde kaldırıldığı için “evet”
Evet demek için daha yüzlerce sebep bulunabilir. Her sebep için “evet” diyoruz, yüzlerce kere “evet”
İşte Öz- İplik-İş Sendikası Genel Başkanı Murat İnanç ile yaptığımız o söyleşi:
-Referandum sürecinde sona yaklaşırken sendikaların sergilediği tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ne yazık ki, sendikaların tutumu, bir sivil toplum örgütü, bir işçi kuruluşu olma niteliklerine tamamen aykırı bir görüntü sergilemektedir. Sendikalar sivil toplum örgütüdür ve sadece bu nitelikleri bile 12 Eylül anayasasındaki sivil bir değişiklik talebine evet demelerini gerekli kılar. İlkesel ve tutarlı bir tavrın gereği budur. İşçi kuruluşlarından referanduma sunulacak değişikliklere değil neden daha fazlasını yapmıyorsunuz diye muhalefet etmeleri beklenir. Demokratikleşme çıtasını yüksek tutmaları, demokratik talepleri daha geniş ve yoğun bir çabayla beslemeleri gerekir.
Bizden sonraki nesil, bugün statükocu ve hayırcı cephede kümelenmiş sendikaları anlamamakta zorlanacak ve korkarım ki onları mahkum edeceklerdir.
-DİSK ve KESK sürekli olarak anayasanın değişmesinin talep ederken, bugün ne oldu da farklı bir noktada yer aldılar?
Bunun tamamen siyasi angajmanlarından, siyasi bağımlılıklarından kaynaklandığını düşünüyorum. Ne yazık ki, DİSK kendi geçmişini inkâr eden bir çizgiye yuvarlanmak pahasına “Hayır” oyu kullanmaktan çekinmemiştir. Nitekim DİSK’in bazı eski yöneticileri DİSK yöneticilerinin bu tutumunu eleştirmektedirler. Aynı şey DİSK ile ortak bir çizgiyi benimseyen KESK için de geçerlidir. Bu iki kuruluş devrimci ve sol niteliklerini kaybetmiş, tek parti statükoculuğunun sözcüsü haline gelmiştir ve sivil toplum niteliklerini koruma çabasından uzak görünmektedirler.
24 Eylül 2001 tarihinde DİSK’ inde aralarında bulunduğu 9 sivil toplum örgütü, Türkiye için anayasa değişikliğinin zamanının geldiğini, değişmesi gerektiğini, gazete ilanları ile savunmuşlarıdır. Bugün sırf teklif dünya görüşüne karşı oldukları bir Partiden geldiği için, muhalefet partisini desteklemek için başta işçiler olmak üzere bütün toplumun lehinde olan anayasa değişikliğine hayır diyorlar.
DİSK 28 Şubatta sınavını iyi verememiştir. DİSK’in ve KESK’in şimdi “hayırcı-statükocu” cephede buluşmalarının belki de en açıklayıcı sebebi, 28 Şubat’taki politikalarında bulunabilir. Bildiğiniz gibi DİSK, KESK, TÜRK-İŞ, TOBB ve TİSK, 28 Şubat’ta ortak bir tavır alarak darbecilerin yanında yer almışlardı.
-Sizce TÜSİAD niye referandumda 'evet' diyemiyor?
Bizim için en şaşırtıcı gelişme TÜSİAD’ın anayasa değişikliği karşısında takındığı katı suskunluktur. Bu tutumun sayın Boyner döneminde ortaya konmuş olması ise izahı zor başka bir problemdir. Bilindiği gibi TÜSİAD, 12 Eylül darbesinden sonra demokratik hayata geçildiği günlerden başlayarak Anayasa değişikliği ihtiyacını sık sık gündeme getirmiş, bu konuda ısrarcı olmuş bir işveren örgütüdür. Ayrıca toplumun tepkilerine rağmen bir çok konuda beklenmedik ölçüde radikal teklif ve çözümler istemiş bir kuruluştur.
TÜSİAD başkanı sayın Boyner ise eşinin öncülük ettiği kısa ömürlü siyasi hareket esnasında çok cesur ve ileri çözümleri öne sürebilmiş bir anlayışın sahipleri olarak hatırlanmaktadır.
TÜSİAD ve Başkanı sayın Boyner’in Anayasa değişikliği konusundaki bu sekter ve içekapanık tavrını sadece biz değil bazı kendi üyeleri dahil toplumun büyük bir kesimi anlamakta güçlük çekmektedir.
Yanılmayı tercih ederim ama TÜSİAD’ın bu renksiz tavrı iktidarla ilişkileriyle ilgili sorunlardan kaynaklanıyor olabilir. Üzülerek belirtmeliyim ki, TÜSİAD’ın statükonun sermaye ayağını teşkil ettiği şeklindeki aşırı eleştirilere inanmamak artık daha da güçleşmektedir.
-Siz sendika olarak anayasa değişikliğine ilk destek veren STK’ların başında geliyorsunuz… Nasıl bir tepki ile karşılaştınız?
Biz Anayasa değişikliğine sadece destek veren bir kuruluş değiliz. Yeni ve sivil bir anayasa talebini özellikle 1990’lardan itibaren ısrarla dile getirdik, bağlı olduğumuz Konfederasyonumuz HAK-İŞ ile birlikte çıkardığımız dergilerle, düzenlediğimiz toplantılarla, yayınladığımız kitaplarla ve kısa filmlerle en net, en ısrarcı ve sürekli şekilde gündeme getirdik, gündemde tuttuk. 27 – 28 - 29 Şubat 1992 yılında, 1982 Anayasası’nın yerine daha demokratik, devlete değil birey ve topluma öncelik veren yeni bir anayasa için Anayasa Kurultayı gerçekleştirdik. Dolayısıyla Konfederasyonumuz Hak-İş ve sendikamız Öz İplik-İş, sadece anayasa değişikliğini destekleyen işçi kuruluşları olarak değil karınca kadarınca bu süreci ve ihtiyacı ortaya çıkaran, canlı tutan ve hatta bu değişikliğin gerçekleşmesine katkı sağlayan sivil toplum örgütleri olarak görülmelidir. Ve öyle de görülmektedir.
Bu yüzden bizim referandumda tercihimizin yetersiz ama “Evet” olması kimseyi şaşırtmamıştır ve bu tavrımız başta temsilcisi olduğumuz işçi kesimi olmak üzere toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından olumlu bulunmuş ve takdirle karşılanmıştır.
Siyasi angajmanları nedeniyle kendi kendini ve tarihini inkâr etme pahasına “hayır” cephesine destek veren küçük azınlıklar arasında bizi iktidara yakın olmakla suçlayanlar da oldu. Onlara verilecek bir cümlelik bir cevap gerçeği ortaya koymak için yeterlidir. Onlara diyoruz ki, biz anayasa değişikliği değil yeni ve sivil bir anayasa talep ederken iktidar partisi daha henüz kurulmamıştı.
-Peki neden ‘evet’?
12 Eylül darbesiyle kapatılmış, yöneticileri göz altına alınmış, temsilcisi olduğu işçilerin kazanılmış hakları gasp edilmiş, 20 yıldır yeni, demokratik ve sivil bir anayasa talep etmiş bir işçi kuruluşunun anayasa değişikliği paketine hayır demesi düşünülebilir mi?
Bize yakıştığı ve bizden beklendiği gibi elbette “Evet” diyeceğiz.
Neden mi “evet”?
Bürokratik devletten demokratik devlete geçişin kapılarını açtığı için “evet”
Vesayet yönetiminden millet iradesine doğru ilerlemek için “evet”
Grev yasaklarının en azından bir kısmının sona ereceği için “evet”
Birden fazla sendikaya üyelik için “evet”
Memur sendikalarına toplu sözleşme hakkı tanındığı için“evet”
Grev esnasında oluşacak zararların işçilere ve sendikalara ödetilmesi hükmü kaldırıldığı için “evet”
Çocuk emeğinin ve cinselliğinin istismarının önüne geçilme imkânı oluştuğu için “evet”
Yaşlılara, kadınlara, özürlülere, şehit yakınları ve gazilere olumlu ayrımcılık getirdiği için “evet”
İşçi sendikalarının da temsil edildiği “Ekonomik Konsey”in kararlarına bağlayıcılık kazandırıldığı için “evet”
Ve 12 Eylül Darbesinin yapanların yargılanmasını engelleyen geçici 15. Madde kaldırıldığı için “evet”
Evet demek için daha yüzlerce sebep bulunabilir. Her sebep için “evet” diyoruz, yüzlerce kere “evet”